Malum havalar soğuk, günler kısa; dengesiz hava değişimleri sağ olsun, dışarıda yapacak aktivite sayısı da pek fazla değil. Zaten 2020 öyle bir kasvetle başladı ki, felaket tellalından farksız neredeyse; can sıkıcı olayların ardı arkası bir türlü kesilmiyor. İnsan da kafasını dağıtmak, kötü haberlerden uzaklaşmak için bir meşguliyet arıyor doğal olarak. Dizidir, filmdir, kitaptır…
Spesifik olarak dizilerden bahsetmek istiyorum biraz, çünkü yapacak çok işim olmadığından herhalde; listelediğim dizilerin hemen hepsini bitirdim. The Witcher’dan tutun Elite’e, The Titans’tan The Young Pope’a kadar Amerikan, İspanyol, Latin ya da Fransız demeden her dilden her şeyi izledim neredeyse. Komik olan şu ki, onca dizi bitirmeme rağmen, çizgi dizilerimin yeni sezonlarını beklediğim kadar başka hiçbir şeyi beklemiyorum.
Peki; sıcak çikolata, sütlü kahve ya da dürüm-ayran yanında izlediğim bu çizgi diziler neler? Bazıları eski, bazıları yeni olan birkaç tanesini sizlerle paylaşmak için uzun “TV Time” listemden seçip çıkardım. Kim bilir, belki canı animasyona başlamak isteyenleriniz vardır?
- Shaman King 2001-2005 (Yaklaşık 23 dakika, 2 sezon )
Fox Kids/Jetix jenerasyonundan gelenler bu anime diziyi adları gibi bilirler diye düşünüyorum, çünkü kendisi Jetix’in en çok izlenen çizgi dizilerinden biriydi. Benim de çocukken Jetix’in heyecanla takip ettiğim nadir dizilerinden birisiydi. Sonra geçenlerde bir yerde karşıma çıktı ve dedim ki ben bunu doğru düzgün bitireyim. Öyle yaptım, iyi ki de yaptım. Bayıla bayıla izledim. Herkese öneriyorum, bence Japonların yaptığı en güzel anime dizilerden biri. Mangası da varmış sanırım, bulursam onu da alacağım.
Övmeyi bir kenara bırakıp dizinin konusundan da kısaca bahsedeyim: Yoh Asakura’nın, diğer bir deyişle tembel olmaktan gurur duyan şamanımızın, Oyamada Manta adlı bir çocukla arkadaş olmasıyla ilk bölüme hızlı bir giriş yapıyoruz. Yoh’un nihai amacı her 500 yılda bir düzenlenen Shaman King Turnuvası’na katılıp Shaman Kralı olmak; zira ancak bu sayede rahat rahat tembellik yapabileceğini düşünüyor. Fakat bu sırada türlü türlü maceralara şahit oluyoruz. Yoh’un karşısına çıkan birbirinden zorlu rakipleri, arkadaşlarını, düşmanlarını ve başına gelen diğer komik olayları izlemesi hayli eğlenceli. Dizinin insanı eğlendirmesinin yanı sıra üzdüğü, kızdırdığı, hatta kimi zaman kin gütmesine dahi sebep olduğu bölümler de mevcut. Severek izlediğim nadir anime dizilerinden biridir kendisi, şiddetle tavsiye ederim!
- Miraculous: Tales of Ladybug & Chat Noir 2015 – (22 dakika, üç sezon)
Kendisiyle resmi olarak tanışmam, Instagram keşfet sayfamda sürekli olarak uğur böceği kostümlü bir kızla kara kedi kostümlü bir çocuğun postlarına denk gelmemle gerçekleşti. Sonrasında Netflix’in çocuklar için ayrılan sayfasında da görünce merakımdan açıp izlemeye başladım ve etkisine öyle bir kapıldım ki, bir haftada bütün bölümlerini bitirdim. Olayların Fransa’da geçmesi ve Paris’in birebir animasyon haritasının yapılmış olması beni etkileyen unsurların başında geliyor. Dizinin çok farklı bir konusu olmamakla birlikte, ana karakterlerimiz on dört yaşındaki Marinette Dupain-Cheng isimli hayli sakar bir kız ile Adrien Agreste isimli model bir çocuk. Bir şekilde süper kahraman oluyorlar ve ikili hayat yaşamaya başlayarak kendilerini Paris’i kurtarmaya adıyorlar. Tabii bu sırada yaşadıklarını izlemesi hayli zevkli, söylemeden geçemeyeceğim. İnsanı delirten birkaç küçük ayrıntı da cabası, fakat diziye devam etme sebebimiz de tam olarak o sinir edici detaylar. Fransızlar izleyicilerini nasıl çıldırtacaklarını iyi biliyorlar gerçekten. Zaman geçirmek için ideal bir seri; Netflix kullanmayanlar için Youtube ve çeşitli internet sitelerinde de bölümleri mevcut!
