Merkez ve Doğu kampüslerde hizmet veren sağlık merkezleri, Bilkent öğrencileri için altın değerinde bir imkan. Öğrenciler kampüslerin en işlek yerlerinde bulunan bu mini-polikliniklere hem kolayca ulaşabiliyorlar hem de neredeyse hiç beklemeden tedavi olabiliyorlar. Öte yandan sağlık merkezlerinde acil hizmeti sunmak adına nöbetçi hemşire ve doktorun bekliyor olması, özellikle yurtlarda kalan öğrenciler açısından oldukça güven verici.
ANCAK bir süredir sağlık merkezi doktorları, bazı kritik vakıalara yanlış teşhis koydukları ve tedavi uyguladıkları gerekçesi ile eleştirilmekte. Belki sıkça en ufak sorunda sağlık merkezi imkanından yararlanan titiz öğrencilerin varlığı, doktorlarımızın bazılarında “Aman yoktur bir şeyin, evhamlanmışsın sen” mantığının yerleşmesine neden olmuş. Yahut böyle bir önyargıya sahip olmasa bile sayın doktorlarımız yanılmışlar. Her insan yanılır elbet fakat insan sağlığı ile ilgili ciddi sorunları içeren somut vakıaları biz verelim, yanılgının hoş görülüp görülemeyeceğine ise siz karar verin.
Setenay Kaya, Hukuk Fakültesi ikinci sınıf öğrencisi. 2014-2015 öğrenim yılı güz döneminde, Merkez Kampüs – Doğu Kampüs ring şoförünün atlatmadan hızlı bir şekilde geçmesi nedeni ile yaşanan kazada ciddi şekilde yaralandı. Ardından yaşananları şöyle anlatıyor:
31 Ekim 2014 Cuma günü Bilkent Üniversitesi Kampüsü içerisinde üniversite ringinin atlatmaya çok hızlı girmesiyle aracın içinde koltuklarımızdan çok yükselip sert bir şekilde oturunca bir omurum kırıldı. Daha önce trafik kazası geçirdiğim için, o an belimde bir sorun olduğunu fark ettim ve kalıcı bir hasarı önleme adına hareket etmeden sağlık ekibinin sedye ile gelip beni almaları için haber yolladım. Sağlık ekibi geldiğinde sedye değil tekerlekli sandalye getirmişlerdi; ben belime bir şey olduğunu hissettiğimi ve oturur pozisyona geçmenin tehlikeli olabileceğini söylememe rağmen sedye getirilmedi ve aksine o an sağlık ekibi görevlileri ben daha kazanın şokunu atlatamamışken “abartma, korkma, otur bir şey olmaz, bi’ sakin ol” benzeri ifadelerle beni tekerlekli sandalyeye bindirip sağlık merkezine götürdüler. Sağlık merkezinde bilincimin açık olup olmadığına dair ilk kontroller yapıldı; benimle ilgilenen doktora ısrarla belimde bir ağrı olduğunu söylememe rağmen ve omurilikle ilgili bir riskin var olduğunu o an ben bile fark etmeme rağmen başta yurda dönüp uyumam tavsiye edildi. Ben ısrarla içimin rahat etmeyeceğini, korktuğumu söyleyince “boyun bölgesinde bir sıkıntı çıkmadığından emin olmak için” benim sevkimi yaptılar. Ambulansta korktuğumu söyleyip arkadaşlarımın nerede olduğunu sorunca ise aldığım cevap “Arkadaşlarında senin gibi, sakin olun artık” cümlesine benzer azarlar tavırlardı. Hastaneye sevk edilince bir omurumda kırık olduğu ortaya çıktı. Ardından bir buçuk ayı aşkın sürece sadece sırt üstü yatmam gerektiği söylendi. Kırık sinir uçlarına baskı yapmıyordu, fakat yapabilirdi de ve eğer yapıyor olsaydı benim sağlık merkezine oturtularak tekerlekli sandalyede taşınmam sırasında kalıcı bir hasar oluşabilirdi. Benzer şekilde, aylarca hareketsiz kalmam gerekirken o gece doktorun tavsiyesini dinleyip 5. Katta olan odamın merdivenlerini çıksaydım; tüm hayatımı etkileyecek bir kalıcı hasara yol açılabilirdi. Bu olaylarda, ben problemin belimde olduğunu hissettiğimi söylememe rağmen doktorun başka bir hastaneye sevk etmek için dahi isteksiz olması, ve yine sağlık ekibinin ben omurilik riskini akıl etmişken bu duruma duyarsız davranması ve isteğimin aksi yönde karar alması ve tüm bunlar olup biterken bana söylenen tek şeyin “abartıyor oluşum” olması ne yazık ki ummadığım ve büyük sorunlara sebebiyet verebilecek tutumlardı.
