Uzun süredir sosyal medyanın içerisinde olan, aynı okulu paylaştığımız ve yaptığı işte oldukça başarılı İpar ile sohbet etme şansı yakaladık. Ankara’da en sevdiği mekanlardan sosyal medyadaki hayatına kadar çeşitli konuları sizler için kendisine sorduk.
Seni birçok farklı mecradan tanıyan takipçilere sahipsin. Sosyal medyaya nasıl başladığını bizlere anlatır mısın?
Sosyal medya ile ilk tanışmam arkadaşım Zeynep sayesinde oldu. Lise son sınıftayken her gün birlikteydik ve Zeynep o zamanlar düzenli olarak vlog çekiyordu, ben de bu videolarda gözükmeye başlamıştım. Bana gelen tepkilerin pozitifliği öz güvenimi arttırsa ve beni motive etse de özel hayatımı internette paylaşma düşüncesi beni başlamaktan geri tutuyordu. Pandemi geldi çattı ve tüm gün evde olduğumuz bu süreçte psikolojik olarak kendimi başlamak için hazır hissetmeye başladım. Böylece ilk kameramı aldım ve olanlar oldu…
Peki ya ilk başladığında çevrenin tepkisi nasıl oldu?
Beni başlamam için motive eden de kamera almama yardımcı olan da ailemdi. Zeynep’i yakından tanıyorlardı ve onun Youtube kanalında ne kadar keyif alarak bulunduğuma şahit oldular. Başlamam için beni harekete geçiren de onların desteği oldu yani. Ben başladığımda lise daha yeni bitmişti ve toplum içinde video çekmek, içerik üreticisi olmak yaşıtlarımız arasında yaygın bir şey değildi, beni ilk başta tutan şeylerden biri de buydu aslında. Bu yüzden ilk başladığımda da herkese duyurmadım ama zamanla öğrenen, beni gören arkadaşlarım da olumlu yönde tepki gösterdiler. Beni yakından tanıyan, gerçekten nasıl biri olduğumu bilen insanların yapıcı eleştirileri de bugün geldiğim noktaya ulaşabilmemde bana yardımcı oldu.
Senin gibi sosyal medyanın içinde olan insanlar dönem dönem yaptıkları işin insanların gözü önünde olması sebebiyle psikolojik açıdan kötü etkilenebiliyorlar. Senin sosyal medya yüzünden psikolojik olarak kötü etkilendiğini hissettiğin, paylaşım yapmayı bırakmak istediğin bir dönem oldu mu hiç?
Sosyal medyada bir gün diğerinin tamamen zıttı olabiliyor. Bir gün çok aktif olabilir, pozitif yorumlar görebilirken diğer bir gün tam tersini yaşayabiliyorsunuz. Bu durumu özellikle YouTube’da daha çok yaşıyor gibi hissediyorum. Böyle şeyler insanın psikolojisini doğal olarak etkiliyor elbette. Ben bunun kontrolünün biraz bizim de elimizde olduğuna inanıyorum. Sosyal medyada geçirdiğim vakitten zevk alıyorum ve çok severek içerik üretiyorum, bu yüzden de yaptıklarımı hiçbir zaman “rutin bir iş” olarak görmüyorum. Bence bu pencereden bakmak da boğucu dönemler yaşamamın önüne geçiyor. Önemli olan kendine zaman tanımak ve önceliğinizin kendiniz olduğunu unutmamak diyebilirim.
Sosyal medyanın üzerimizdeki etkilerinden bahsetmişken, bu işi yaparken hem en önemli faktörlerden biri hem de insanların zamanla en zorlandığı nokta öz güven. Sen öz güvenini korumak adına ne gibi yöntemler izliyorsun?
