Makaron sevmeyen arkadaşzede olarak bu yazıya başlamadan önce sizi tutup hafifçe sarsmak istiyorum. Bu makaron sevmeme olayını birlikte aşacağız sakın endişelenme. Sorun sende değil, bu zamana kadar yediğin makaronlarda, emin ol. Sen çok daha iyilerini hak ediyorsun. Bu konuda biraz desteğe ve biraz da vizeye ihtiyacın olacak. Geri kalan her şey için bu yazıyı okumaya devam et!

Evet daha önce yüzlerce kez duydunuz, Paris bu işin adresi. Fransız mutfağı beklentinizi yeterince karşılamayabilir (öyle bir mutfak var mı tartışılır, tartışırım) çünkü kendilerini tatlı ve kahve konusuna adamış durumdalar. Bana sorarsanız makaronu tatlı kategorisine koyamıyorum, o kadar çabuk bitiyor ki bitmesin diye ufalayıp öyle yemeyi düşünüyorum bazen. Tatlı dediğin zamana yayılmalı ve mutlu etmeli ama makaron beni üzüyor. Lütfen hemen bitmemesi için yetkililer bir an önce harekete geçsin! Ayrıca bu, taneyle satın alma olayı, beni çok bozuyor; “Ordan yarım kilo ‘Ispahan’ (Pierre Herme’de bahsediyorum bundan) ya da 100’er gram ‘Pistachio’ ve ‘Rose’ tartabilir misiniz?” demek istiyorum.

 

1. PIERRE HERMÉ

Nasıl bir giriş yaparak bu muhteşem lezzeti tanımlayabilirim diye çok düşündüm. Bunu anlatacak bir kelime bilmiyorum, daha fazla kitap okumam gerek (kamu spotu). Muazzam bir tat, umarım kaldığınız yere çok yakındır da her sabah ya da akşam uğrar birkaç tane denersiniz. Tabi hepsini bir seferde de alabilirsiniz ama burada hayat kalitenizi artıracak bir zamana yayma metodundan bahsediyorum.

Passionfruit&Strawberry, Pistachio&Raspberry, Salted Caramel

  • Ispahan

Frambuaz, liçi meyvesi ve gül aroması hakim. Aroması ve yumuşacık oluşu birleşince “Allahım bu ne!” hissi sizi ele geçiriyor. Durun, sakinleşin çünkü dahası var. Biz nasıl böyle bir lezzet yaptık diye vicdan azabı çekmek yerine utanmadan bir de bunu tatlı haline getirmişler (kendi tatlı anlayışımdan yola çıkıyorum). Hayır biz insancıklar nasıl bunu yemeye kıyacağız hiç düşünmüyor musunuz?

Ispahan / Pierre Hermé

Bu kadar minnoş bir yiyeceğe neden kaplıcaymış izlenimi uyandıran bir isim verdiler hiç bilmiyorum. Hani bir cafeye girip vitrinden tatlılara bakarsınız ve bir tanesini görünce gözünüzden kalpler çıkar ya, işte bu da öyle büyüleyecek sizi. Gerçekten daha fazla anlatmama gerek yok.

  • Mogador 

Buraya özel tatlardan biri oluyor kendisi; sütlü çikolata ve passion fruit aroması baskın. Yeri gelmişken, beni burdan Çin’e kadar kovalasanız yine de çarkıfelek meyvesi demek istemiyorum passion fruit’e.

Mogador / Pierre Hermé

 

  • Montebello & Jardin de l’atlas & Infiniment Chocolat Paineiras 

Tek taşla iki kuş misali; frambuaz ve Antep fıstığı aroması Montebello‘da bir arada. Aynı şekilde farklı aromaları bir arada bulacağınız birçok çeşit var. Benim denediğim 2 tane daha var. Biri limon, portakal çiçeği ve bal aromalarından oluşan Jardin de l’atlas, diğeri ise çikolata yoğunlukta olan Infiniment Chocolat Paineiras. Küçük bir beğenmeme ihtimalini bitter sevmeyenleriniz için göz önünde bulundurarak Ultime‘yi tercih etmenizi de önereyim hadi.

Montebello / Pierre Hermé

 

2. FAUCHON

Ah! Buranın ekler pastalarından da bahsetmek isterdim ama konuyu dağıtmadan makaronlardan bahsedeyim, daha sonra “eclair” fırtınasının içinde bekliyor olacağım sizi.

Makaronu prenses çizgisinden biraz daha moderniteye taşıyan bir yer burası. Klasik tatları karıştırarak muhteşem bir boyuta taşıyorlar. Sevdiğiniz klasikleri burada da denemenizi söyleyeceğim ama kendilerine özgü mixleri de es geçmeyin!

Fauchon Blend

Citronette

An Afternoon in Paris

Gelelim eclair konusuna! Maitre Choux (London), L’Éclair de Génie (Paris) gibi Fauchon da ekler konusunda kalbinizi, aklınızı ve özsaygınızı zorluyor. Yedikçe yiyesi, gördükçe alası geliyor insanın. Denemeden dönerseniz kimseye bundan bahsetmeyin, yemiş gibi davranın tabi eğer böyle bir şey mümkünse.

