Okumak, bizde “kitap okuma“ dan çok bir “meydan okuma“ halidir. Çünkü, kitap hayatımıza hiç bir zaman sadece okumak için girmedi ve bu sebeple biz kitap okumayı bilmiyoruz. Kitap okumadık hiç bir zaman, bizim yaptığımız “elmamızı kızartmak ve okuma bayramına katılmak için, ödev olduğu veya sınavda çıkacağı için, buna o kadar para verdim okuyayım için, havalı duruyor için“ hatta “kızlar konuşuyor yabancı kalmayayım için“ ve bunun gibi hayal gücümü zorlayan sebepler içindi.
Fakat “ağaç yaşken eğilir, bizden geçmiş peh“ demeden önce, size yukardaki sebepleri ve okumamak için sahip olduğunuz bahaneleri unutturacak birkaç naçizane öneri sunmak isterim. Neden okumadığınızı biliyorum, nasıl okuyacağınızı öğreneceğinizi de…
“O”nu buldunuz mu?
Aşık olmamış bir insanın aşka inanmaması gibi, kitap okumayı hiçbir zaman gerçekten istediği -yani yanlızca kitap okumak- için yapmamış insanın da bu eyleme inanmaması normal. Peki neden? Doğru insanın aşka, güzel maçın futbola, iyi vasabinin suşiye inandırması gibi “o” kitapla henüz tanışmadığımızdan…
Herhangi bir kişinin, ailenizin, ortamınızın sunduğu veya dayattığı o kitap size işkence gibi geliyor ve şu an nerede bilmiyorsunuz; onu ve onun gibileri bir daha görmek istemiyorsunuz ya… Şimdi bu cümlenin “sorun sende değil bende”sini masaya dökelim:
-Herhangi bir kişinin, ailenizin, ortamınızın sunduğu veya dayattığı o kızla veya çocukla takılmak size işkence gibi geliyor ve şu an nerede bilmiyorsunuz; onu ve onun gibileri bir daha görmek istemiyorsunuz.
-Herhangi bir kişinin, ailenizin, ortamınızın sunduğu veya dayattığı o diyetisyene gitmek size işkence gibi geliyor ve şu an nerede bilmiyorsunuz; onu ve onun gibileri bir daha görmek istemiyorsunuz.
-Herhangi bir kişinin, ailenizin, ortamınızın sunduğu veya dayattığı o ciğerciye gitmek size işkence gibi geliyor ve şu an nerede bilmiyorsunuz; onu ve onun gibileri bir daha görmek istemiyorsunuz.
Gördüğünüz gibi biz bunu hep yapıyoruz, ilk tanışmamız nahoşsa, “Bir daha asla!” mız oluyor, farketmeden bir önyargı besliyoruz. Tabii
ilk kez ciğer yediğinde sevenler de var, ama sadece şanslı oldukları “o” ciğerciyle ilk seferlerinde tanıştıkları için.
Şimdi ilk okuduğunuz kitabı düşünün. Gençleri sıfır beden bataklığına sürükleyen Çöp Ali ve maceraları hariç… Hatırlayamıyorsanız en son okuduğunuz kitabı düşünün, pes etmeden hemen önceki. Muhtelemen konusu hariç her şeyi hatırlıyorsunuz; sizi nasıl sıktığını, nasıl ”fıydırıp” attığınızı gibi… Benim ilk okuduğum kitaplar, sıranın altında bulduğum Muzaffer İzgü’nün “Ökkeş İşportacı”sı ve komşumuzun kapının önüne koyduğu bir poşet dolusu defter ve kitap arasından yere düşen Aziz Nesin’in “Şimdiki Çocuklar Harika” kitabıydı. İkisinin hala kapağını görünce gözlerim dolar. Anlama, konuşma, yazma ve kitap okuma yetilerini sundular bana.
Bu arada, kitap okumaya bu kitaplardan, bu yazarlardan başlayabilirsiniz. Ama bu çocuk kitabı, ama bu solcu diyecekseniz pencerenin sağ üstündeki X işaretini öneririm; çünkü henüz kitap okumak için okumaya hazır değilsiniz, sebepsiz sadece kitap okumayı henüz keşfetmek istemiyorsunuz.
