Empedokles evreni ve varoluşu açıklarken arkhenin ateş, su, hava ve toprak olduğunu söyler. Bu unsurlar ise onun felsefesinde sevgi ve nefret olmak üzere iki güç ile birleşir ve ayrılır, böylece yaşam meydana gelir. Sevgi, evrenin düzenidir ve birliğidir. Ayrıca insan fıtratında da sevgi, hem varlığın varlığı ile aklı kaçırmaya engel olmak için hem de gündelik telaşeye adapte olabilmek için var olan bir ruh kalkanıdır. Yani aslında sevgi hem varlığı var edendir, varlığın ruhudur hem de varlığın varlığa karşı koruyucusu, zırhıdır. Sevgiyi bütün bu kenarları ve köşeleriyle deneyimlediği zaman insan kelimenin tam anlamıyla var olur yani varlığı zamana yayılır, hareket kazanır aksi hâlde sadece vardır ve öyle kalır.
İşte sevgiyi her zerresiyle barındıran ay yüzlü Mahin’in hikayesidir En Sevdiğim Pastam. Mahin, gönlü sevgiyle dolup taşmak için yaratılmıştır sanki. Yetmiş yaşına da gelse, yıllar boyu yapayalnız da yaşasa bir fırsat olsa da sevsem der onun yüreği, sevsem, birleşsem ve bütünleşsem der. İçinde dolup taşan ve var olmak için sabredemeyen sevgilerini bazen bitkiye, sebzeye, ağaca verir bazen dolmalarına, keklerine, uzakta yaşayan arkadaşlarına verir. Bir gün, Mahin yemek yerken gördüğü bir adama da bu sevgiyi vermeyi çok ister. Şans onunladır ki sevmek istediği adam da Mahin’i sevmek ister. Fakat öyle ya bizimki gibi coğrafyalarda Empedokles’in varlık felsefesi çürür. Zaten ne demiş yazar da: “Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey. Burda her şey insanı sevmekle bitiyor.” Bu topraklar köken itibariyle zıt yaratıldığı için olsa gerek sevginin kendini lağvettiği bile görülür. İşte Mahin’in sevgilerinin kaderi de ne yazık ki karanlıktır.

En Sevdiğim Pastam, Maryam Moqadam ve Behtash Sanaeeha’nın birlikte yazıp yönettiği, başrolünde Lili Farhadpour’un ve Esmail Mehrabi’nin oynadığı 2024 yapımı bir İran filmidir. Yalnızlık, yaşlılık, yaşamaya ve aşka duyulan özlemin ön planda olduğu filmde Mahin, kenarlarda unutulmuş insanlardan biridir. Kendi kendine akıp giden bir hayatı vardır Mahin’in ancak bu hayatın önemli olduğunu; süslenmesi, püslenmesi, altının çizilmesi gerektiğini ve bu hayatın bazı amaçlar uğruna olduğunu bize anlatır hep. Bu yönüyle film, İran’daki mevcut politik ve kültürel atmosfere karşı da takınılmış bir tavırdır aslında. Zaten böyle hayat dolu bir İran filminin otoriteyi ve kültürü, yaşama vurduğu prangalarıyla birlikte eleştirmesi kaçınılmazdır. Evet belki kocakarı teyzenin tekidir ama saçlar için ahlak polisine direnir Mahin, aşk için komşularına direnir. Hayat sevgiden doğar ve yaşamak önemlidir şeklinde bir sloganla özetlenebilir En Sevdiğim Pastam ve Mahin’in hikayesi.

Filmi daha teknik olarak ele alma cüretinde bulunursak kesinlikle renkleriyle kendini izleten bir film olduğunu söylemek gerekir. Düşünüp hatırlamak istediğimde aklımda canlanan hep yumuşak renklerden oluşan sekanslardır. Özellikle aşkın yüceldiği sahnelerde insanı hiç yormayan hatta aksine rahatlatan bir sarı ışık hakimdir. Aslında filmin sadece aşka ulaşılan sahneleri bu denli iç ısıtan renklerdedir, bu ana varana kadarki kısımlar ve bundan sonraki kısımlar nispeten daha az sarıdır. Renklerin yanı sıra film, çok fazla kamera tekniği barındırmasa da açılarıyla izleyicisini tatmin edecek güçtedir. O denli ki salt filmin karelerinden koskoca hikayeler çıkar.

Nihayetinde sevginin sarı bir fotoğrafıdır En Sevdiğim Pastam ancak bir dilimi bile çok ama çok acıdır.






