Vergi cenneti tanımı bir haftadır gündemimizde. Vergi cenneti, Soğuk savaşın ardından “anonim şirket” gibi yönetilen devletlere alternatif, vergisiz ya da nispeten oldukça az vergi oranlarına sahip bölgeler olarak tanımlanabilir. Peki madalyonun öteki yüzü, vergi cehenemleri? Cebi yakmaktan öte içinde bulunanları kavuran vergilere sahip bölgeler. Nedir bu bölgelerin özellikleri? Türkiye nasıl bir vergi cehennemine dönüştü? Bütün bu soruların cevapları için adım adım ilerlemek sağlıklı olur.
Demokrasi ve Vergi
Toplum uzlaşısıyla ortaya çıkan devletin, bekası için uyguladığı ekonomik sistem olarak kabaca tanımlanabilecek olan vergi, tarih boyunca sosyal yapı üzerinde hep yön verici etkiye sahip olmuştur. Modern Dünya demokrasi tarihinin Magna Carta ile başladığı klişe olduğu kadar doğrudur. İngiliz baronların verginin keyfiyetine başkaldırısı ile başlayıp Fransız devriminin halkçı yapısıyla devletin verginin hesabını verme sorumluluğu demokrasiyi doğurmuştur. Bundandır ki verginin toplum nezhinde oluşturduğu baskı antidemokratiktir, hele ki toplum içi dengeleri sarstıkça.
Temel Dengesizlik
Vergiler doğrudan ve dolaylı olmak üzere iki alt sınıfta toplanabilir. Doğrudan vergiler kazançtan alınırken dolaylı vergiler ise üründen alınır. En temel ayrılık noktaları, doğrudan vergiler kazanç ile doğru orantılı iken dolaylı vergilerler herkes için aynı oranda ve aynı miktardadır. Doğrudan vergilerin kazanç hassasiyetli yapısı vergiye toplum içinde eşitliği sağlama gücünü kazandırır. Vergi çeşitleri arasındaki oran ya da başka bi deyişle aralarındaki dağılım devletin hangi toplum kesiminin yanında olduğunu gösterir.
Dönüşüm
Soğuk savaş boyunca olarak eşitlik fikirlerine karşı destek noktası olarak kullanılan sosyal devlet olgusunun sonucu olan doğrudan vergiler, soğuk savaşın ardından yerini ekonomik eşitsizliği derinleştiren dolaylı vergilere bıraktı. Yeni eğilim “kazanandan değil harcayandan vergi almak” olmuştu. Liberalizmin kazandığı ivmeyle birlikte devletler yatırımcıların sermaye birikimlerine mani olmamak için dolaylı vergilerden sağlanan kaynaklara yoğunlaştı. Fakat vergi oranlarında yapılan yeni düzenlemeler gelir sınıfları arasındaki uçurum derinleştirmeyecek yalnızca koruyacak düzeyde sınırlandırıldı. Bugün bir çok Avrupa ülkesinde , eski demir perde ülkeleri hariç, dolaylı vergi oranı yüzde 40’ı geçmiyor.
.
Türkiye’nin Dönüşümü
Özallı yıllarla hayatımıza giren dolaylı vergiler büyük atağını 1999 depremi ve ardından gelen 2001 krizine çare olmak için koyulan ve geçici bir uygulama olduğu iddia edilen ÖTV’nin (Özel Tüketim Vergisi) doğuşuyla yaptı. ÖTV isminden de anlaşılacağı üzere lüks ürünlerin satışından alınması planlanan bir vergiydi. Aynı zamanda çevreye ve sağlığa zararlı ürünlerin , örneğin alkol ve sigara , satışının azaltılması amacı da vardı. ÖTV’nin hem sosyal işlevini hem de hedef mükellefini göz önüne alırsak bir doğrudan vergi denilebilirdi lakin gün geçtikçe mükellef yelpazesini genişletti ve nihayetinde bir dolaylı vergiye dönüştü. Özellikle bu yıl içersinde yapılan yeni düzenlemelerle meyveli sodadan otomobile birçok üründe yüzde 10’dan yüzde 45’e varan ÖTV uygulanıyor. Bu düzenlemelerin ironik tarafı ise zaten halihazırda bazı ürünlere uygulana KDV oranlarının ürünün muhteviyatına bağlı olarak düzenlenmiş olması. Örneğin, ekmekte yalnızca ekonomiyi kayıt altında tutma amacına yönelik %1 bir KDV varken , sütte %8 , çikolata gibi “lüks” bir üründe ise %18’dir. Öte yandan gelir ve kurumlar vergisi – ikisi doğrudan vergilerin temel taşıdır- asgari ücretle çalışanları dahi 2. gelir dilimine dahil edecek kadar akla ziyan tarifelendirilmiştir.
Yukarıdaki grafikten de açıkça görüldüğü üzere geçtiğimiz yıl Türkiye’nin dolaylı vergilerden elde ettiği kazanç doğrudan vergilerden elde ettiği kazancın iki katından fazla bu da yaklaşıl olarak toplanan vergilerin % 67.2’si gibi kısmının dolaylı vergi olduğunu gösteriyor. Son 15 yılda yüzde 4.2 büyüyen ülkemizin dolaylı vergi gelirlerindeki ortalama artışın %16,42 olması da aslında son 15 yıldaki vergi politikamızı gözler önüne seriyor.
Verginin Vergisi
Ülkemizdeki traji komik düzenlemelerdendir. KDV matrahının ÖTV matrahıyla aynı olmamasından kaynaklanır. Yani, KDV matrahı ürünün ÖTV’li fiyatına eşittir. Hele de yüzde 18 KDV yüzde 40 ÖTV ile alınan otomobilleri göz önüne alırsak devlet en az yüzde 7 haksız kazanç sağlıyor. Gerçi, vergi dairelerindeki “Vergisiz kazanç haksız kazançtır” sloganını düşününce devlet vergisini vergilendirerek kendiyle çelişmiyor(!)
Son Söz
Yazının başında da belirttiğim ülkemiz gibi bir vergi cehennemine dönüştürüldü. Gelir adaletsizliğini ön plana çıkaran düzenlemeler, doğrudan ve dolaylı vergiler arasındaki uçurum, gelir dilimlerinin revize edilmeyişi ,verginin vergisi gibi uygulamalar bunun mimarları. Demokrasinin vergiyle bağını ortaya koymuşken vergilerle oluşturulan bütçenin harcama kalemlerini sorgulayamıyor olmak demokrasimizi de derinden etkilemektedir.
Kaynakça
http://ec.europa.eu/eurostat/statistics-explained/index.php/Tax_revenue_statistics
http://odatv.com/iste-cebimizden-cikan-korkunc-rakamlar-0904171200.html
http://www.gib.gov.tr/yardim-ve-kaynaklar/yararli-bilgiler/gelir-vergisi-tarifesi-2017
Erdal BAYRAM
Sayıştay raporlarının TBMM Genel Kuruluna gelmediği sürece, bizlerin harcamaları kontrol etmemize imkan yok. Ben bir aile reisi olarak gelirimi artıramıyor isem, gider kalemlerimi gözden geçiririm.