İlginç bir şekilde Paris hakkında yazmayı bırakamıyorum. İlginç diyorum çünkü ilk gittiğimde hem çok etkileyici ve güzel bulup hem de burayı özleyerek bir daha geleceğimi zannetmiyorum demiştim. Öyle olmadı. Bazen büyük sözler söyleme hırçınlığında olmasan bile hayat söylediklerini unutmuyor, tam da o görmek istemediğin yüzü gösteriyor sana, bu sefer daha güzel açıdan. Sanki kendisini ispat etmeye çalışan yaramaz küçük bir çocuk gibi. Nitekim kendimi bir kış günü Paris’te buldum. Aslına bakarsanız bana yazından daha sıcak geldi Paris’in kışı. Sokakların, binaların güzelliği bunaltmadan, gölge aratmadan doya doya baktırdı kendisine. Bu yüzden güneşin inceden inceye sararttığı hafif puslu mavi gökyüzüne çok yakıştırdım onu. Bildiğim sokaklarda yürüyüp bilmediğim sokaklara ulaşırken özlediklerime kavuşup yenilerini eklemiş oldum ve bende sizinle paylaşacak bir sürü yer birikti. Kahvaltısı, kahvesi, tatlısı, yemeği derken en çok tadı damağımda kalanları bir an önce anlatmak istiyorum size!
*Ankara’da bile rezervasyonsuz akşam yemeği fikri maziye karışmaya başlamışken buralarda keyif yapmalı bir akşam yemeği planınızın kalp kırıklığıyla sonlanmaması için ya öncesinde doğrudan gitmek istediğiniz restoranı arayarak ya da mekana göre eğer mümkünse kendi internet sitelerinden veya bu adresten rezervasyon yaptırmayı unutmayın.
*Avrupa’nın genelinde olduğu gibi Paris’te de birçok restoran öğlen açık olmakla birlikte 14:00/14:30’dan akşam yemeği saatine kadarki aralıkta kapalı olabiliyor. Aşağıda bahsettiklerimden bazılarında da bu uygulama söz konusu. Neyse biz bilelim, bilmeyenleri uyaralım.
KAHVALTI
- Season
Le Marais bölgesine gitme niyetindeyseniz burası rotanız için en doğru başlangıç noktası. Pankek sevdasına gönül vermiş biri olarak buraya tam notu verdim. Tüm yetkililerin affına sığınıyorum ama önceki cümlenin başına tekrar dönerseniz ben de kendimi yetkili biri olarak görmekte haklıyım. Buraya hem kahvaltıya hem de öğle yemeğine gidebilirsiniz. Eggs benedict de oldukça güzel (ama pankek tek kelimeyle muazzam).
Adres: 1 Rue Charles-François Dupuis
- Holybelly
Son günlerde herkesten duyup gördüğümüz bir yer burası. Herhalde kruvasan-reçel ikilisinden içi bayılanlar doğruca buraya ayak basıyor. Siz de aynı kıvama gelirseniz ve yumurtalı bir kahvaltı özlemi duyar olursanız (çünkü Turistlik101 dersi gereklerine göre yıllardır ayrıymış gibi hemen memleket itemleri özlenmeli) burası beklentinizi gayet güzel karşılayacaktır. Genelde herkesin denediği şey pancake oeufs yani pankek üzeri yumurtalı bir kahvaltı; üzeri dediysem baya fiziken pankek üstüne göz yumurta yani. Pankek’e saygım olduğu için bunu denemeyi hiç düşünmüyorum ama tadına herkes bayılıyor (Ayrıca klasik meyveli pancakeleri de var merak etmeyin).
Adres: 5 rue Lucien Sampaix
- Le Pain Quotidien
Belki sabah uyanıp nereye gideceğinizi düşünmeden haritadan en yakın Le Pain Quotidien nerede diye aratmış, belki de bir şeyler yemek için bakınırken önünden geçip “ah burası olsun” diyerek oturmuş olduğunuzu düşünüyorum. Kısacası burası riske girmek istemeyenlere. Daha önce başka bir şehirde, belki İstanbul’da, gitmiş olanlara. Organik, taze, lezzetli, hem göz hem karın doyurucu bir Fransız klasiği. Kahvaltıları, kruvasanları, danishleri, tartları… Her şey o kadar güzel ki burada bir liste yapmaya kalkışmayacağım.
