Yıllardır karşı karşıya olduğumuz iklim değişikliklerini sadece yazların daha uzun sürmesi veya kışın karın az yağması olarak görmek hak verirsiniz ki yetersiz kalacaktır. Küresel iklim değişikliklerinin en büyük etkisi tarım üzerine olmuştur demek zannediyorum ki yanlış olmaz. İklim değişikliklerinden dolayı zaten kan kaybetmekte olan tarım sektörüne; son 20 yılda sanayileşmeyle, çiftçilere verilen teşviklerin yetersiz kalmasıyla ölümcül darbeyi biz insanlar verdik. Tarım sektörüne hakettiği değeri vermeyerek, üzgünüm ama, kendi sonumuzu kendimiz getirdik!

Su kaynaklarının kirlenmesinin başlıca nedenleri sanayileşme, nüfus artışı ve kimyasal gübre kullanımı olarak gösterilmektedir. Su kirliliğiyle beraber gelen toprak ve bitki örtüsündeki olumsuz değişim, tarım ekosistemi üzerinde geri dönülemez tahribatlara yol açmaktadır. Bu tahribatlar üretimi etkileyerek ülkelerin iç talebi karşılamak için tarım ürünlerinde ithalata yönelmesine ve küresel bazda gıda fiyatlarında değişime sebep olmaktadır. Bundan dolayıdır ki bilim insanlarının beklentisi, tüm dünyayı sarsması beklenen krizin petrol, finans veya enerji sektörlerinden ziyade gıda ve su kaynakları üzerinden kendini göstereceği yönündedir.

“İklim değişiklikleri, uygulanan yanlış tarım politikaları, hızla artan dünya nüfusu ve bunların sonucu olarak bugün karşı karşıya olduğumuz tehdit: Gıda Krizi.”

Hatırlayacak olursak, 2007-2008 yıllarında tarım ürünlerini ihraç eden ülkeler, yaşanan şiddetli kuraklık sebebiyle ihraç yapamaz hale geldi. Artan taleple doğru orantılı olarak gıda fiyatlarının da rekor seviyelere ulaşması, tarım ürünlerini ithal eden ülkelerde büyük bir gıda krizine neden oldu.

Yaşanan kuraklık nelere sebep oldu?

  1. Brezilya, Hindistan, Bangladeş, Mısır gibi pirinç ihracatı yapan ülkeler iç stoklarını ve kendi tüketicilerini korumak adına pirinç ihracatını bir süreliğine durdurdu.
  2. Yaşanan kuraklık sebebiyle buğday ihracatında söz sahibi Rusya, Ukrayna ve Kazakistan buğday hasadında ciddi kayıp yaşadı. Rusya’nın buğday ihracatını durdurmasıyla dünya çapında buğday fiyatları %60 arttı.
  3. Dünyanın en büyük mısır üreticisi, soya ve buğday tedarikçisi konumundaki Amerika, yaşanan arz korkusu nedeniyle buğday fiyatlarını %40, mısır fiyatlarını %51 arttırdı.

Nüfusun artmasıyla gıdaya olan talebin artması, hava ve su kirliliğinden dolayı toprağın da kirlenmesi, bununla birlikte tarım arazilerinden iklim değişiklikleri nedeniyle yeterli verimi alamamak, dolayısıyla talebin karşılanamaması gıda fiyatlarının artmasına neden olmaktadır. Bu durumda en büyük rol, tahmin edersiniz ki, Amerika ve Rusya gibi ülkelere ait. Çünkü bu ülkeler tarımsal üretimiyle kendi iç ihtiyaçlarını karşılayarak üstüne bir de üretim fazlasını kendi arzını karşılayamayan ülkelere ihraç edebiliyorlar. Fakat, yukarıda bahsettiğim 2007-2008 krizinde yaşanan üç örnekte de farkedileceği üzere, ihracatçı ülkeler bir kriz anında kendi milli menfaatlerini ön plana alarak ihracatlarını durdurabiliyor veya fiyat artışına gidebiliyorlar. İşte tarımda dışa bağımlılığın getirdiği en büyük problem. Bir krizle karşı karşıya kalındığında yarın nasıl doyacağımızın kocaman bir bilinmezlik olacak olması. Yine 2007-2008 krizinde Pakistan’da yiyecek-içecek taşıyan tırların askerlerce korunduğunu hatırlatmak isterim. Garip değil değil mi?

Biraz uç bir örnek olacak ama bir de Moritanya örneğine bakalım. 2000li yılların başında Moritanya gıda ihtiyacının % 70’ini ithalatla karşılamaktaydı. 2004 yılında 350 bin ton buğday için 15 milyon ABD Doları öderken krizin etkisiyle 2008 yılında 260 bin ton için 110 milyon ABD Doları ödemek zorunda kaldı. İşte burada düşünmemiz gereken mesele olası bir gıda krizinde gıda üretimini kendi kendine sağlayabilen bir ülke olarak, hissedilecek etkiyi en aza çekebilmek.

(1968-1977)                                                                          (2008-2017)

Yukarıdaki görsel ülkelerin belirtilen aralıklardaki gıda ihracat ve ithalatını gösteriyor. Maviyle boyanmış ülkeler gıda ihracatı, kırmızıyla boyanmışlar ise gıda ithalatı yapan ülkeler. Daha açık bir ifadeyle, kendi ihtiyacı olan gıdayı üretebilip üretim fazlasını ihraç edebilen ve kendi iç ihtiyacını üretemeyip gerek duyduğu gıdayı ithal etmek zorunda kalan ülkeler.

Tahmin ediyorum ki bir çoğumuzun görselde ilk baktığı yer aynıydı. Ülkemizin 1980’lerin başında tarım ürünleri ihracatı 2 milyar dolar seviyesinde iken, ithalat ise 50 milyon dolardı. 2017 yılı TUIK verilerinde ise gıda ve içecek ihracatı 10 milyar 679 milyon 989 bin dolarken ithalat 4 milyar 908 milyon 526 bin dolar olarak belirtilmiş.

‘Türkiye tarımda kendi kendine yetebilen bir ülkedir’ cümlesi ilkokul zamanlarından aklımda kalmış. Peki ne oldu da artık değil? Ne oldu da yukarıdaki görselde kendi kendine yetebildiği görünen pek çok ülke artık yetememeye başlarken, Rusya, Brezilya ve Avrupa ülkeleri böylesine kalkınabildi? Dış güçler? Gizli el? Yok yok, bizim elimiz o.

 

“Son ağaç yok olduğunda, son ırmak kuruduğunda, son balık öldüğünde beyaz adam paranın yenmeyen bi şey olduğunu anlayacak” -Kızılderili Atasözü

 

 

Kaynakça

http://www.ekovitrin.com/nisan-2018/gida-krizi-tum-dunyayi-sarsacak-h72254.html

http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/2007-2008-gida-krizi-yeniden-yasanabilir-21198056

http://www.worldfood-istanbul.com/Fuar-Hakk%C4%B1nda/Sektorel-Haberler/Turkey-top-food-drink-import-products

ITUC ( International Trade Union Confederation) March 2009 Report

Türkiye İhracatçılar Meclisi Tarım Raporu 2016

 

Leave a Reply