Bu görselin Alt özniteliği boş. Dosya adı: SocialMediaNeverStops940-2.jpeg

Şekil 1. “SNS — Social Media Never Stops” Seoyoon Jang tarafından Walgreens’in 15. Geleneksel İfadeler Yarışması için hazılanan bir sanat eseridir

Teknoloji dünyanın her yerinden her çeşit insanları bir araya getirmekte yardımcı olan bir araç olarak görülmektedir. Geçmişte insanlar mektup yazma veya aylarca uzun yol katederek sevdikleriyle iletişim halinde kalmaya çalışırken artık teknolojinin sunduğu imkânlarla, gideceğimiz yere birkaç saatte seyahat edebilmek ve yakınlarımızla saniyeler içinde irtibat kurabilmek mümkün hale gelmiştir. Mobil cihazlar ve anlık mesajlaşma uygulamaları sayesinde, coğrafi mesafeler adeta ortadan kalkmış, farklı kıtalardaki sevdiklerimizle dahi görüntülü konuşmak sıradan bir eylem haline gelmiştir. Bu hız ve erişilebilirlik, modern yaşamın en büyük lüksü ve rahatlığıdır. Teknoloji insanlara bu tür kolaylıklar sağlayarak insanları daha çok birbirine yakınlaştırmış gibi gözükse de bu yüzeysel bağlantı bolluğunun aynı zamanda birçok kişi için derin bir yalnızlığın kaynağı olduğuna inanmaktayım.

Teknolojinin hızla ortaya çıkması ve gelişimi, bireyleri daha içe dönük ve bireyci kıldı. Elbette, bireyciliğin kişinin kendini ifade etmesi ve öz kimliğini kazanması açısından faydalı olduğu yadsınamaz. Ancak, teknolojinin hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline gelmesiyle, genç kuşaklara toplumsal alandan kopuk bir çevre yaratarak bireycilik aşılamak, onların sosyalleşme becerilerini yalnızca zayıflatacak ve yalnızlık ve yabancılaşma hissini derinleştirecektir. Herkesin telefona sahip olması ve istedikleri an internet aracılığıyla sosyal medya gibi ortamlara bağlanma kabiliyetinden dolayı gerçek yaşamlarında insanlarla etkileşime girme ihtiyacı duymamaya başlamışlardır. Bu durumu özellikle yeni nesillerde belirgin bir şekilde görebiliriz. Çocukluğumuzda vakit bulduğumuz her fırsatta dışarı çıkar, saklambaç, körebe ve yakantop gibi oyunları güneş batana kadar oynardık. Ama teknolojinin gelişmesiyle tablet ve bilgisayarların daha erişebilir hale gelmesi ile çocuklar küçük yaştan evde kalmayı, kendi başlarına bahsettiğim teknolojik cihazlarla ilgilenmeyi tercih etmeye başladılar. Bu nedenle “iPad kids” gibi terimlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur ve teknolojinin insanları küçük yaştan itibaren sosyal hayatlarını olumsuz etkilediği tezini öne sürebiliriz.

Bireyler boş zamanlarını internette geçirmeyi tercih etmelerinden dolayı toplumdan uzaklaşmaya ve yalnızlık hissinin artmasına sebep olmuştur. Teknolojinin sunduğu kolaylıklar sebebiyle, bireyler onu yaşamlarının her köşesine dahil etme eğiliminde oldular. Bu nedenle teknoloji, günlük hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Eğitim hayatımızdan iş hayatına kadar her alanda kullanılmaya başlanmıştır. Bu durum, teknolojiye bir bağımlılık yarattı. Aklımıza takılan her soruyu yapay zekaya sormak ve sosyal medyada saatlerce “felaket kaydırması”(doomscrolling) yapmak gibi faaliyetlerde sıkça bulunmak insanlarda bağımsız düşünme yeteneğinin zayıflamasına yol açmaktadır. Bunun sonucunda  bireyler başkalarıyla derin ve anlamlı sohbetler kurma yeteneğini engellerken, sürekli kısa biçimli içerik tüketimi sebebiyle dikkat dağınıklığı yaşamalarına da neden olmaktadır. İnternet ortamında geçirilen yoğun süre nedeniyle sosyalleşmeye vakit bulamaz hale gelebilir veya sosyalleşme gereksinimi ortadan kaldırabilir, “Hikikomori” dediğimiz dış dünyaya etkileşimini kesen, kendini eve kapatan kişilerin artmasına neden olabilir.