*Eklediğim fotoğrafta ekmek ve ekmek yiyormuşum gibi görünüyor olabilir çünkü öyle. Bunların yanına birbirinden güzel doğal reçel çeşitlerinden istediğinizi söyleyebilirsiniz, ben de tam olarak böyle yaptım. Ayrıca reçellere doyduktan sonra sepetten gülümseyen çikolata dolgulu Pain au Chocolat ile kahvenize devam edebilirsiniz.
Adres: 25 rue de Varenne (Birden çok şubesi var.)
*Musée d’Orsay’dan çıktıktan sonra acıkmışsanız eğer, buradaki şubesine geçip isterseniz bir şeyler yiyebilir isterseniz kahvenizi içip dinlenebilirsiniz.
- Carette
Fransız sabahlarını tam anlamıyla yansıtan o kadar şirin ve şık bir kafe ki burası… Ben Place des Vosges‘deki yerine gitmiştim ama birkaç şubesi daha var. Kesinlikle güne başlamak için çok doğru bir tercih; kruvasan ve kahve (kalp kalp kalp). İsterseniz öğleden sonra tatlı&kahve yapmak için veya öğlen bir şeyler yemek için de uğrayabilirsiniz, her türlü çok keyifli olacağına eminim.
Adres: 25 Place des Vosges
- Ralph’s
Ralph Lauren tarzında döşenmiş bir restoranın muhteşem bahçesinde bir pazar sabahı sevdiğiniz birileriyle brunch yaptıktan sonra sıcacık kahvelerinizle koyu bir muhabbete daldığınızı hayal edin. Evet, ben de bir hayal ettim de ekran beyazlaştı birkaç saniye. Aslında restoran, Ralph’s Burger ile uğrak noktası haline geldiğinden bu restorandan yazının yemek kısmında bahsetmeyi düşünüyordum ama sonra dedim ki “Hayır, buraya kesinlikle güzel bir havada kahvaltı için gidilsin!”
Adres: 173 Boulevard Saint-Germain
YEMEK
- Café de Flore
Rotanızda olmasa bile Saint Germain’de bulunan bu kafenin önüne geldiğinizde “Aa burası Instagram’da gördüğümüz yer” cümlesi dudaklarınızdan dökülüverecek ve telefonunuzun kamerasına eliniz gidecek muhtemelen. Bundan hiç çekinmeyin, kimse çekinmiyor. 1880’lerden bu yana ününü ve otoritesini koruyan bu kafeye zamanının kimleri kimleri gelmemiş ki! Zamanında komşusu Les Deux Magots gibi bu kafe de gündelik muhabbetin yanı sıra sanat, edebiyat, politika ve felsefe gibi konular üzerine konuşmak için bir buluşma mekanı olarak tercih ediliyormuş. Simone de Beauvoir, Jean-Paul Sartre, Picasso, Albert Camus gibi isimlerden bahsediyorum. Mesela, Sartre’nin evini ısıtmaya parası olmadığı için yazılarını burada kaleme aldığı biliniyor. Sırf bu nedenle bile; yan masanızda bu isimleri hayal etmek, acaba bu masada mı oturmuştur romantizmi yapmak için neden gitmeyesiniz? İster kahvaltı için, ister kahvenizi içmek için, isterseniz de yemek yemek için bir uğramanızı tavsiye ederim.
Adres: 172 Boulevard Saint-Germain
- Chez Leon
Paris’te veya gidecekseniz Brüksel’de ne kadar doğru bir akşam yemeği tercihi yaptığınız hakkında midyelere övgü dolu ufak bir söyleşi yapacağınıza eminim. Şöyle söyleyeyim, mecbur kalmadıkça sözlük okumuyorum ama burasıyla ilgili şöyle müthiş bir entry gördüm “…öyle ki cep telefonumun arka planında bulunan kız arkadaşımın fotoğrafını, ısmarladığım bir tencere dolusu midyenin fotoğrafıyla değiştirmiştim”. Neyse hayal kurmayalım şimdi (Anne burada espri yapıyorum ciddiye alma beni). Bu arada Fransa’daki birçok yer gibi burada da menüdeki bazı midyelerin beyaz şarapla pişiriliyorum ama bunu istemediğinizde alternatiflerini ayrı bir menüde bulabilirsiniz.
