Dergi kapaklarını süsleyen modeller, trafikte olduğumuzu unutturan nefes kesici billboardlar, kokuyu, izlerken bile hissettiğimiz Chanel No5 reklamları, contemporary müzeleri sahiden de contemporary kılan natural ve çarpıcı kadın portlereleri… Yazmakla bitmeyecek, modaya ilham veren ya da modadan ilham alan etrafımızdaki her şey… Fakat benim bu noktada kafamı bir şey karıştırıyor. Moda çekimlerini, binlerce sayfalık meşhur ‘eylül sayılarını’ , billboardları, portreleri, Paris’in meşhur Gare du Nord’ unda ya da Bel Air da bir otelde çekilen reklam filmini bu denli çarpıcı kılan nedir? Milyonluk mücevherler, güzel kadınlar, Hermes eşarplar, tarihi mekanlar mı? Yoksa yalnızca yetenekleri ve siyah Canon EOS’ ları ile ortaya bir sanat eseri koyan fotoğrafçılar mı? Modaya kan katan modeller, markalar, ilham verici mekanlar göz ardı edilemez, fakat iyi bir fotoğrafçı, küçük bir dokunuşla moda dünyasını değiştirebilir. Değiştirdi de… Bahsettiğim kişi tam olarak da Peter Lindbergh! Lise zamanlarımda aldığım ilk moda dergisinde, çekimleri sayfalarca yer kaplayan Lindbergh beni moda ile birçok yüzü de moda dünyası ile tanıştıran bir isim.
İlk moda çekimini 1978 Vogue İtalya ile yaparak moda dünyasına altın adımlarla giren ikonik fotoğrafçı Peter Lindbergh şimdi de karşımıza 69. Yaş gününün anısına 14 ikonik süper kadınıyla Vogue Amerika’nın yeni sayısında. Çoğunlukla siyah beyaz çalışan alman sanatçı karelerinde az şey kullanıp çok şey başaranlardan. Günümüzün abartılı smoky-eyes ya da servet değerindeki haute-couture kostümler yerine kadın bedenini sanat eserine çevirip tüm doğallığıyla sunuyor. Makyajsız, saçlarını arkaya atmış, en doğal hali ile objektife bakan kadınlar… Yıllar sonra karşıma çıkan fotoğrafçı Lindhbergh’ in ‘yaratıcılık’ hakkındaki yazısını okuduktan sonra, modayla karışık sanatsal yönünden bahsetmek istiyorum. Dünyanın her köşesinde, New York Metropolitan Müzesinden Beijing Çağdaş Sanatlar’a kadar düzinelerce sergide fotoğrafları sergilenmeye devam eden fotoğrafçının hakkında Karl Lagerfeld’ın bile kaleme aldığı bir makale var. Linda Evangelista, Christy Turlington, Kate Moss, Naomi Campell, Gisele Bündchen gibi isimleri bir filin yanında, eski bir tren garında, inşaat alanında ya da hepsini aynı karede femin akımıyla Paris sokaklarında görürseniz bilin ki o karede Lindbergh’in parmağı vardır.
Çekimlerinde ki kadınların dünyası çoğunlukla erkeksiz bir dünya ve burada odak noktası moda değil kadınlar. Bu da belirsizlik, özgürlük ve çelişkinin olduğu kadın portreleri çizdiği fotoğraflarını sanat eseri haline getiriyor. Aslında Peter Lindbergh sırrını bize orijinal adıyla ‘creativity’ adlı yazısında açıklamış. “ Yaratıcılık bir doğumdur ve yoktan beslenemez. İnsanlar bir şeyler yarattığında: bir tablo, bir şiir, bir fotoğraf; yaratıcılık fikirden, histen, duygudan ya da hepsinin harmonisinden gelen bir tür perspektifimizden ve tecrübelerimizden beslenen , yeniden doğuştur.”
Moda dünyasında fotoğrafçılık sanatın yeni bir formu. Brooke Shields’ i unutulmaz kılan; jean ile verdiği poz ya da skiny akımını başlatan Twiggy nin şaşkın ifadeli portresi… Yıllarca akıllarda hep bu siyah beyaz kareler kalırken günümüzde bu işi en iyi yapan kuşkusuz ki Peter Lindbergh.
Kaynaklar:
http://www.peterlindbergh.com/essay/