Bu konuda kitlem açısından çok şanslı olduğuma inanıyorum. Başından beri çok samimi ve pozitif bir takipçi kitlem oldu. Yine de ister sosyal medya içinde ister kendi hayatlarımızda öz güven bizi zorlayan bir konu olabiliyor. Sosyal medyadayken herkesin aslında kendi hayatlarını yaşadığını kendimize hatırlatmamız gerekiyor. Bir fotoğraf paylaşmak bile yük oluyor insana zaman zaman ama unutmamalıyız ki bizler kendi hayatlarımızı yaşıyoruz. Gözümüzde büyüttüğümüz “kusurlar” diğer insanların dikkatini bile çekmiyor çoğu zaman. Bunun ile ilgili sosyal deneyler görüyorum, biri kamera karşısında geçip öz güvensizliklerini tahmin etmenizi istiyor ama kendilerinde gördükleri kusurları biz bulamıyoruz bile. Herkesin bir hayat çemberi var, sizin dışınızdaki herkes sizin çemberinizin dışında, siz de onların çemberlerinin dışındasınız. Böyle sorunlarla karşılaştığımda bir şeyleri romantize etmenin önemini daha da iyi anlıyorum. Abartmadığımız sürece hayatın her alanında size yardımcı olabilecek bir teknik bu. Ayrıca, ben düzenli olarak terapiye gidiyorum. Bunun da bana yardımı büyük. Terapiye başlamak için illa kocaman sorunlara ihtiyacımız yok, bu farkındalık da henüz yer edebilmiş değil. Öz güven konusunda kendinizle barışık olmak, kendinizi geliştirmek de çok değerli.
Videolarından, paylaşımlarından da anlaşılabileceği üzere çok çeşitli hobilere sahip bir insansın, bu da bir sürü farklı alana zaman ayırmak demek oluyor. Okulu, hobilerini ve sosyal medyayı nasıl aynı anda götürüyorsun?
Bu bence sosyal medyanın içindeki pek çok insan da dahil beni en çok zorlayan noktalardan biri. Ağırlık verdiğim alanlar dönem dönem değişiyor. Biraz içimden geldiği gibi davranmaya özen gösteriyorum. Bunu ilk başta sağlamak zor olduğu için üniversiteye ilk başladığımda bocaladığım bir dönem bile oldu. Sonradan düzenim yavaş yavaş oturdu. Zaten içeriklerim günlük hayatıma odaklı olduğu için bir yandan video çekerken bir yandan okul hayatımı yaşayabiliyorum özetle. Hayatımı bütün doğallığıyla paylaşmayı seviyorum ve bu da içerik üretmek için ayrıca bir zaman ayırmamak konusunda da çoğunlukla bana yardımcı oluyor.
Okuldan bahsetmişken, bölümünü ve Bilkent’i seçme sürecin nasıl gelişti?
Ben kendimi bildim bileli Psikoloji okumak istiyordum. Aklımdan başka bir şey geçmedi bile. O yüzden de bölümüm benim için sürpriz olmadı. TED Ankara Koleji’nden mezun olduğum ve o zamanlar hâlâ lise gözünden değerlendirdiğimiz için ilk başlarda Bilkent’i düşünmüyordum. Liseden herkesin burada olacağı algısı vardı, yine arkadaşlarımı görüyorum tabii ama o zamanlar hayal ettiğim gibi bir durum olmadığını gördüm. Netlerim belli bir düzende gidip okul araştırdıkça Bilkent’e ısındım ve hatta tercih yaparken sadece burayı yazdım. Bu derece kararlı olmak da bana iyi hissettirdi tabii, sonucunda da buraya geldim.
Bilkent’e yeni gelmiş veya gelmek isteyen arkadaşlarımız için Bilkent hakkında neler söyleyebilirsin?