Nelerden hoşlandığınızı düşünün: Yemek yapmaktan mı (Aşk Tanrıçasının Yemek Okulu – Melissa Senate), romantik filmler izlemekten mi (En Son Yürekler Ölür- Canan Tan), Twitter’da dolaşmaktan mı(Küçük Aptalın Büyük Dünyası-PuCCa), futbol izlemekten mi (Evladıma Bu Sevda Miras- Bozkurt Yılmaz, Dilek Açıker [Dikkat!Bol miktarda sarı lacivert içerir.]), ailenin kadınlarıyla bir araya gelmekten mi(Kocan Kadar Konuş- Şebnem Burcuoğlu), hatta cana yakın bir rakı sofrası muhabbetinden mi (Aziz Nesin’in herhangi bir anı kitabı)? Sonrasında ne tür bir kitaba ulaşacağınız az çok belli olur.
Okumaya yeni başlayacaksanız, size önerim Türk yazarların kitaplarından başlamak olur. ‘’Mary uyandı. Yatağının yanında yarım kalmış ‘bagel’ine baktı, ardından açık kalmış pencereden sislerin dansını izledi, Darthmouth’a yağmur yağıyor olmalıydı ‘Hartford’dan gitmeliyim’ diye düşündü.’’ yerine ‘’Ayşe ‘Nee!’ diye bağırdı, o da mı evlenmiş!’’ daha bize yakın, okumaya yeni başlıyorken soğutmayan, akışında kendini kaybedebileceğimiz bir kitap yeni maceranızın sandığınızdan güzel geçmesini sağlayabilir.
Bir kitap orada bir yerde size kitap okumayı öğretmek için bekliyor. Sizi tanıyan bir kitap kurdundan veya bir sahaftan size çöpçatanlık yapmasını isteyebilirsiniz. Daha okumaya başlamadan bile bu süreç sizi motive edecek ve heyecanlandıracaktır.
Peki, sonra?
O kitabı bulduğunuzda ise devamı çorap söküğü gibi gelecektir. Üstelik yanlızca kitap okumak konusunda değil, hayatınızın diğer alanlarındaki önyargılarınızı da kırmayı öğreneceksiniz, açık görüşlülüğünüz zihninizin bastırılması mümkün olmayan açlığını hatırlatacak ve eski halinize yargılamayan anlayışlı gözlerle(çünkü artık açık görüşlüsünüz) uzaktan bakacaksınız.
Maalesef hayata bizi “bilen” insanlarla başlıyoruz. Neyi seveceğimizi, neyin bize iyi veya kötü geleceğini, neler öğrenmemiz gerekeni, ne okuyacağımızı, ne olacağımızı, hayatımızı kimle geçireceğimizi, ne zaman kaç çocuk yapacağımızı bilen ve bunun gibi… Her zaman birileri bizim yerimize “bildiği” için çizilen bilinenlerde ilerliyoruz, hücrelerimizdeki DNA’ların oluşturduğu ve dünya tarihinde sadece bir kere oluşmuş ve tek olarak kalacak o eşsiz kombinasyonla tanışamadan, onu toprağa bırakıyoruz.
Bilenlerin çok, kendini bilenlerin az olduğu bu yerde; kendimizi, zevklerimizi, gerçek düşüncelerimizi ve karakterimizi ortaya çıkarmanın tek yolu okumak, çok okumak. Pes etmemek, ama her şeyin öncesinde “o” kitabı bulmak.
Rıza ÇETİN
Hatırlıyorum bizim zamanımızda cin sonradan çöp olmuştu herhalde, çizgiden ali olduğu kesin, hiç sevmemiştim. Kitapçıları sevmem, bir sefer bile doyasıya alışveriş yaptığımı hatırlamıyorum. Yazar bilmiyor herhalde kitaplar kaç para, ya da biz ne kazanıyoruz ayda. Bu ülkede kitap okunmasın diye. fiyatlar AY da. Çevredekiler de kızıyor evin nafakası gidince kitaba. Katılıyorum yazara şartlar ne olursa olsun okunmalı, ATA’ mın hangi şartlarda okuduğu ortada…