Talih eseri Setenay’ın kırık omuru sinirlerine baskı yapmadı ve kendisinin kalıcı hasar dediği felç riski gerçekleşmedi. Kaza gecesi hastanede yattıktan sonra sabahın ilk uçağı ile ailesinin yanına döndü. Bir buçuk ay istirahatten sonra da uzun süre korse kullandı. Sağlık merkezi doktorlarımızın azarlarına boyun eğip ikna olsaydı, belki çok daha ciddi sorunlar yaşayacaktı.
Muharrem Özlütürk, benzer sorun yaşayan diğer bir Bilkentli. Kendisi Elektrik – Elektronik bölümü, ikinci sınıf öğrencisi. Doğu kampüste 1 Şubat Pazartesi günü halı sahada maç yaparken bir arkadaşı ile çarpışmış. Hem havanın soğuk olması hem de bir süredir spor yapıyor olması nedeni ile pek bir ağrı hissetmemiş, kanaması da kısa sürmüş. Ancak aynaya baktığında burnunda bir eğrilik hissetmiş. Daha sonra olanları ise Muharrem şöyle aktarıyor:
Aynada burnumda bir eğiklik olduğu için hemen burnuma tampon yapıp yandaki kulübeden bir torba buz aldıktan sonra sağlık merkezine gittik. Oradaki görevli doktoru çağırırken kırık olmadığını düşündüm; çünkü ağrı ve kanama bulunmuyordu. Doktor gelince üstünkörü bir biçimde burnuma baktı, olayın nasıl olduğunu ve ağrım olup olmadığını sordu. Bu soruları sorarken tavrının gerçekten ciddiyetsiz olduğunu söyleyebilirim. Kırık olmadığını tahmin ettiğini herhangi bir muayene etmeden söyledi. Bana acile sevk edebileceğini ama gerek olmadığını, ertesi sabah merkez kampüsteki sağlık merkezinde film çektirebileceğimi söyledi. O an muhtemelen burnumdaki uyuşukluktan dolayı burnumun ağrımadığını düşündüğümden kırık olabileceğini söyledim çünkü aynada eğik durduğunu fark etmiştim. O da bana acile gitsem de bir şey yapmayacaklarını beni 15 gün sonra tekrar gelmek üzere göndereceklerini sadece filmi daha erken çekebileceklerini söyledi. Yani beni acile sevk edilmemem konusunda ikna etmeye çalıştı. Ben ikna olmuştum açıkçası, ama oradaki arkadaşlarım beni yine de ne olur ne olmaz diye götürmeye ikna ettiler. Bunun ardından doktor sevkimi yaptı ve hastaneye gittik. Yoldayken sağlık merkezindeki doktorun etkisiyle arkadaşlarım ve ben burnumun kırık olmadığını düşünüyorduk ve şişmesin diye yol boyunca burnumdan buz torbasını kaldırmadım. Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisindeki doktor burnuma bakar bakmaz kırık olduğunu söyledi, film çekildikten sonra beni kulak burun boğaza sevk ettiler. Oradaki doktor burnumun düzgün kaynaması için yerine oturttu. Bu acılı bir süreçti. Burnuma sabit durması için bantlar yapıştırdı ve 3 gün sonra kontrole gelmek üzere yolladı.
Sağlık merkezindeki doktorun söylediklerinin aksine Muharrem’in burnu kırılmıştı ve arkadaşları bile burnundaki eğikliği fark edebilmişlerdi. Eğer sağlık merkezindeki doktorumuzun sözünü tutsa idi, yani o gece başka bir hastanenin aciline gitmeyip de yurda gitse idi, Muharrem’in burnu büyük olasılıkla eğri kaynayacaktı. Üstelik, bu eğriliğin düzelmesi için belki daha acılı bir süreç yaşaması gerekecekti.
