Modanın devlerinden Louis Vuitton, Gucci, Saint Lauren, Miu Miu, Valentino, Ralph Lauren 2014-2015 sonbahar kış defilelerinde kıyafetleri çiçeklerle süsledi. Capcanlı renklerle kış mevsiminin kasvetli havasına boş verdi. Mini dar elbiselerle içimizi gıdıkladı. Bu yepyeni trendle altmışlı yılların özgürlükçü atmosferinde ısınacağız gibime geliyor. Peki neydi altmışalrın farkı?
İkinci Dünya Savaşı’nın dünyada yarattığı gerilimi soğuk savaş büyütmüştü. Adaletin olmadığı, her düşüncede tutuculuğun hüküm sürdüğü bir düzen, insanlardaki liberalleşme isteğinin eyleme dökülmesini sağladı. Yeni sanat ve fikir akımları güçlendi. Beats kuşağı tüm dünyaya sesini duyurdu. Andy Warhol sanata pop-artla yeni bir perspektif kazandırdı. Apolitik hippiler: ”Savaşma, seviş.” dediler, materyalizmden kendilerini soyutladılar. John Lennon: “Tüm insanlık kardeş olsun, bir olsun, mal mülk olmasın.” dedi. 1960lar ırkçılık ve seksizm gibi sosyal tabuların yıkılmaya başladığı zamanlardı. Üniversitelerde siyah öğrenciler beyaz öğrencilerin oturduğu masalara oturdu. Kadınlar doğum kontrol haplarının piyasaya çıkmasıyla cinsel anlamda eskisine göre daha rahat hale geldi. Bunların hepsi de “swinging sixties” diye de anılan rengarek bir on yılda oldu.
Coco Chanel modanın seçtiğimiz kıyafetlerden ibaret olmadığını söylemiş. Moda aynı zamanda fikirlerimizle ilgilidir, nasıl yaşadığımızla, hayata nasıl baktığımızla ilgilidir, demiş. Bu yüzdendir ki altmışlar modada da yeniliklere öncülük etti. 1962’den itibaren hayatımıza kıvrımların biraz daha belli edilldiği giysiler girdi. Doğal bir forma sahip elbiseler, kadınların ince figürünü vurgulamayı amaçlıyordu. Bunun en güzel örneği, Audrey Hepburn’e Givenchy tarafından tasarlanan kolsuz, sade elbiseler olabilir. Moda dünyasında da bir köklü değişim daha yaşandı. Yves Saint Lauren, Dior’dan ayrılıp kendi moda evini kurdu.
1963’te genç görünüm trendi Avrupa ve Amerika’yı etkisi altına aldı. Alçalan topuklar kolsuz elbiselerle kombinlenmeye başlandı. Örgü, tiftik, deri ve kürk gibi malzemeler defilelerde kendilerini gösterdi. Bundan bir yıl sonra Rudi Gerneich üstsüz bir mayo dizayn etti. Feminen kelimesi anlam değiştirdi. Artık, diz boyu etekler, vücuda outran üstler, desenli çoraplar kadınsılığı tanımlıyordu.
Pop art hayranlık kazanırken “op-art (optical art)” isimli yeni bir sanat akımı ortaya çıktı. Görsel ilüzyonlarla yaratılan eserler insanları öyle bir ilgisini çekti ki, tekstil dünyası bunu desen olarak kullanmaya başladı.
1968 yılı moda evleri için bir darbeydi. Moda kişiselleşmişti. İnsanlar artık modlarına ve kişiliklerine göre giyiniyordu. Hippi tarzı kıyafet satan mağazalar zengin kadınları da çekmeye başlamıştı. Avrupa renklenmişti artık. Paris, sadece varlıklı kadınlara tasarladıkları kıyafetlerle ayakta kalamıyorlardı. Yves Saint Lauren giymeye-hazır koleksiyonuyla ekonomik durumunu korumuştu. Öte yandan Balenciaga’nın emekli olmasıyla moda dünyası şok oldu. Paris’te yaşanan moda depremi, günümüz modasının şekillenmesinde baş rolü oynadı.
Mini etek 60’larda icat edildi. Aksesuarlar ilk kez kıyafetlerin önüne geçti. Böylesi yeniliklerle dolu bir dönemin şimdiyi etkisi altına alması kaçınılmaz görünüyor. Bu kış sürekli karşılaşacağımız altmışlar trendi günlük hayatın katlanılmaz stresinden bir nebze uzaklaşmamızı sağlayacak giysileri dolabımıza sokuyor.
Yakın tarihe baktığımızda her yenilik, her radikal görüş modayı da etkisi altına almıştır. Moda bir ifade özgürlüğüdür. Çiçek çocuklar o zamanlar kendi rahat tarzlarını yaratırken bugün Arabistan’da kadınların yüzlerini dahi açamamaları da bunun açık seçik örneğidir.
Altmışlar dünya için bir liberalleşme çağıydı. Bu kış, capcanlı renkler ve büyük geometrik desenlerle güzel bir nostalji yaşayacağız gibi görünüyor. Dolabınızda yapacağınız ufak yeniliklerle Twiggy’ye göz kırpmaya ne dersiniz?