BİLDİĞİMİZ NOVEMBER RAIN’İN BİLMEDİĞİMİZ HİKAYESİ

Belki de onlarca kez dinlediğiniz bir şarkıylayız bugün; yazıyı okurken aklınıza gelecek hayatınız, film şeridi gibi önünüzden geçebilir. O zaman “November Rain “ soundtrackinizi hazırlayın, Guns and Roses ve muhteşem serüveni geliyor!

Yıllardır dillerden düşmeyen November Rain’i herkesin hayatında var bir tane dediğimiz tipten bir arkadaşınıza önerseniz, müzik zevki kasıntılığı yapacaktır ve  “Pink Floyd’un da Another Brick In the Wall” şarkısı var bilir misin?” ironisi ile üstünüze gelecektir. Sadece birlikte dinleyip eşlik etme isteğinizden önerdiğiniz bu şarkıyla birlikte kalbiniz öylece zedelenir kalır.  Bu yazıya, “Sen bir de hikayesini duy havalı çocuk!”  cevabını vermeniz dileğiyle başlıyorum.

Axl Rose’un yakın arkadaşı Del James’in yazdığı “Without You” adlı kısa hikaye, November Rain’in esin kaynağı olmuştur. Bu hikayede, bir blues müzisyeni,  intihar eden kız arkadaşının kaybıyla baş etmeye çalışıyor. Rose’un kendisi de bir röportajında, şarkıdan şöyle bahsediyor: “November Rain, mümkün olmayan bir aşkı delicesine istemek durumuna kendisini sokmamaya çalışan bir adamı anlatıyor” ve ekliyor, “Estranged adlı şarkımız da bu durumu kabulleniştir.” Bu, evrene bir mancınıkla fırlatıp atılmışlığın ve geriye hiçbir seçeneğinizin kalmadığını anlayışınızın bir kabulüdür. Mutluluğu ve aşkı kabul etmek, acıya göre daha kolaydır. Bunun yanında, bir sanat eseri olan “sizin” sanatçıları da acılarınız iken böylesine kırgınlıkları, kötü tecrübeleri kabul etmenin zor olduğunu; eserini hor gören, ancak dışarıdan bakıldığında büyülenilen ve yüzyıllarca anlatılan sanatçılara hak vermekle bağdaştırabiliriz. Although he wanted to share the dance, Mayne could not bring himself to interrupt such beauty. Her well-toned body swayed childlike, peacefully, slowly moving to the rhythm. Mayne knew she would be angry at him for watching without letting her know, but the teenage voyeur inside his adult body encouraged him and didn’t care about the consequences.”(Without You, James)  Axl’ın bir diğer ilham kaynağı ise şüphesiz Elton John dedemizin o büyülü şarkısı “Don’t Let The Sun Go Down On”’dur.  Öyle ki Axl, November Rain’deki davul çalım tarzı ve tonlarının tıpkı Nigel Olsson’ın “Don’t Let The Sun Go Down On” şarkısındaki imzası gibi olmasını istiyordu.

Axl’ın bu şarkıya verdiği teknik emek bir yana, yaşanmışlıklarının emeğini bu şarkının kıyısına köşesine sıkıştırması ise bambaşka bir yana. Kötü olarak tanımlayabileceğimiz bir ailede doğup büyüyen Axl Rose, babasından gördüğü sürekli şiddetin yaralarını ileride aşık olacağı kadın ile iyileştirmeye çalışıyor. Bir şifanın bedeli ancak bu şarkı kadar güzel olabilirdi zaten diye düşünüyorum. Hayatından kaçıp piyanoya sığındığı zamanlarda November Rain’in ilk adımlarını atıyor aslında. Şarkının girişinde size az sonra çok güzel şeyler olacak hissi yaratan piyano girişi, Axl’ın hayatındaki medcezirleri tanımlıyor. Yaşadığı acıların, ve en önemlisi henüz yaşanmamış acılarının ürkekliğiyle, yardım istiyor her bir piyano hamlesinde. “Yüreğim acı çekmekten korkuyor,” dedi bir gece Simyacı’ya, aysız gökyüzüne bakarlarken. “Yüreğine, acı korkusunun, acının kendisinden de kötü bir şey olduğunu söyle.”(68 ) Gitgide artan aşkına, şarkının solosunda öfkeleniyor.  Solo, adeta dile gelip “neden düzenimi bozdun? Takılıyordum ben!” diyor. Yukarıda kafa yorduğumuz “kabulleniş” meselesi de şarkının tekrar sakinleşmesi ile can buluyor. Saçınızı okşar gibi, her bir dokunuşta size hayatı kabullendiriyor. Sonunda o noktaya vardığınızda, evrene mancınıkla fırlatıp atılmayı bekliyorsunuz boşluktaki tüm parıltıları, kıvılcımları görmek uğruna. Ta ki, şarkıyı tekrar başa sarana kadar.

November Rain şarkısının, ödül alan klibi de bir düğünde geçiyor. Sanırım yüzyıllardır süregelen “erkekleri anlamıyorum” veya “kızlar ne ister?” gibi sitemlerin cevabı, bir gün yol arkadaşınızla evlenirken, arkaplanda November Rain çalması olacaktır.

If we could take the time to lay it on the line
I could rest my head just knowin’ that you were mine
All mine
So if you want to love me then darlin’ don’t refrain
Or I’ll just end up walkin’ in the cold November rain

Bu sözler, yaşadıklarınızı hatırlatarak sizde can bulduğunda elinizden yeni ekilmiş bir çiçek gibi hissetmekten başka bir şey geleceğini düşünmüyorum. Kökünüze sağlam bir şekilde tutunmaya çalışıyorsunuz, tüm fırtınalara ve yağmurlara rağmen. Sizi iyileştirebilecek ve hayata tutunmanızı sağlayabilecek tek şey de öncelikle bir iki damlalık can suyu oluyor. Kalbinizin bahçelerinde binbir türlü çiçek, ufacık bir sevgi parıltısı bekliyor. Kimden, nereden geldiğinin önemi olmadan sadece bir “Kasım Yağmuru” olmaması dileğiyle, fırtınadan kaçıyorlar.

Leave a Reply