Bazı insanlar kolay sever, kolay affeder, kolay unutur. Kırılmadan devam edebilir, hayatın akışına kendini bırakır. Kimseyle uzun uzun hesaplaşmaz, geride kalan hiçbir şey onu yakalamaz. Peki ya zor insanlar? Onlar da sever ama içinde bir dünya kurarak, derinlere inerek. Affeder ama unutmadan, dersini alarak. Unutur ama bir parçası hep içinde kalarak. Ve hayatla ilişkileri hiçbir zaman akışına bırakmak kadar kolay olmaz.
Toplum, her zaman uyum sağlayanı, kurallara fazla itiraz etmeyeni, olduğu gibi kabul edeni ödüllendirir. Kolay anlaşılır olanlar bir şekilde daha hızlı ilerler, daha kolay sevilir, daha fazla çevre edinir. Oysa zor insanlar, fazla düşünenler, fazla sorgulayanlar ve “hadi canım sen de” diyerek geçip gitmeyenler hep biraz fazlalık gibi hissettirilir.

Ama asıl soru şu: Zor insanlar gerçekten mi zor, yoksa toplum derinliği anlamakta mı zorlanıyor?
Bir Yanlışın Farkında Olup Yine de Sürdürmek
Bunu sadece bir uyum sağlama meselesi olarak görmek yüzeysel olur. Çünkü insanlar, “zor” dedikleri kişileri aslında anlamıyor değil. Anlıyorlar ama bu farkındalık, onlara durdukları yeri değiştirtmiyor. Bunun bazı açılardan yanlış olduğunu da biliyorlar. İçlerinde bir yerde, yüzeyde kurdukları bağların sahte ya da eksik olduğunu biliyorlar. Ama konfor alanlarını da terk etmek istemiyorlar.
Carl Jung’a göre, toplum içinde kabul görmek için insanlar persona* (maske) kullanır. Bu maskeler, bireyin asıl kimliğinden bağımsız olarak, toplumun beklentilerine uyum sağlamak için geliştirilmiş sosyal kimliklerdir. Ama bazı insanlar, bilinçli ya da bilinçsiz şekilde bu maskeleri takmaktan kaçınır. Zor insanlar, olduğundan farklı görünmeyi reddeder; uyumlu olmak uğruna kendilerini şekillendirmeye çalışmazlar. Belki de sorun onların zor olması değil, toplumun maskesiz insanları kabul etmekte zorlanmasıdır.

“Persona, bireyin toplumsal beklentilere uyum sağlamak için taktığı maskedir. Ancak kişi bu maskeye fazla bağlanırsa, bir gün kendisinin kim olduğunu bile unutabilir.”
Yüzeysel ve kolay ilişkilerle ilerlemenin getirdiği pratiklik ve hız, hayatın daha az karmaşık olmasını sağlıyor. İnsanlar, bir şeyi daha derinlemesine anlamaya, sorgulamaya veya yüzleşmeye kalktıklarında o anki rahatlıklarından fedakârlık etmek zorunda kalıyorlar. Bu yüzden zor insanları sevmeye istekli olmuyorlar. Çünkü bu, bir yanılgının içinde yaşadıklarını kabul etmek demek olurdu.
Bazıları için “zor insanlar” yalnızca fazla karmaşık, fazla hassas ya da fazla analizci olarak görülüyor. Ama belki de zor olan taraf gerçekten de fazla anlam yükleyenler değil, anlam yüklemekten kaçanlardır. Çünkü bir ilişkiyi, dostluğu, sevgiyi, hayatı derin yaşamak, bazıları için sadece yorucu bir lüksten ibaret.
Peki Ya Zor İnsanların Dünyası?

Her şeyi bu kadar derin düşünmek, herkesin görmediği detayları fark etmek, her duyguyu süzgeçten geçirmek gerçekten de yorucu olabilir. Ama bu, aynı zamanda daha güçlü bağlar, daha sağlam ilişkiler, daha anlamlı bir yaşam demek.
Çoğu zor insan, neden bazı ilişkilerin sahte olduğunu sezdiğini, neden basit bir cümledeki boşluğu fark ettiğini, neden herkes gibi rahatlıkla ilerleyemediğini sorgular. Ama belki de en önemli fark şu: Zor insanlar, duygularını ve düşüncelerini bir gösteri aracı olarak değil, gerçekten var oldukları hâliyle yaşamak ister. Hayattayken eserleri neredeyse hiç değer görmemiş lakin şimdi edebiyatın en önemli isimlerinden biri olan Kafka misali, toplum tarafından hep uyumsuz görülmüşlerdir.
Bu bağlamda Susan Cain’in Quiet: The Power of Introverts kitabında belirttiği gibi, içe dönük ve derin düşünen insanlar genellikle yüzeysel ve hızlı ilerleyen sosyal dinamiklerde kendilerine yer bulamazlar. Günümüz dünyası, dışa dönük, rahat iletişim kuran, sosyal açıdan enerjik bireyleri daha çok ödüllendirir. Oysa birçok büyük düşünür, yazar ve sanatçı, derinliğe olan eğilimleri nedeniyle yalnız kalmış ama insanlık tarihine yön vermiştir. Belki de zor insanlar, kendilerini yalnız hissetmek yerine, yalnızlıklarının gücünü keşfetmelidir.
Sahte bir uyumun içinde olmaktansa, yalnız kalmayı tercih ederler. Çünkü yalnızlık, bazen kayıtsız bir kalabalığın içinde olmaktan çok daha anlamlıdır. Zor bir insan olmak, aslında bir filtreye sahip olmak gibidir: Her şeyi süzerek, anlamını sorgulayarak almak. Ve evet, bu filtre bazen insanı yalnız bırakabilir ama aynı zamanda sahte olanı da uzak tutar.

Zor Olmak Bir Ceza mı, Yoksa Bir Seçim mi?
Toplumun hızlı, pratik ve yüzeysel ilişkiler kurma biçimi içinde zor biri olmak, bir noktada bir lanet gibi görünebilir. Ama belki de bu, aslında büyük bir ödüldür. Çünkü her şeyin geçici, her bağın çıkar ilişkisiyle harmanlandığı bir dünyada hâlâ derinliğe inanabilmek, hâlâ samimiyeti aramak ve hâlâ her şeyin sahte olmadığı bir gerçeklik umudunu taşımak nadir bir şeydir.

O yüzden asıl soru şu: Zor insanlar, kendilerini değiştirmeli mi? Kolay ve yüzeysel olanı tercih ederek daha rahat bir hayat sürebilirler mi? Belki de sorun, zor insanların değişmesi değil, dünyanın biraz daha derinleşmeye cesaret etmesi gerektiğidir.
“Dünyayı anlamaya çalışan insanlar, genellikle dünya tarafından anlaşılmaz.”
-Albert Camus
Farklı bir deneyimde yine, takipte kalın esenlikle…
Kaynakça:
- Cain, Susan. Quiet. Crown Publishing, 2012.
- https://www.saimecagli.com/iyinin-ve-kotunun-kardesligi-golge-persona/
- https://kemalsayar.com/haftanin-yazisi/dusuncelerinizle-bas-basa-kalma-pratigini-yapip-gelistirebileceginiz-bir-beceridir