Adres: 32 Rue Legendre
- Daroco
Galerie Vivienne yakınlarında birbirinden güzel pizzalarıyla sizi bekleyen çok hoş bir İtalyan restoranı kendileri. Pizzaları gerçekten güzel ancak menüsünün sadece pizzadan ibaret olduğunu düşünmeyin, İtalyan mutfağına dair sizi mutlu edecek diğer seçenekleri de bulabilirsiniz.
*Haftasonu ve akşam gidecekseniz rezervasyon yaptırmayı unutmayın ama onun haricinde geçerken uğradığınızda da yer bulabileceğinizi düşünüyorum. Tabii özellikle buraya gidecekseniz kapıda hayal kırıklığına uğramamak için her yerde olduğu gibi burada da önceden rezervasyonunuzu yaptırıp da giderseniz süper olur.
Adres: 6 Rue Vivienne
- Ferdi Bar Gourmet
Hadidler ve Kardashianların müdavimi olmasından dolayı rezervasyonsuz yer bulma işi komple rafa kalkmış durumda. Onların damak tadına ne kadar güven olur bilemiyorum ama onlardan bağımsız olarak da Paris’in en iyi hamburgercisi olma ününe sahip bir restoran. Burada yemeniz gerekenler: Ferdi’s Cheeseburger, Mac and Cheese, Mısır ve tatlı olarak da Churros…
*Yine günün her saatinde açık bulamama sorunsalı burada da karşınıza çıkacaktır, dikkat dikkat!
Adres: 32 Rue du Mont Thabor
- L’as du Fallafel
Adından da anlaşıldığı üzere falafel üzerine konuşacağım. Bir ara sokakta karşınıza çıkacak olan take-away tarzı bir falafel dükkanı diyebiliriz burası için. Genelde önünde sirkülasyon halinde bir insan topluluğu mevcut. Bir yandan sipariş verenler, bir yandan kendinden geçerek falafel dürümünü yiyenler… Ben deneyemedim ancak fiyat performans olarak bakıldığında deneyen herkesi memnun bıraktığı aşikar.
Adres: 32-34 Rue des Rosiers
- Le Relais de L’Entrecôte
Buraya gitmeyenlerin de en azından gidip de sıradan dönmüş gibi davrandığı bu restoran, methedildiği kadar var arkadaşlar. Öyle bir mekan düşünün tek menü sunacak kadar iddialı ve kapısındaki kuyruk hiç eksik olmayan. Etinizi nasıl pişmiş istediğinizi soruyorlar ve ona göre iki seferde servis ediyorlar. Demem o ki ilk tabağı gördüğünüzde “ben doymam bunla” diyerek sosa fazlaca ekmek banmamaya çalışın, ikinci tabak da gelecek. Küçük bir not düşmek istiyorum; ben az pişmiş servislerini başarılı bulmadım, sanki hızlı servis edebilmek için özenilmemiş gibiydi ve etin tadı sosun lezzetini bastırıyordu. İyi pişmiş için diyeceğim tek şey; afiyet olsun!
*Öğlenleri 14:30’a kadar açık olan restoran daha sonra akşama kadar kapalı oluyor ve 19.00’da tekrar açılıyor. Ben akşam yemeği için 18.40 gibi oradaydım ve restoran açılır açılmaz içeri alındım. Ancak daha sonra gelirseniz minimum 40dk beklemeniz gerekebilir çünkü benim gibi ilk oturanların yemeklerinin bitmesini beklemek zorunda kalacaksınız ve kapıda giderek çoğalan bir sıra ile karşılaşacaksınız.
Adres: 20 Rue Saint-Benoît (*Birkaç şubesi var)
- Le Soufflé
Herkesin damak tadına uyar mı veya tatlı eşiği düşük olanlar sever mi bilemem ama benim gibi sufle sevicileri ve tüketicileri derneği üyelerine seslenmek istiyorum. Bizi aynı çatı altında toplayan yegane amaç bol çikolatalı suflenin yeryüzünde hak ettiği değeri görememesiydi muhakkak. Fakat direnişimize ana yemek olarak suflenin de eklenme zamanı geldi. Bu restoranda haklarının savunulması gereken o kadar çok sufle var ki kimden yanayım bilmiyorum (ben yine çikolatalı suflenin üstüne sufle koklamak istemiyorum tabi ama siz deneyebilirsiniz). Ana yemek olarak tavuklu, etli, kremalı mantarlı, peynirli, ıspanaklı gibi seçeneklerin yanında tatlı olarak da fıstıklı, sütlü çikolatalı, vanilyalı, Creme bruleeli gibi seçenekler bulabilirsiniz.