Erken yaşta edinilen bu alışkanlıklar, bireylerin yetişkinlik döneminde dahi farklı biçimlerde kendini göstererek toplumsal izolasyonu derinleştirmiştir. Bunun en iyi örneğinin insan ilişkilerinde görebiliriz. İletişimin bu denli kısalması ve hızlanması, çevremizdeki insanları eskisi kadar takdir etmez olduk. Mesajlaşma uygulamalarının asıl amacı anlık iletişim sağlamak iken, istedikleri zaman dönüş yapabileceklerini bildikleri için bu mesajları bir süreliğine veya hiç yanıt vermeme eğilimine girebilirler. Bu yüzden günümüzde sıkça kullanılan “ghosting” gibi sosyal eylemlerin yaygınlaşmasıyla ilişki kurmak bazı insanlar için zor hale gelmiştir. Bunun sonucunda, toplumdaki bireylerin kendilerini yalnızlık hissiyle baş başa bırakmasına ve diğer insanlardan giderek uzaklaşarak yabancılaşmasına neden olabilir.

Teknolojinin ortaya çıkarttığı yalnızlık sadece fiziksel bir mesafe değil, aynı zamanda derin bir psikolojik yalnızlık. Özellikle sosyal medya platformları, kullanıcıların devamlı ve acımasız bir sosyal karşılaştırma döngüsüne itmektedir. Bu platformlar, bireylerin yalnızca filtrelenmiş, idealize edilmiş ve en mutlu anları yakalayan devasa bir sergi görevi görür. Kişiler, kendi sıradan günlük yaşamlarını bu kusursuz ve parlak tablolarla kıyasladıkça kendilerini sürekli bir yetersizlik hissi içinde bulur. Başarıların ve mutlulukların sürekli abartıldığı bu sanal ortam, bireylerin özsaygısını ciddi şekilde aşındırır. Bu durum gençlere anksiyete ve beden dismorfisi gibi sorunların oluşumuna teşvik edebilir. Dışarıda popüler görünen bir birey bile, illüzyonu parçası olmak zorunda kaldığı için samimi ve gerçek ilişkiler kurmaktan kaçınabilir, bu da onu duygusal açıdan izole edilmiş bir döngüye hapseder. Bu nedenle teknoloji fiziksel yalnızlığı artırmak kalmaz, aynı zamanda kullanıcıları sürekli bir yetersizlik ve yalnızlık döngüsünde tutarak ruh sağlığını derinden sarsar.

Özetle, teknoloji her ne kadar küresel bir bağlantı olanağı sunsa da, paradoksal bir şekilde modern çağın en yaygın yalnızlık kaynaklarından biri haline gelmiştir. Bu vaziyet, bireylerin çocukluktan itibaren toplumda sosyal alanlardan kopuk büyümesiyle başlayıp, yetişkinlikte derinleşen bireycilik ve sosyal beceri zayıflığı ile pekişmektedir. Yapay zekaya bağımlılık ve sürekli kısa içerik tüketimi, bağımsız düşünme yetisini ve derin sohbet kurma becerisini engellerken, “doomscrolling” gibi alışkanlıklar bireyleri toplumdan uzaklaştırmaktadır. Daha da önemlisi, sosyal medyada sergilenen “mükemmeliyet vitrini”, gerçeklikle bağını koparan bir sosyal karşılaştırma baskısı yaratarak, kişileri sürekli bir yetersizlik ve öz nefret döngüsüne hapsetmektedir. Bu durumun en belirgin sonucu ise “ghosting” gibi yeni sosyal ipuçlarının yaygınlaşmasıyla, güven ve samimiyetin azaldığı yüzeysel ilişkilere mahkûm olmaktır. Teknolojiyi bir araç olarak görmekten çıkıp, onu yaşamın merkezi haline getirdiğimizde, elde ettiğimiz hız ve kolaylık karşılığında psikolojik sağlığımızdan, toplumsal bağlarımızdan ve derin insaniyetimizden vazgeçmek zorunda kalırız. Bu gidişatı tersine çevirmek, teknolojiyi bilinçli kullanmaya, gerçek dünyaya öncelik vermeye ve sanal dünyanın dayattığı yalnızlık döngüsünü kırmaya bağlıdır.

Kaynakça:

Jang, S. (2024). SNS — Social Media Never Stops [Akrilik Boya]. Walgreens’in 15. Geleneksel İfadeler Yarışması’na (Expressions Challenge), Amerika Birleşik Devletleri. https://www.minnpost.com/mental-health-addiction/2024/02/minnesota-teens-through-their-art-spark-conversations-about-youth-mental-health-social-media/

Leave a Reply