L’Éclair de Génie

Fauchon

 

3. ANGELINA

Bir başka “Ellere var da bize yok mu?” mekanı daha. Oradaki çikolata kokusu, kahveler, tatlılar, makaronlar, köpürtmesi… Hâlâ ışınlanamıyor muyuz ya? Tamam biliyorum makarondan bahsetmem gerek ama Mont Blanc‘ten bahsetmeden geçemeyeceğim. Dünyanın 7 harikasından birinin Paris’te bu pastanede bir yerlerde olduğunu düşünüyorum. Kestane aromalı bu tatlının neden bu kadar meşhur olduğunu daha görür görmez anlıyorsunuz. Sadece bu değil her şey o kadar lezzetli ve etkileyici görünüyor ki buradan ayrılırken Türkan Şoray gibi arkanıza baka baka gitmek zorunda kalıyorsunuz, ama malesef ki sizi tutan olmuyor.

Mont Blanc

Gelelim makaronlara. Dediğim gibi Angelina’da yapılan her şey gibi makaronlar için de kötü olma ihtimali söz konusu olmuyor. Fakat samimi olmak gerekirse ki gerekir, o tatlıları gördükten sonra makaronlar aklınıza bile gelmeyecektir. Yine Mont Blanc tadında ve adında makaronları vardı. Onun haricinde klasik tatları deneyebilirsiniz.

 

4. CAFÉ POUCHKINE

Dördüncü sıraya atmış olmama aldırmayın, “en iyi makaron” denildiğinde akıllara hemen burası da gelecektir. Hem ortam hem lezzet olarak sizi musmutlu edecek bir adres. Klasiklerden caramel ve fraise enfantine; “macarons éphémères” olarak geçenlerden de pêche blanche (şeftali aromalı), cerise verveine (kiraz aromalı), fleur d’oranger (portakal çiçeği aromalı) denemenizi öneririm. Ayrıca “macarons yahourt” olarak geçen bir serisi daha mevcut, yoğurt duyunca bir mide bulantısı gelebilir ama denemeye değer.

Cheesecake Macaron

 

5. GÉRARD MULOT

Lokal mekan arayışında olanlara bu kısımda dev hizmet sunuyorum. Bırakın turistler Ladurée’yi doldursun, bırakın en az 1 saat sıra beklesinler; biz gideceğimiz adresi biliyoruz (böyle dediğime bakmayın Ladurée’yi de ayrı seviyorum, aşağıda anlatmış olacağım). Makaronları kadar fırın kısmı da başarılı olduğundan gerçek Parisienlerce çok tercih edilen bir mekan kendileri. Evet, Ladurée’nin makaronlarının o bebeksi soft renginden sonra biraz boya kutusuna batırılıp çıkarılmış gibi gelebilir gözünüze ama dışı sizi içi beni yakacak merak etmeyin.

 

6. ARNAUD LARHER

Bu makaron işinin de sonsuz döngü halinde olan “yok burdakinin tadına bakınca Herme’yi unutacaksın”, yok “Ladurée de neymiş” kıyaslamaları çok fena. Herkesin makaronu kendisine arkadaşlar. Fakat ne yalan söyleyeyim burayı sürekli kıyas çemberinde tutan bir kitle var. Arnaud Bey’i başarısından ötürü kutluyor ve yakınından geçerseniz bir deneyin diyorum. Favori; passion fruit & chocolate.

 

7. LADURÉE

Evet kendimce tabuları yıkıp Ladurée’yi bilerek sona bıraktım. Gidin, hobi olarak yine gidin. Çok da beğenirsiniz, Disney şatosundaymış gibi masalsı vakit geçirirsiniz ama over-rated olmaya ramak kalmış bir yer olduğunu ve bazı yönlerden daha iyilerini bulabilmenin mümkün olduğunu yukarda biraz anlattım. Zaten Champs-Elysees‘ye mutlaka ama mutlaka gidersiniz, gitmişken buraya da uğrayın. Devasa bir sıra bekleyin veya aşırı şanslıysanız beklemeyin ama bir oturun mis gibi kahvenizi içip makaronların tadına varın. Bu arada sıra bekleme konusunda sizi yeterince ikna etmiş olduğumu düşünerek kendisi küçük ama faydası büyük bir hatırlatmada bulunmak istiyorum. Kapıdan girer girmez sıraya koyulmayın; içerde oturmak için sağ kapıdan, alışveriş yapmak içinse sol kapıdan girip sıraya geçin ki bekleyişinizin sonu hüsran olmasın. Ben raspberry, pistachio ve lavender denediğimi hatırlıyorum, klasiklerden olduğu için yine şaşırtmadı.

Not: Buram buram Fransız kültürü kokan bir kahvaltı isterseniz koşa koşa Ladurée’ye gitmeniz gerek!

 

Beğenilen diğer mekanlar: Carette, Hugo & Victor, Pain de Sucre (Krac Krac Macarons), Sadaharu Aoki (green tea macarons buraya özgü), Dalloyau, Lenotre, Maison Georges Larnicol,  Jean-Paul Hévin

Leave a Reply