Ayşeler Uyanın, Alileri Eğitin !

Duygu Asena’nın Türk edebiyat tarihine ‘feminizm’ kavramını yerleştirmesi

Türk edebiyat tarihindeki ilk kadın hakları savunucularından Duygu Asena, erkeklerin üzerinde söz hakkının bulunduğunu düşündüğü hayatımız zaten mücadeleyle başlarken, karşımıza durmadan sorgulamamız gerekenleri getiriyor. Kadın olmanın aslında ne olduğunu kimsenin araştırmaya cesaret edemediği, ettiği takdirde ‘hayırsız’ damgası yiyerek toplumdan uzaklaştırıldığı ve kadın erkek eşitsizliğini sorgulamaya pek çok kesimin ayıp gözüyle baktığı 1970 ve 80’lerde birçok tabuya göğüs gererek yazdıklarıyla, bu ülkede kadının gerçekte ne demek olduğunu anlatıyor Duygu Asena. Kadınları mutlu ev kadınları ve mutsuz kariyer sahibi kadınlar olarak ikiye ayıran ‘Kadınca’ adlı dergide yazarlığa başladığında, kadınlara hitap eden bu derginin yemek ve güzellikten ibaret olmaması gerektiğini savunuyor ve ilk sayıdan itibaren ayakları üstünde durmayı öğreten yazılar yayımlıyor, başta hem iş çevresi hem sosyal çevresinden çok tepki alan bu yazılar gün geçtikçe satışları arttırdığı için patronunun da onayıyla yayınlanmaya, etrafı bilinçlendirmeye devam ediyor.

Çoğu kadın yirmili yaşlarına gelmeden önce çok kez ölmüştür zaten, şu ya da bu yöne gitmişler ve engellenmişlerdir. Engellenmiş umutları, düşleri vardır. Aksini söyleyen biri, hâlâ uykudadır.

2024 yılında bile laf üzerinde herkesin bilinçli davranmasına rağmen, ülkemizde her yıl yüzlerce kadın cinayetinin işlenmesi, kadın olmanın evde oturup çocuklarına bakmakla noktalandığını düşünen zihinlere karşı gerçeklerin daha fazla gözler önüne serilmesi gerektiği için, Asena , kadınların tüm gün iş yerinde maruz kaldıkları yersiz psikolojik şiddetlerden sonra eve gelince hiçbir şey yokmuşçasına çocuklarına sevgiyle sarılanlar da olduklarını hatırlatıyor. Tüm bunların yanında da hepimizin içinde kendini korkmadan keşfetmeye çalışan küçük bir çocuk yatıyor aslında. Belki bu çocuk merakı içinde eline geçen çoğu şeyi okuyup, kendilerini eğitmeye çalışanlar sayesinde Duygu Asena gibi yazarlar ne kadar caydırılmaya çalışılsa bile hiç korkmadan yazmaya devam ediyorlar.


‘’Olmadı biraz pahalı yemek, biraz da güzellik derdimiz sadece bunlar değil daha önemli şeyler var hayatımızda, eşit aynı zamanda sevgi dolu, insancıl ve KADINCA bir yaşam’’ 

Kadınlar kimsenin annesi, kızkardeşi veya eşi olarak anılmaya muhtaç değildir, kadının adı vardır aslında tüm adlandırmalar altında adsız kalacak kadar onlarca KENDİ adı vardır.

Duygu Asena’nın yıllar boyu kadın hakları üzerine gerçekleştirdiği tüm çalışmalar, birçok üniversiteye kadın özgürlüğü toplulukları açma ve bu konu hakkında düşüncelerini çekinmeden dile getirme konusunda ilham kaynağı oluyor. Kitaplarını/düşüncelerini beğenseniz de beğenmeseniz de Türkiye’de nüfusun tamamını ilgilendiren bir çok konunun gündeme gelmesinde, toplumda konuşulur olmasında önemli payı olan Duygu Asena’nın ”Kadın’ın Adı Yok’’ kitabı 7’den 70’e sırf Türkiye değil, dünyadaki tüm genç kızların başucu kitabı olarak, onları hayata korkmadan atılmaları konusunda güçlendirmeye devam ediyor. ‘Adam seni azarlıyor, senin için hiçbir özveride bulunmuyor, özgürlüklerini kısıtlıyor, değişiyor, kabalaşıyor, ama sen kabulleniyorsun’ ne tuhaf… Çünkü o “son aşkın, en müthiş aşkın, daha iyisi olamaz. ondan başkasını sevemezsin.” Bu tür kalıplaşmış düşünce veya yanılgılardan bizi elinden geldiğince kurtarmaya çalışan yazarımız aynı zamanda çok tanınmadan da sevilebildiğinin kanıtını ölümüyle bir çok insanda yarattığı üzüntüyle gösteriyor. Sarı güllerle süslü tabutu ve cenazesiyle, tabutunu kadınlar omuzlayarak taşımış ve tören sırasında en sevdiği sanatçı olan Jan Garberek parçaları çalınmıştır. Bir camii görevlisinin “bayanlar arkaya” sözünden sonra kadınlar tepki göstererek, cenaze namazında ön safta yer tutmuşlardır.

Kadın olmak bu ülkede zordur. Ülkede pek çok şey zordur ama kadın olmak daha bir zordur. İşin korkutan tarafı her geçen gün daha da zor hale gelmektedir. Bu zorluklar karşısında kendi gücünü hala hissedebilenler için yazmak istedim, kitaplığımdaki en değerli kitapların yazarının hayatını. O kitapları nasıl zor bulduğumu bilseniz şaşırırdınız ama biliyoruz ki ülkemizde kadınların her şeyi bu kadar açık ve net yazması ‘ayıp’ olarak lanse edilmeye başlamış, böyle de devam ediyor… O zamanlar ”kadının adı yok” tu peki şimdi kendimizden emin bir şekilde ”kadının adı var” diyebilir miyiz gerçekten?

Aslında savunulan şeyler, her kadının içinde var olan düşüncelerin daha yüksek sesle söylenmiş hali…

KAYNAKÇA,

  • https://kultur.istanbul/turkiyenin-ilk-kadin-haklari-savunucularindan-duygu-asena/
  • https://www.soylentidergi.com/turk-edebiyatinda-feminizm-sesleri/
  • https://www.youtube.com/watch?v=aXei4QKvrOY

Leave a Reply