Hiç pazartesinin hangi cinsiyet olduğunu, evinizdeki tablonun nasıl bir koku olacağını, en sevdiğiniz şarkı bir yemek olsaydı tadının nasıl olacağını düşünürken yakaladınız mı kendinizi?
Her konuda olduğu gibi bu sorunun cevabına göre ikiye ayrılıyoruz. Henüz sinestezinin ne olduğunu anlatmadan bu girişi yapmak bazılarımızı gafil avlamış olabilir ancak endişelenmeye gerek yok. Peki neden mi hayır cevabını veren kişilerin bile bu yazı sayesinde sinestezi ile tanışması gerekiyor? Bunun iki nedeni var. İlki etrafınızdaki çoğu kişi siz farkında olmasanız dahi günlük konuşmalarında sinesteziyi kullanıyor ve bunu anlamak için önce arkadaşlarınızın neyden bahsettiklerini bilmeniz şart, ikincisi ise hayır cevabını büyük bir olasılıkla farkında olmamaktan veriyorsunuz diyebiliriz. Neden mi?
Günümüzün her anında yaşadığımız bir duyum durumu bu. Arkadaşlarımızla sohbet ederken, ders arasında kahve alırken, derste bir şeyler düşünüp dalıp giderken… Pek çok yerde aslında sinestezi ile iç içeyiz ve hatta genelde bir oyun havasında arkadaşlarımızla aynı ilişkilendirmeleri yapmaya çalışarak eğleniyoruz ve bunu genellikle de düşünmeden yapıyoruz. Aslında bunu küçüklüğümüzden beri yapıyoruz ama adını bir türlü öğrenemiyoruz da diyebiliriz. Bunlar yaşanırken ise aslında derin çalışmalara konu olan, ‘’hastalık’’ olarak adlandırılan bir durum olduğunu bilmiyoruz.
Örneğin, kaçımız okul başlamadan önceki hafta ailemizle defter almaya gittiğimizde hangi renk defterin hangi ders olacağını bilmeden hislerine, dersi ilişkilendirdikleri özelliklere göre seçti? En sevdiğimiz çizgi filmin jenerik müziğini duyduğumuzda zihnimizi en sevdiğimiz karakterin veya aklımızda yer edinen sahnenin en belirgin rengi kaplarken, takvimi zihnimizde çizerken bunun sinestezi olduğundan kaçımızın haberi vardı?
‘’Araba’’ dendiğinde neye yatkın olduğumuza bağlı olarak zihnimizde ya bir araba fotoğrafı görüyor ya resmini çiziyoruz ya harfleri teker teker yazıyoruz ya da karışık harfleri düzene sokuyoruz. O arabanın herkes için farklı bir şekli, rengi oluyor. Harflerin de kendi renkleri var, karakterleri de.
Haftaları, ayları farklı şekilde düşünüyoruz.
Vanilya kokusu, hindistan cevizi gibi kokuları aldığımızda annemizin yanımızda olduğunu hissediyor, anısı olan bir şarkıyı dinlediğimizde o anıdaki hava nasılsa ya ısınıyor içimiz ya da üşüyoruz.
Bu tür örnekler farkında olmadan yaptığımız pek çok durumda görülebilir.
Peki nedir bu sinestezi? Daha yakından inceleyelim.
Sinestezi; hislerin birleşimi olarak tanımlanabilir, beynin sol yarım küresiyle ilişkilidir. Konunun temelinin şaşırtıcı olması bir yana, ilginç yönlerinden biri ise hissizlik anlamına gelen anestezi ile aynı kökten geliyor olmasıdır.
Ressam Wassily Kandinsky, yazar Vladimir Nabokov, besteci Duke Ellington, şarkıcı Pharrell Williams gibi isimler, hastalık olarak da tanımlanan bu durumun en çok tanınan örneklerindendir.
Kadınlarda daha sık rastlandığı görülen bu durumun ayrıca soydan soya taşındığı iddia ediliyor ancak başka hastalıkların varlığı ile sonradan da ortaya çıkabilmekte. Birçok ismin üstünde çalışmalar yaptığı başlığımız hakkında bu duruma zıt olarak maalesef ulaşılabilir bilgilendirmeler sık bulunmuyor. Popülasyonun büyük bir kısmında görüldüğü varsayıldığında bu kadar maruz kaldığımız bir konuda yeterince bilgi sahibi olmamak, farkına varıldığında insanı rahatsız edebiliyor.
Kendimizi durdurabileceğimiz bir durum olmadığından, üstüne fazla düşerek rahatsız olmak yerine örneklerine, kendisinden esinlenilerek yapılmış sanat eserlerine kendimizi vermekte fayda var. Az önce de bahsettiğimiz üzere Wassily Kandinsky’ın bu konuda üne sahip çalışmaları oldukça fazla.
Moskovalı ressam, soyut sanatın öncülerinden olmasıyla sinestezi ile olan bağını kuvvetlendiriyor. Ressamımız; şarkı dinlerken renkleri görmüş, resim yaparken ise melodileri duymuştur. Onun için kırmızı rengin sesi bir kemandı, sarı renk bir trompet ve mavi renk bir org sesi veriyordu. Bu yüzden olacak ki sanat eserlerine baktığımızda iç içe giren duyumları hissetmek oldukça kolay.
Birbirine ters şekillerden ne şiddette bir ses ve seçtiği renklerden hangi duyguların ağırlıklı olduğu melodileri duyabildiğini tahmin etmek mümkün. Kandinsky’a göre siyah müzik açısından sessizliği simgelerken, turuncu alto sesleri simgeliyor. Mavi ve kırmızı çemberlerin etrafını çevreleyen sarı, yüksek trumpet sesi gibi ses patlamalarını simgeliyor. Ses-görsel tipte sinesteziye sahip ressamımızın sineste durumu bizim günlük örneklerimizin çok ötesinde olduğundan, kendimizi kaptırarak her şeyi ilişkilendirmeye çalışmamak daha sağlıklı olacaktır.
Bir rahatsızlık olarak adlandırılsa da, her şeyde olduğu gibi bunun da bir ölçüsü var.
Tabii bu, daha çok çalışma yapılması gereken bu ilginç başlığın bir süre zihnimizi meşgul etmesine engel olabilecek gibi durmuyor.
Peki siz şimdi hangi cevabı veriyorsunuz? Evet mi hayır mı?
Peki hangi ölçüde sinestezi yaşıyorsunuz?
Arkadaşlarınızla ”Ben tam şöyleyim, bizim hoca tam olarak şöyle…” derken, benzetmeler yaparken, incelediğiniz insanlar hakkında çıkarımlar yaparken mi buluyorsunuz kendinizi yoksa yeni nesil Kandinsky edasında yaptığınız işlerde de sinestezinin olduğunun farkına mı vardınız?
Ne olursa olsun, bu ilginç konu aslında oldukça eğlenceli bir araştırma konusu ve her yerde.