Geçen haftalarda 50’li yılların modası ile başladığım yazı dizime bu hafta 60’lı yıllarla devam etmek istiyorum.
1960 yılları Dünyada ve Türkiye’de oldukça köklü değişikliklere şahit olmuştur. Dünya, 2.Dünya Savaşının yaralarını yeni yeni sarmış, genç nüfus mevcut düzene başkaldırmaya ve dünyada köklü değişiklikler yapma çabalarına başlamıştır. Pop-Art (Soyut Dışavurumculuk) tam da bu yıllara damgasını vurarak yükseliş göstermiştir. Azınlık ve çevre hareketleri artmıştır. Televizyonun yaygınlaşması, ilk kez Ay’a gidilmesi gibi olaylar şüphesiz herşeyi etkilediği gibi modayı da etkilemiştir.
.
Başkaldırı ve “marjinalliğin” arttığı bu dönemlerde giyim alanında ultra-modern tasarımlar ortaya çıkmıştır. Özellikle genç beyinlerin modada yadsınamaz bir etkisi vardı ve modanın nabzını onlar tutuyordu. Elbiseler yaratıcı ve çocuksu etkileri üzerlerinde barındırmışlardır. Pahalı giysilerin yerini ekonomik anlamda kolay elde edilebilecek giysiler alır. Burjuvazinin egemen olduğu moda olgusu bu dönemde sarsıntıya uğrar ve “Hippie Look”akımıyla beraber büyük çiçekli desenler, kolyeler ve jean’lerin hakimiyeti başlar.
Mary Quant, Buckingham Sarayına kraliçenin elinden OBE (Officer of the Order of the British Empire) ödülünü almaya gittiğinde mini etek giyer ve mini etek ilk kez lanse edilir. 60’lı yılların en radikal değişikliği şüphesiz mini etektir. Mini eteğin ortaya çıkışıyla birlikte modada yepyeni türler de kendini göstermeye başlar. Mini etek transparan kıyafetlerin çıkışı için altyapıyı sağlar. Maksi ve mini boy etekler, pantolonlar kombin edilir ve ortaya alışık olduğunuzdan farklı ve ilginç bir görsel şölen ortaya çıkar.
Bu dönemde desen kullanımı oldukça popüler hale gelir. 60 yılların belirgin özelliklerinde biri de canlı elbiseler. Puanlı ve çizgili baskılardan oluşan elbiseler pop-art stilinden ilham alıyor.
Dönemin en popüler modacılarından Yves Saint Laurent o dönemin moda akımlarından ve gençlikten fazlasıyla etkilenmiştir ve halen müzelerde sergilenmekte olan, pek çok modacıya ilham kaynağı olmuş, bloklardan oluşan elbiseyi tasarlamıştır. Elbisenin öyküsü Hollandalı Ressam Piet Mondrian’ın tablolarıyla oluşmaya başlar. Mondrian’ın çizgileri, Yves Saint Laurent’in üstün moda zekasıyla birleşir ve ortaya bir şaheser çıkar.
Hazır konu Yves Saint Laurent’ten açılmışken başka bir buluşunu daha paylaşmak istiyorum. Göğüsten aşağı bollaşan günümüz modasında da yeri çok önemli olan Trapez Line isimli elbise türünü keşfeder Saint Laurent dönemin biraz öncesinde.
Bu dönemdeki yeniliklerden biri de kıyafetlerin salaşlığı idi. Kadınların vücut hatlarını belirginleştiren kıyafetlerin yerini daha salaş kıyafetler almıştır. Erkek kıyafeti olarak bilinen pantolon, kadınlar tarafından da tercih edilmeye başlanmış, gömlekler, desenli bluzlarla birlikte kullanılmıştır. Kadın ve erkek görünümünün benzer paralelde olmasından kaynaklı “Unisex kıyafetler’’ moda dünyasına giriş yapmıştır.
Görüldüğü üzere 1960’lı yıllar, moda alanında yeni devrimlerin yapıldığı yıllardı. Günümüzde severek kullandığımız ve günümüz modasının vazgeçilmezi olan parçaların pek çoğu bu dönemden bize kalmış… Siz de bu dönemlere dönmek istemediniz mi?