- Beyblade Burst 2016-2019 (Yaklaşık 25 dakika, 4 sezon)
Evet, başka bir Japon işi çizgi diziyle karşınızdayım. Beyblade! Kelimenin tam anlamıyla çocukluğumdu kendisi. Erkek kardeşim ve arkadaşlarımla Beyblade turnuvaları düzenleyip, her seferinde parçalandığından ötürü babama boyuna Beyblade arenası aldırdığımız bir sürü anım var. Netflix’te dizisine rastladığımda havalara uçtum ve hemen başladım. Beyblade konulu pek çok çizgi yapım halihazırda var; Netflix’teki üçüncü jenerasyon yapımı (benim asıl hayranı olduğum ilk yapımdı), fakat konu hemen hemen aynı: Her sene düzenlenen Beyblade Turnuvası’na katılanların maçlarını izliyoruz. Dizideki ana karakterimiz Valt Aoi –her ne kadar neşesi bazen sinirimi bozsa da– Beyblade oynamayı aşırı seven ve Turnuva’yı kazanma hayaliyle dolup taşan bir ortaokul çocuğu. Beyblade oynamaktan sonraki en büyük hayali ise arkadaşı Shu ile (önceki senenin turnuva şampiyonu) Beyblade oynamak. Dizi genel olarak eğlenceli ve benim gibi küçüklüğü Beyblade oynamakla geçenler için fazlasıyla nostaljik. Üstelik kafa dağıtmak için de birebir!
- Harley Quinn 2019 – (Yaklaşık 25 dakika, 1 sezon)
Suicide Squad filmi benim için vasat olmaktan öteye gitmese bile kabul edelim, bir şeyi çok güzel yaptı: Harley Quinn. Karakter (elbette Margot Robbie’nin de katkılarıyla) çok sevildi, hatta öyle çok sevildi ki 2017 Cadılar Bayramı’nda herkes Harley Quinn kostümü giyip pişti oldu. Fakat reklamın iyisi kötüsü olmaz sonuçta, karakterin tanıtımı konusunda istediği başarıyı yakalayan Warner Bros, soluğu yeni bir filmde, animasyon filminde ve animasyon dizisinde aldı. Eh, DC Comics seven birisi olarak ben de bütün DC film-dizilerine yaptığım gibi kendisine bir şans verip izledim. Sonuç: Gayet başarılı.
Dizi, Harley Quinn karakterinin arka plan hikayesini, arkadaşlarını, Joker ile olan ilişkisini doğru bir şekilde anlatmasının yanında DC Comics’in sevilen, sevilmeyen ya da unutulan neredeyse bütün karakterlerine yer vermiş ve bence çok da iyi yapmış, çünkü sürekli aynı karakterlerin etrafında gelişen olay örgülerinden fazlasıyla sıkılmıştım. Animasyon dizisi olması sizi yanıltmasın, zira DC Comics’in iyi yaptığı bir şey varsa o da bence animasyon. Konuşma dili, olay örgüsü vb. şeyler bence gayet eğlenceli ve başrolümüz bir “ana kötü” olduğundan ötürü yaş sınırlaması getirilmesi son derece normal. Dizinin üslubu genel olarak komedi, fakat değindiği belli başlı konular var ve şahsen benim hoşuma gittiler; bunun dışında, güldürdüğü gibi şoke ettiği bölümler de mevcut tabii, ne zaman ne çıkacağını tahmin edemiyorsunuz. Yemek yerken ya da kahve içerken izlenebilecek türden, moral bulmaya birebir bir yapım olmuş. Bence bir şansı hak ediyor!