Mehmet hocam, bu yazı umarım bir şekilde önünüze düşmez.
Hayatınızda hiç sizden, sizde olandan fazlasını bekleyen bir mentorunuz oldu mu? Sizi antremandan sonra salonda usanana kadar serbest atış attıran basketbol koçunuz, sınavdan yüksek almanıza rağmen sayfalarca ödev kitleyen o sevdiğiniz ve korktuğunuz matematik hocanız ve artık hayatınızın belirli döneminde bu rolü kim doldurdu ise o kimseler. Eğer şanslıysanız başınızın ucunda biyolojik babanız varken hayata gelirsiniz, bu baba sizi seven, koruyan ve belli bir yaşa kadar yetiştiren figürdür, yaşınıza büyüdükçe bu figürü reddetmek zorunda kalırsınız ki yuvadan çıkıp kanatlarınızı açabilesiniz, yeni zanaatlar, yeni şeyler öğrenebilesiniz. İşte o dönemde bu kimseler girer hayata: sizin kendi iradenizle seçtiğiniz ikincil baba figürleri. Sizden sizin kapasitenizden fazlasını bekleyen bireyler.
Bu kişi benim için ortaokuldaki basketbol koçumdu, daha yaşımız 12-13 iken bize kompleks hücum setleri oynatır yapamayınca uzun boyu, iri yarı yapısı ve dehşet saçan sesi ile üzerimize yürüyüp ‘’NAPIYORSUN ULAN ARMUT’’ derdi. Ünlü lafı da oydu, ‘armut’. Bizi severdi, kızardı, hatta çoğu zaman kızardı ancak onun ağzından bir aferin lafını duymak veya antrenman sırasında bir kere bile armut diye bağırılmamak benim için çok büyük lütuftu, bu sistemi kurmasıyla (bize kızmasından korkmamızda büyük bir motivasyon olsa da) hep onun bize belirlediği standarda ulaşmak zorundaydık, çoğumuz bu baskı altında sindi(ben dahil) ve basketboldan soğudu, bazılarımız ise sivrilebildi ve kendisi sayesinde gerçekten iyi topçu oldu.
Kendisinin değerini 5-6 senelik olgunlaşma ve Whiplash filmi sayesinde anladım diyebilirim. Film Shaffer Konservatuarının Maestrosu, bir sonraki Charlie Parker’ı bulma uğraşında olan Terrence Fletcher ile müzik dünyasındaki azametini arayan Andrew Neiman’ı anlatıyor. Fletcher sert ve soğuk bir öğretmen, iş ve duyguyu tamamen ayırabiliyor ve kendi sözleri ile insanlardan beklenenden daha fazlasını istiyor. Ana karakterimiz Neiman ise gelmiş geçmiş en iyi bateristlerden biri olmak için ruhunu Daedra Lordlarına bile satmaktan esirgemeyecek, zanaatı hakkında obsesif derecede takıntılı bir insan.
Bu iki karakter zanaatlarına o kadar takıntılı bir şekilde bağlılar ki hayatları bile bu amaç için tüketiliyor, Neiman kendi sanatına yoğunlaşabilmek için kız arkadaşından ayrılıyor ve ailesiyle bağını kesiyor, Fletcher ise ekstrem methodlarından dolayı bir öğrencesinin intiharına sebep oluyor. Fletcher, Neiman’ın üzerine titreyerek ondan daha iyisini isterken aralarında kompleks ve toksik bir ilişki oluşuyor. Filmin sonlarına doğru; Neiman, Fletcher’a ‘’Peki yaptığın işin bir sınırı var mı? Ne kadar fazlası gereğinden fazla? Ya müzisyenlerinin cesaretini kırarsan?’’ sorusunu yöneltiyor. Fletcher ise tebessüm edip bu potansiyele sahip olan insanlarını cesaretlerinin asla kırılmayacağını söyleyerek karşılık veriyor.
Eğer NBA’de bir taraftar kitlesi Terrence Fletcher olsa sanırım Philadelphia 76’ers olurdu. Philly tarafarı belki de NBA taraftarında başarıya en doyumsuz ve en çoşkulu taraftarı. Bu taraftar sizi çok sevse de bunu nadiren belli eder ve tek hatanızda canınıza okur, bu takımın isterse 5 yıllık süperstar oyuncusu olun ya da ister 1 ay önce draft edilmiş çaylağı. Eğer saha içinde kötü seçimler yaparsanız bu taraftarın gazabına o an oracıkta uğrarsınız, işte bu kültür 2020-21 sezonun playoff’larında çok önemli bir konuya dokundu ve belki de bir kelebek etkisi yaratarak bütün NBA’nın değişmesine neden olacak adımların altyapısını attı.
Ben Simmons 2016 yılının draftında konsensüs ilk sıra seçimiydi, 2.11 boyunda olmasına rağmen 1 numara oynayabilmesi, inanılmaz top hakimiyeti, saha görüşü ve potada bitirme kabiliyeti onu o kadar özel kılıyordu ki kendisi hakkında yeni Lebron, 21.Yüzyılın Magic Johnson’ı gibi ithaflar kullanılıyordu. NBA’in tabiri ile ‘’Sonraki en iyi şey ‘’oydu.
