Bıktım yaralı yanlızlık denizinin beni hapsettiği o boğucu surlardan. Gün ışığının parıltıları içinde gördüğüm o küçücük manzara yetmiyor artık bana boğuluyorum!
Yakamozlarla bezeli bir taç takan bir peri görüyorum bazen; kimi zaman bana elini uzatsa da o peri, simsiyah lekelerle perdelenmiş gözlerinin arasından görüyorum aslında ne menem bir cadı olduğunu. Etrafımdaki her şey bunaltıyor sanki; kekremsi bir çaresizliğe uyanıyorum her sabah, her sabah bu defa beni neyin soğuk gecelerden kurtardığını merak ederek açıyorum gözlerimi hayata.
Ölüm kokan kalplerde yoldaşlık buluyorum hep… Kimi zamansa çaresizlikle berelenmiş kırık umutlar görüyorum insanların yüreğinde… Benim hissettiklerimse, yapay mutluluklardan ibaret sanki hiçbir şey gerçeklik hissini yaşatamıyor şu ara…
Yapay süngerlerden oluşan barikatlarımı kıramıyorum, engelleri aşamıyorum bir türlü; bir şeyler var elime ayağıma dolanan. Bırakın beni n’olur! Yapmak istediklerime bu kadar uzak olamam; bu kadar uzak olamam yaşamın merkezkaç döngüsüne, bu kadar uzak olamam gerçekliğin tam da göbeğine…
Yalan mı her şey bu kadar? Acı mı bu kadar güzel olan her şeyin sonu? Bir kere daha açılması benim için perdelerin bu kadar zor mu? “Yeter artık!” demenin yeşil zehri, bu kadar yakıcı mı her zaman?
“Son bir kez daha” diyecek gücüm var mı hala bilemiyorum… Bu tükenmişlik hissi iki kocaman kaya sanki ayaklarımı bağlayan, hareket edecek gücü kendimde bulamıyorum. Göz yaşlarımı durduramamak gene, “akmayın!” diye haykıracak gücü kendinde bulamamak…
Ellerimi çırpıp “Oyun tekrar başlasın!” diyorum gözyaşlarımın makyajıma karışmasını izlerken. Son bir kez daha başlasın bu sahte lanetli oyun, ben hazırım maskelerimden birini daha kuşanmaya… Evet, rol arkadaşlarım hadi biraz daha kurgu oynamaya doğru el çırpalım….