Ahmet Çakmak, Türkiye’nin sonrasında yapısal durumunu tamamen baştan değiştirecek olan 2001 ekonomik krizinin sembol ismiydi. 2001 ekonomik krizi sırasında dönemin başbakanı Bülent Ecevit’e köşkün çıkışında “sayın başbakanım al, ben bir esnafım” diyerek yazar kasa fırlatıp tepkisini dile getirmiş ve ekonomiye büyük darbe vurmuştu.

1990’lı yıllarda başlayana siyasal istikrarsızlık dönemi ve koalisyon yönetimlerinin fazlalaşması ekonomi için de pek olumlu bir sinyal değildi. Yakın tarihte de -1994- bir kriz yaşanması ve yöneticilerin gerekli müdahaleleri yapmaması, krizin atlatılmasının olumlu etkilerini minimuma indirdi ve kalıcı bir çözüm getirmekten de uzaktı. Bu sebeplerin yanında da 1998 yılında Rusya’nın başını çektiği Çin, Japonya gibi Asya ülkelerinin yaşadığı kriz Türkiye’yi ciddi bir şekilde etkiledi. IMF’nin müdahaleleri ise bu Asya krizini uluslararası bir krize dönüştürmeme çabası işe yaramış olmasına rağmen Türkiye ile Rusya’nın ticaret ortaklığı ve turizm hacmi Türkiye’nin bu krizden etkilenmesinde çok önemli bir etkendi.

Acı Bir Gerçek: Deprem

Bir yandan sınırda patlak vermiş Körfez Savaşı da ülkedeki istikrarsızlık ortamına katkıda bulunurken birkaç yıl sonra ülkece Türkiyeyi yasa boğan bir olay gerçekleşti: 1999 Gölcük Depremi. Büyük çapta can ve mal kaybına sebebiyet veren deprem toplumun aklına daha önce sorulmamış soruları getirmekle birlikte Türk halkına bir gerçeği çok acı bir şekilde hatırlatmıştı: deprem! Depreme hiç hazırlıklı olmayan Türkiye büyük kapsamlı bir krizin içinde bulmuştu kendini. İzmit’in ve Marmara bölgesinin büyük bir kısmını etkileyen deprem bir insanlık krizine doğru yol alıyordu. İletişim ağlarının anında çökmesi ve bölgeden yeterli bilginin alınamaması kurtarma faaliyetlerini geciktirmiş ve birçok insanın canına, yağma olaylarına sebep olmuştu. Bölgeden yavaş yavaş haber alınmaya başlanmasının ardından olay uluslararası kamuoyunda duyulmuş ve dünyanın her yerinden arama kurtarma ekipler bölgeye yağmaya başlamıştı. Halk teknik yetersizliğin farkına varmıştı. Bu akla gelen ilk sorulardandı. Böyle bir felakete ne kadar hazırlıklıydık ve ne kadar hazırlanıyoruz? Cevap iç açıcı değildi. Hazır değildik ve hazırlanmıyorduk. Depremin ekonomik ve siyasi faturası ağırdı. Fakat ekonomik fatura konusunda kurumlar aynı fikirde değildi. TÜSİAD faturayı 17 milyar dolar açıklarken Dünya Bankası 12-17 milyar dolar, Devlet Planlama Teşkilatı ise 15-19 milyar dolar olarak açıklıyordu. Bu meblağ günümüzde 200 milyar liralık bir kayıba denk! Zaten çalkantıda olan Türk ekonomisi bu maliyeti karşılayabilecek durumda değildi. Öte yandan, depremin etkilediği 7 şehrin Gayri Safi Milli Hasıladaki payının %35 civarı olması depremin ekonomiye etkisini kolayca göz önüne serebilir.

1999 Depremi Sırasında TÜPRAŞ İzmit Rafinerisi Yangını

 

Yıl 2000 olmuştu, krizin kapıda olduğu malumun ilanı durumdaydı. IMF politikaları Merkez Bankası tarafından uygulanmaya çalışılıyordu. Serbest piyasanın etkisi artırılmaya çalışılıyordu. Döviz kurunu merkez bankası günlük açıklıyor ve sabit tutuluyor, faizleri ise serbest piyasa belirliyordu. Kasım 2000 krizin fitilini ateşledi. Likidite krizi baş gösterdi ve bankalar iflas etmeye başladı. Enflasyonsa %70’e dayanmıştı. IMF politikaları işe yaramamaya başlamıştı. Gece borçlanma yapan bankaların kullandığı gecelik faiz Ekim’de %35ken Kasımda %95, Aralıkta %183 olmuştu. Başarısız IMF politikaları yüzünden yaşanan kriz 7.5 milyar dolarlık IMF kredisiyle bir nebze engellenmeye çalışılıyordu. Fakat maalesef çok da etkili olmamıştı.

 

İpin Koptuğu, Köprülerin Atıldığı Toplantı: 19 Şubat 2001 MGK

2001 yılı Şubat ayı. MGK toplantısı tarihi gelip çatmıştı. Cumhurbaşkanı Sezer ile koalisyon başı Ecevit’in arası gergindi. Sonrasında ekonomik kriz, erken seçim, hükümetin düşmesi ve yeni yapısal reformlarla sonuçlanacak toplantı Sezer’in söz istemesiyle başladı:

“Sayın Başbakanım, çamurun üzerinde oturuyorsunuz. Böyle devlet yönetimi olmaz. Yolsuzlukları koruyor görüntüsü veriyorsunuz. Ben burada devlet bakınca uykularım kaçıyor, uyuyamıyorum. Bu yoksul halkın bankalarda 12 milyar doları gitti. Bugün hala kamu bankalarında yolsuzluklar devam ediyor. DDK devreye girdi diye neden rahatsız oluyorsunuz? Ben yolsuzlukları ortaya çıkarmaya çalışıyorum, siz beni engellemeye çalışıyorsunuz. Beni küçük düşürüyorsunuz. Kamuoyu önünde beni yıpratmaya çalışıyorsunuz. Sürekli anayasaya aykırı kararnameler gönderiyorsunuz.”

Bu sırada Hüsamettin Özkan araya girdi ve:

“O anayasa’yı bir de biz görelim!”

Diye Sezere sert bir cevap verdi. Bunun üzerine Ahmet Necdet Sezer kendisine anayasa kitapçığını fırlatırken Bülent Ecevit toplantıyı terk etti ve Özkan kitapçığı Sezere geri fırlattı. Ve devam etti:

“Asıl anayasayı anlamayan sizsiniz. Bir de Anayasa Mahkemesi başkanlığı yaptınız. Burada hukuktan, kanundan söz ediyorsunuz. Kira Kanunu çıkarıldı. Herkes kanuna uydu, kirasını %10 artırdı. Ama hukuktan söz eden siz, evinizin kirasını dolar bazında %25 artırdınız. %252’lik cumhurbaşkanısınız. Sizi oraya oturtan iradenin biraz önce eleştirdiğiniz irade olduğunu unutmayın. O irade sizi de oradan indirmesini bilir.”

Devam edecek…

Kaynakça

https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-45226072

https://paratic.com/2001-krizi/

https://140journos.com/19-subat-2001-krizi-3b64cff1bc15

https://www.independentturkish.com/node/62176/ekonomi%CC%87/marmara-depremi-bug%C3%BCn%C3%BCn-paras%C4%B1yla-ne-kadar-ekonomik-kayba-neden-oldu

Leave a Reply