Dışarıdan Bilkent gibi bir okulun ne kadar yoğun ve korkutucu gözükebileceğinin farkındayım ama korkmayın. Bilkent öyle bir okul ki her şeyi yapabilmeniz mümkün. Kampüsünü söylememe bile gerek yok. Evde kalmama rağmen bazen gelip burada yürüyüş yapmak geliyor içimden, bunun değerini bilmemiz gerektiğini düşünüyorum. Öğrenci profili de korktuğunuz gibi olmayacak hiç, burada her düşünceden her yerden insanlar yaşıyor ve derin sohbetler etmedikçe siz burslarını bile öğrenmiyorsunuz. Disiplin mevzusu doğru, en küçük görev bile burada büyük bir önem taşıyor. Zorlanmayacaksınız desem yalan olur ama bir şekilde bunu da romantize edebiliyorsunuz, sonradan anladığım bir şey varsa o da bu tür sorumlulukların sizi birey kılması ve ayaklarınız üzerinde durmaya hazırlaması.
Peki ya Bilkent’teki hayatını 3 kelime ile anlatmanı istesek?
Aklıma direkt olarak kahve geldi. Hem her yerde kahve alınabilecek yerlerin olmasından hem de çalışırken veya arkadaşlarınızla otururken masanızda mutlaka bir kahve olmasından dolayı. Komik gelecek ama ikinci olarak kombin diyebilirim. Burada insanlar giyimine gerçekten önem veriyor ki bu da bana istediğimi giyebilme güvenini veriyor. Okula gelirken kıyafetimi seçmek, özenmek iyi hissettiriyor. Son olarak derslerle ilgili bir şey söylemeliyim. Koşuşturma diyebilirim, okulun disiplininden kaynaklı sürekli bir yetiştirme döngüsündeyiz çünkü.
Biraz daha Hobi-Yaşam’ı da içinde bulunduran sorulara geçelim öyleyse. Birçok farklı alandan hobin olduğuna değinmiştik ama aralarından en özeline bale diyebiliriz, değil mi?
Evet, ben baleye 8 yaşında başladım, zaten hep çok sevip istiyordum. Ailemle yaptığımız araştırmalar sonucumda yolum Dünya Dans Merkezi’yle kesişti. Dile kolay, 14 yıl olmuş başlayalı, 3 yıl önce de aynı yerde asistanlığa başladım. Kendi hocalarımdan eğitmenliği öğrenmek çok özel bir duygu. Bana kattıkları ise say say bitmez. Bale yaparken saçınız bile büyük bir önem taşıyor, her dersten önce saçını topuz yapmak, düzenli ısınma yapmak gibi şeyler disiplin katıyor insana. Balenin bana kazandırdıkları şu an içerik üretirken bile bana yardımcı oluyor diyebilirim.
Fotoğraflarına, videolarına hep sana özgü belli bir estetik hakim. Kendi tarzını bulmana yardımcı olan, içeriklerine bakmaktan keyif aldığın birileri var mı?
Ben Pinterest’te çok fazla vakit harcıyorum, bence estetiğimi şekillendiren de bu oldu. Hem yabancı hem de türk takip ettiğim insanlar da var tabii. Örneğin Polina Chursanova, Dilara Aydın, Matilda Djerf gibi sosyal medyada içerik üreten insanları hem estetiğime yakın buluyorum hem de bu işi yapma stillerini örnek alıyorum. Bence buradaki önemli nokta gördüğünüz bir şeyi direkt almaktansa kendi tarzınıza entegre edebilmek. Ben de tam olarak bunu yapıyorum aslında.
Öyleyse Hobi-Yaşam okuyucularına güzel fikirler verebilecek sorularımıza geçelim. Bize kitap alışkanlığından bahsedip özellikle alışkanlık edinmeye çalışan okurlarımız için kitap veya yazar önerisinde bulunabilir misin?
Benim dedem de babam da çok kitap okur. Hâlâ hatırlarım, İpek Ongun’un Bir Genç Kızın Gizli Defteri benim için çok özeldi. Ben bu kitapla ve ailemden örnek ala ala çok küçük yaşta başladım yani düzenli olarak okumaya ama ne kadar uzun süreli pratiğiniz olursa olsun arada sırada pratiği kaybetmek kaçınılmaz bir şey. Böyle zamanlarda kendi ilginizi en çok çeken, çerez kitaplarla alıştıra alıştıra başlamanızı tavsiye ederim. Bir yük olarak görüp kendini zorlamak bu süreci daha da uzatıyor.
