Uğur Mumcu’nun Ardından

Bu haftaki yazımı 1993 yılında bir suikasta kurban giden ülkemin karartılmış aydınlığı büyük gazeteci-yazar Uğur Mumcu’ya ayırmak istiyorum. 24 Ocak 1993 Ankara’da faili meçhul bir suikasta kurban gitti Uğur Mumcu ve arkasında pek çok şey bıraktı. Biraz onun gazetecilik hayatından ve yaptıklarından bahsetmek istiyorum.

Gazetecilik döneminde 1975’ten itibaren Cumhuriyet gazetesinde “Gözlem” başlıklı köşesinde düzenli olarak yazmaya başladı. Aynı zamanda “Suçlular ve Güçlüler” ve Altan Öymen’le birlikte hazırladıkları “Mobilya Dosyası” adlı kitabı yayımladı. 1977-1991 yılları arasında Cumhuriyet’teki köşesinde yazmaya devam etti. Daha sonra yapıtlarından biri olan “Sakıncalı Piyade’yi” Rutkay Aziz’le birlikte tiyatroya uyarladı. 1979 yılında Türkiye’de terör olaylarının artması nedeniyle 12 Mart dönemi öncesi ve sonrasında gençlik liderlerinin yaşadıklarını kendi ağızlarından yansıttığı ve silahlı eylemlerle bir yere varılamayacağına dikkat çektiği “Çıkmaz Sokak” adlı kitabını yayımladı. 1981’de Ağca’nın Papa’yı öldürme girişimi üzerine Ağca hakkında geniş bir çaplı bir araştırma yaptı. 1983 yılında Ağca ile cezaevinde bir röportaj yaptı. Daha sonra Papa-Mafya-Ağca adlı kitabı yazdı. 1987’de araştırmacı gazetecilik açısından büyük bir başarı kabul edilen Rabıta ve 12 Eylül adlı kitapları; 1991’de en önemli araştırmalarından biri olan Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925 yayımlandı. 7 Ocak 1993’de ise Mossad ve Barzani isimli bir yazı yazdı ve otoritelerce bu yazı onun sonunu hazırladı.

Uğur Mumcu pek çok ödül de almıştır; bunları “Yunus Nadi Ödülü”, “Sedat Simavi Vakfı Kitle Haberleşme ve Gazetecilik Ödülü” ile örneklendirebiliriz.

Çocukları Özge ve Özgür Mumcu “Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı”nı kurdu. Eşi Güldal Mumcu, yaşadıklarını “İçimden Geçen Zaman” adlı kitabında şöyle anlatmaktadır: “Ev sakinleşince, ablamla birlikte camın önündeki bordo koltuklara oturduk. Sis ne zaman bastırmıştı bilmiyorum, ama yoğundu ve şehir görünmüyordu. Sis bulutunun arkasındaki şehre bakarken, sanki sis bizi de içine alıyordu. O gece uyumadım. Şimdi neler konuştuğumuzu tam olarak anımsamıyorum. Öylece koltuklarda oturan halimiz ve camın dışındaki sis perdesi gözümün önüne geliyor. Bir de, ara ara içeriye gidip çocukların odalarında dolaşırken peşimi bırakmayan bulut….Uğur’u sonsuzluğa uğurladığımız günün ertesinde kar her tarafı kaplamıştı. Beyaz bir sessizlik şehri sarmıştı sanki. Pencerenin önündeki bordo koltuğa oturdum. Şehrin karla kaplı sessizliğine baktım. Hayatımda yeni bir dönem başlıyordu.”

Ali Sirmen Uğur Mumcu’nun ölümünün 19. Yılında ona yazdığı Uğur Mumcu Ölümsüzdür adlı yazısında hissettiklerini anlatmıştır: “Sen aramızdan ayrılalı 19 yıl oluyor. Karın Güldal ve çocukların Özgür ile Özge’nin kurdukları Vakıf, ardından defterlere yazılanları toplayarak yayınlamaya karar verdi bu yıl. Devasa bir eser oldu. Bir toplumun, haykırışını, sana ve kendine seslenişini buluyorsun içinde. Öylesine içten, öylesine vakur, öylesine sevgi dolu seslenişler var ki aralarında, onlara yeni bir şey katmak mümkün değil olsa olsa onlara katılabilirim. Onların büyük bir bölümü, seni yazar, düşünür, yurtsever, Kuvvacı Uğur Mumcu kişiliğinle tanıyorlardı. Kuşkusuz kişiliği oluşturan önemli öğeler bunlar. Ama insanın bunun dışında günlük yaşamın her anına yansıyan, dostlarına da bulaşan bir “insan” yanı var.”

ugur_mumcu-e1359029712102

Çocuklarının ve eşinin kurduğu Vakıf ise hala çalışmakta ve iyi ve başarılı gazeteciler yetiştirmeyi hedeflemektedir.

Büyük gazeteci Uğur Mumcu’yu saygıyla anıyorum.

Vurulduk Ey Halkım Unutma Bizi’

Unutma, Unutturma!

Leave a Reply