Adres: 36 Rue du Mont Thabor
- Pink Mamma
Pink Mamma aslında Paris’in birkaç noktasında daha restoranı bulunan bir grubun parçası. İtalyan mutfağının mutlu etmeme ihtimali var mı? Sadece soruyorum. Bu mekana dair her şey o kadar güzeldi ki… Öncelikle mekanın girişinde, merdivenlerde asılı tablolara bakmaktan zar zor ilerleyeceğinize eminim. Ardından yemek katlarından birine girdiğinizde mekanın atmosferi, renkleri ve mis gibi yayılan kokulardan dolayı hafif bir mutluluk sarhoşluğu yüklenecek size. Masadaki menüden pizza, trufflü makarna veya burrata isteyip arkadaşınızla sohbet etmeye başlayacaksınız. İngilizceleri de gayet iyi olan güler yüzlü italyan garsonlar size yemeğinizi getirecek ve tıpkı masallardaki gibi sonsuza dek mutlu ve tok yaşayacaksınız.
*Burası da öğlen ve akşamları açık, aradaki saatlerde giderseniz kapıdan dönmek durumunda kalabilirsiniz.
Adres: 20bis Rue de Douai
*Çok çok daha fazlası için bu adresten David Lebovitz’in restoran tavsiyelerine kulak verebilirsiniz.
TATLI&KAHVE
- Café Kitsune
Paris’te güzel kahve peşindeyseniz Jardin du Palais Royal‘e açılan kapılarıyla Café Kitsune’nin kahvelerinin beğenildiğini söylemek isterim. Güne burada güzel bir kahveyle başlayıp ardından Jardin du Palais Royal’de dolaşabilirsiniz. Parkın ilerisinde, 1985-1986 yılları arasında Fransız sanatçı Daniel Buren tarafından yapılan ve tartışmalı bir enstalasyon olan Colonnes de Buren bulunuyor.
Adres: 51 Galerie de Montpensier
- Du Pains et des Idees
Canal Saint Martin‘den République tarafına doğru geçmeye karar veriyorsunuz. Bir sokaktan mis gibi kokular yayılıyor, yaklaştıkça küçük bir fırının önünde müdavimcilikten memnun birkaç Fransız görüyorsunuz. İçeri attığınız ilk adımdan sonrası tamamen vicdanınızla baş başasınız elbette ama fıstıklı çikolatalı escargot denemeyi unutmayın sakın. Ayrıca burası kruvasan konusunda en beğenilen yerlerden biri, o yüzden kruvasanlarınızı da unutmayın!
*Cumartesi ve Pazar günleri kapalı.
Adres: 34 Rue Yves Toudic
- L’Éclair de Génie
Burayı tavsiye etmiyorum direk ısrar ediyorum hepinize. Klasik ekler ile aramızda çok özel bir bağ var ama bunlar da bambaşka bir şey. Paris’te makaron hakkındaki yazımda kendimi tutamayıp buradan da bahsetmiştim ancak lafı tekrar eklere getirmek istedim. Zaten makaron denememe ihtimalinizi göz önüne almıyorum, o cepte ama buraya da bir uğrarsınız artık. Fotoğrafta sağdaki sarı olan passion fruit‘lu ekler (buna çarkıfelek meyvesi demektense M.Ali Erbil meyvesi demek daha anlamlı olabilirdi), öndeki pistache framboise. Bu ikisi benim beğendiklerimden ama bütçemin önemli bir kısmını eklere yatırma fikrinden kendimi uzaklaştırmasaydım eminim daha birçoğunu beğenirdim. Bizdeki de öyle bir gönülden teslimiyet.
*Angelina, Pierre Herme, Café Pouchkine, Ladurée ve daha fazlasını bu yazıda bulabilirsiniz.
Bu şehirde denenecek o kadar tat, görülecek o kadar yer, yürünecek o kadar güzel sokaklar var ki biliyorum listeniz hiç bitmeyecek. Hep bir şeylerin tadı damağınızda kalacak, bir şeyler sizi tekrar çağıracak. Bu sefer bunu peşinen kabul ederek döndüm, yine yeniden aynı şeyleri denemek ve daha yenilerini keşfetmek için tekrar gitmek isteyeceğimi biliyorum. Sevgili Paris ve en sevdiğim siz, görüşmek üzere!