Sabahattin Ali’den Mürk Mantolu Madonna, Buket Uzuner’den Kumral Ada Mavi Tuna, Elif Şafak’tan Adı Aylin ve çerez bir şeyler isteyenlere İspanyol Aşk Aldatmacası ile Colleen Hoover’ın kitaplarını önerebilirim. Bunlar bazılarını tekrar tekrar okuduğum bazılarını ise oldukça akıcı bulduğum kitaplardan.
Peki ya en sevdiğin sitcom hangisi?
Kesinlikle Friends. How I Met Your Mother ile Friends arasındaki ikileme hakimim ama ben aslında Friends’i sonradan izlemiştim. İçindeki arkadaşlık ortamı bende yer etti diyebilirim. Kaç kere izlediğimi sayamam bile.
Gezmeyi oldukça seven bir insansın, daha önce Makedonya’da yaşamışsın. Ayrıca Çin, Fransa gibi farklı yerleri gezmişsin. Kendini ait hissettiğin, tekrar gitmek ve hatta yaşamak istediğin bir yer oldu mu?
Kesinlikle Paris diyebilirim. Oranın insanında, sokaklarında bana kendimi inanılmaz hissettiren bir şeyler vardı. Kaldı ki oradan videomun yorumlarında da takipçilerim bu durumu fark etmişler. Oraya ne kadar yakıştığımı dile getiren yorumları okurken bile çok mutlu olmuştum. Hayatımın bir dönemini orada geçirmeyi gerçekten çok isterdim.
Ankara’dan güzel mekanları sana sormazsak olmaz. Videolarından gördüğümüz kadarıyla Ankara’nın kafelerine, date mekanlarına hakimsin. Bizlere öneride bulunabilir misin?
Kafeleri say say bitmez, Ankara siz sevmeye çalışınca gerçekten de kendini sevdiren, sizi şaşırtan ve çok dolu dolu bir şehir. Kafe olarak bayağı bir önerim var, özellikle Tunalı’daki butik kafelere ve Ümitköy’deki mekanlara bayılıyorum. Örneğin Bonapple, Mojo and More, Cafemiz, Penguen Kitabevi, A4 Kahve, Sloth Coffee Shop ve The Cups en sevdiğim kafeler. Böyle yerleri keşfettikçe de Instagram sabitlerimde paylaşıyorum. Date mekanı olarak erkek arkadaşımla gittiğimiz birkaç çok güzel yer var. Bizim en sevdiklerimiz Louise, alma table ve Double Zero olabilir.
Artık sona yaklaşıyoruz, bize hedeflerinden bahsetmek ister misin?
Ben çok hareketli bir insanım, bu yüzden de meslek olarak kendime bir şeyler yaratmak istiyorum. Örneğin eskiden klinik psikolog olmak isterdim ama artık benim için en ideal mesleğin bu olmadığına karar verdim. Ben hareketli olacak, hem psikolojiden hem de sosyal medyadan devam edebileceğim bir dönem hayal ediyorum şu anda. Belki de reklamcılık gibi alanlara da, uzun süredir hayalini kurduğum podcaste de adım atabilirim ilerleyen dönemlerde.
Öyleyse son olarak seni takip edenlere ve bizim okurlarımıza vermek istediğin bir mesaj var mı?
Kendi gücünüzü hiçbir zaman hafife almayın, unutmayın ki biz aslında çok güçlüyüz ve istediğimiz şeyleri başarabilecek güce de sahibiz. Beni bu yolda destekleyen, bu gücü kendimde bulmamı sağlayan herkese de böylece teşekkür ederim.