Kritiklerinin kendisi hakkında eleştirdiği tek şey boyalı alan dışında hiçbir şut kabiliyetinin olmamasıydı ama Sam Hinkie bu oyuncunun geliştirebileceği ve diğer sıradışı yeteneklerinden yararlanabileceğini düşünerek Ben Simmons’ı herkesin öngördüğü gibi ilk sıradan seçti.2016-17 sezonunda sakatlığı sebebi ile oynayamasa da 2017-2018 sezonunda ses getiren bir sezon geçirdi ve Yılın Çaylağı Ödülünü kazandı. 2018 de all star seçilmesi ile beraber sonraki sezon Philadelphia kendisine 5 yıl 170 milyon dolarlık bir kontrat verdi. Simmons Philadelphia ile yatağa girerken şehrin taraftarının iki ucu keskin kılıç olduğunu biliyordu ancak kendi üstüne bahis oynayarak bu baskıyı sırtlayabileceğini düşündü keza 2 sene Embiid ile beraber sırtladı da, 2018-2019 ve 2019-2020 sezonunda all star seçilerek Philly camiasını mutlu tutabildi ancak Simmons draft edilirken ‘’Hallederiz abi ya’’ diye kenara atılan sorun hala süregelmekteydi.
2020-21 sezonunun playofflarına önceki sezonun hayal kırıklığının intikamını almaya büyük umutlarla giren 76’ers doğu konferans finalini yapmaya en büyük adaylardan biriydi. İlk turda Westbrook’lu Washington Wizards’ı kolayca elemelerine rağmen senelerdir sümen altı edilen şut problemi krize dönüşmeye başlıyordu, karşı takım Simmons’a şut atma fırsatı vererek içeriyi kapatıyor Simmons içeri girdiğinde ise kendisine faul yaparak çizgiye yolluyordu Simmons ise çizgiden %35 ile serbest atış attığı için penetre etmeye artık korkar hale gelmişti.2.turda sıra Trae Young’lı Atlanta ekibine gelmişti, bütün seri boyunca Simmons ne kadar rezalet oynadığını kelimelere dökerek hakkını verebileceğimi sanmıyorum, ancak fikriniz olsun diye Ben Simmons’ın bütün playofflardaki mentalitesini özetleyecek videoyu aşağıya bırakıyorum:
Simmons, (o topu alıp kolaylıkla potaya bırakabilecek bir oyuncu olmasına rağmen) yine çizgiye gitmekten kaçınmak isteyip önemli ve boş kaldığı bir pozisyonda takım arkadaşına pas atması sadece taktiksel bir hata olmayıp altında ciddi bi kriz vardır.Seri boyunca Simmons’ı düşük performansı için adeta Fletcher’ın Neiman’ı istismar ettiği gibi eden Philly taraftarı Simmons’ın iyice içine kapanmasına ve sinmesine neden olmuştur, bu da yine Neiman’ın sorduğu soruyu ve Simmons’ın potansiyeli hakkında sorular doğurmaktadır, ‘’Ya fazla ileriye gidip müzisyeninin cesaretini kırarsan?’’, ‘’Simmons öngörülen Mesih değil mi?’’.
Amerikan NBA taraftarlara peri masallarına çok aşikardır, her şeyin bir film edasında ilerlemesini isterler, Neiman’ın her şeye rağmen amacına ulaşabilmesi, Rocky’nin 57 yaşında dönüp yine şampiyon olabilmesi veya Karate Kid’deki Daniel’ın diz sakatlığına rağmen finaldeki rakibini alt etmesi gibi mutlu ve ütopik sonları severler ancak hayat maalesef ki bu kadar toz pembe değil.
Serinin bitmesiyle hatta yeni sezonun başlamasıyla beraber ise Ben Simmons hala takımla beraber değil, menajeri Rich Paul’un açıklamalarına göre Philadelphia camiası için tek bir oyun dahi oynamamasına kararlı olduğunu ve başka bir takıma takasının istediğini duyurdu. Problem ise bu kadar rezalet bir playoff geçirmesiyle beraber takas değeri inanılmaz düşen Simmons’ın karşılığında alınan teklifleri Philladelphia’nın yüz ekşitmesi bu olayı kısır bir döngüye sokmuş durumda. Simmons 35m dolarlık kontratı ile oynamak istemiyor ancak karşılığında iyi bir teklif bulamadığı gerekçesi ile takım Simmons’tan Simmons takımdan kurtulamıyor. Sonuç ne olursa olsun tek kesin şey Philadelphia’daki rüzgarların değişeceği yönünde, Nüvelerinin en önemli oyuncularından biri ile bütün köprülerini yakan bu camia, Simmons, Darryl Morrey’ın ısrarı sayesinde tutabilirse bile hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, olamayacak zira ‘’Player Empowerement’’ yani NBA oyuncularına kendi kaderlerini çizebileceği otonominin en fazla tanındığı olan dönemi yaşayan NBA, süperyıldız namından çok geride kalmış Simmons gibi bir oyuncu bile kendi kaderini çizebilecek güce sahipse kendisi ilk ve son olmayacak ve kendisini kendisi gibi oyuncularda izleyecek bu da, zayıf piyasası olan takımların potansiyel vaat eden oyuncularını büyük piyasa takımlarına kaptırması gibi bir olaya yol açacak. Yani Philadelphia kültürü ve Ben Simmons’ın bir playoffluk kötü performansı belki de NBA’in zaten çok hassas olan dengesini bozacak veya bozdu bile.