Benzer bir spor kazası yaşayan Bilkentli, Endüstri Mühendisliği üçüncü sınıf öğrencisi ve aynı zamanda Kampüs Birimi eski editörümüz Rabia Demir. Kendisi geçen yıl Nisan ayında, akşam dokuz buçuk gibi bir voleybol maçı sırasında kolunu incitmiş ve ertesi sabah sağlık merkezine gitmiş. Ortopedi doktoruna yönlendirilmeden önce başka bir doktor kendisini muayene etmiş, röntgen filmi çekilmesine gerek görmemiş. Soğuk sprey verip, koluna bandaj sardıktan sonra ertesi gün kontrole gelmesini söylemiş. Kontrole gittiğinde doktor bandajı açmış ve Rabia’nın el bileğinin çokça morardığını görmüş. Bu morluk kırık belirtisi imiş. Ancak bu aşamadan sonra kırık olduğu kanısına varan doktor röntgen filmi çekilmesini istemiş ve Rabia’yı ortopedi doktoruna sevk etmiş. Ortopedi doktoru kırık kolu alçıya almış ve üç hafta kalması gerektiğini söylemiş. Üç haftanın ardından alçıyı çıkarmak için tekrar sağlık merkezine gittiğinde ortopedist “Daha tam tutmamış olabilir yine de çıkarmak istiyor musun?” diye sormuş ve hastanın olumlu cevabının ardından alçıyı çıkarmış. Tekrar röntgen filmi istememiş. Rabia kemiğinin kaynayıp kaynamadığının kontrol edilmesi için ısrar etmiş ve röntgen filmi çektirmiş. Filmi inceleyen ortopedist kemiğin tam kaynamadığını söylemiş ve 1-2 hafta daha bandajlı durması gerektiğini bildirmiş. İyi ki Rabia da Muharrem’in arkadaşları gibi temkinli davranmış. Aksi takdirde kırık kolunu iyileştiğini farz ederek kullanacak ve belki çok daha sorunlu bir hale getirecekti.
Bu yazının yayımlanması, bahsedilen vakıaları yaşayan Bilkent öğrencilerinin talebi üzerine gerçekleşmiştir. Anlatılan bu üç kesit, sağlık merkezlerimizde yaşanan benzer olaylara örnek niteliğinde olup, soruna genel bir çerçeve çizmek amacı ile sunulmuştur. Çünkü GazeteBilkent Kampüs biriminin en mühim görevi kampüsümüzdeki eksiklere değinmek; sadece öğrencilerimizin değil idarecilerimizin de dikkatini bu eksikliklere çekmektir. Arkadaşlarımızın bir kısmı konuya ilişkin şikayetlerini ilgili yerlere ayrıca bildirmiştir. Umarız gerekli değişiklikler yapılır, önlemler alınır ve hiçbir Bilkent öğrencisi, hele ki insan sağlığı ile alakalı bu mühim konuda benzer bir sorun yaşamaz.
Muharrem ÖZLÜTÜRK
Sesimizi duyurduğu için İrem’e ve Gazete Bilkent’e çok teşekkür ediyorum :). Sağlık merkezinin okulumuz öğrencileri için çok güzel bir fırsat olduğunu bilen birisi olarak yaşanan bu olayların gerçekten üzücü ve ciddi olduğunu düşünüyorum. Umarım bu yazı amacına ulaşır.
İrem Abul
Bu yazının oluşmasındaki büyük katkın için biz teşekkür ederiz Muharrem. Umarız bu yazı dediğin gibi aksaklıkların giderilmesine vesile olur.
Ömer Faruk YILMAZ
Yazı çok güzel olmuş. Ben de bahsedeyim sağlık merkezi ile olan bir anımdan; bir buçuk sene önce bileğim kırılmıştı ama yumuşak doku zedelenmesi teşhisi koymuştular ve kas gevşetici vermiştiler… Birkaç gün sonra ağrı hala devam ettiği için röntgen çekip kırık olduğunu farketmişlerdi…