Uluslararası arenada ağırlık sahibi devletlerin yapısı ve gelişmiş ekonomisi irdelendiğinde; ekonomide eğitim ve teknolojik yeniliklere, AR-GE’ ye ayrılan hissenin büyüklüğünün bu ülkelerin ortak özelliği olduğu görülür. Halkın kültürünün korunması, ulusal bilincin ve beraberlik bilincinin oluşması o ülkede verilen eğitim ve öğretimin niteliğiyle orantılıdır. Halkın bilinçlenmesi eğitimle sağlanacağından eğitimi sadece okul sıralarına değil günlük yaşama, devletin her tabakasına yaymak süreci hızlandıracak ve verimli bir şekilde tamamlanmasına katkıda bulunacaktır. Eğitimdeki yenilikler ve gelişimler zincirleme bir reaksiyon oluşturacak yani başta ekonomi olmak üzere askeriye ve bunun gibi birçok alanda yenileşme, uyum ve modernleşme süreci başlayacaktır. Bu uyumun doğal sonucu olarak ülke hızla gelişecektir. Grigory Petrov, Finlandiya aracılığıyla; fakir, zayıf ve baskı altındaki bir ülkenin; ulusal kültürüne sahip çıkarak ve halkını her aşamada eğitip doğru yönlendirerek nasıl kısa sürede “Bataklıklar Ülkesi” olmaktan çıkarılıp “Beyaz Zambaklar Ülkesi” haline getirilebileceğini destansı bir dille anlatmıştır.
Petrov’un akıcı ve sade bir dil kullanılarak yazdığı “Beyaz Zambaklar Ülkesi” adlı yapıta, pek çok lider gibi Atatürk’ün de hayran olduğu ve bu kitabı ülkedeki tüm okulların müfredatına koydurttuğu bilinmektedir. Bu yapıtın Atatürk tarafından bu denli beğenilmiş olmasının belki de en önemli nedeni, Finlandiya’nın kalkınmasını ilahi olaylara ya da doğaüstü özelliklere sahip kahramanlara değil de, halkın sorunlarını anlayıp bunlara kalıcı çözümler üreten liderlere bağlamasıdır. Petrov, “Kahramanlar” bölümünde de bir ulusu var eden gerçeğin ne olduğunu tartışmış, Lev Tolstoy ve Thomas Carlyle gibi iki karşıt görüşlü yazarın düşüncelerinden hareketle bunu sorgulamıştır. Carlyle’a göre millet cansız bir kil tabakasından ibarettir. Eğer ona bir sanatçının eli değmezse, sonsuza dek şekilsiz ve hareketsiz kalacaktır. Sezar, Napolyon, Büyük Petro, Sokrates gibi büyük adamlar, önderler, kahramanlar çıkıp da bu kili eline alacak olursa, ona istediği gibi bir şekil verebilir. Tolstoy’a göre ise yaşamı ve olayların akışını belirleyen ve bunların özellik ve biçimini veren tek başına kişiler değil halk kitlesinin kendisidir. Bir millette hareket gücü oluşup yürüyünce kendi yaşam tarzını, ilgi ve duyarlılığını ifade eden bir kişiyi kendisine önder olarak seçer. Petrov bu noktada Tolstoy ile örtüşür çünkü o da, her ulusun iktidara kuvvetli ya da önemsiz yöneticileri kendi ahlaki seviyesi ya da yaşantısına bağlı olarak getirdiğini düşünmektedir. Her yönetici, iyi ya da kötü, toplumun ruhunun bir yansımasıdır. “Gerçekten de, kahraman büyük insandır; şimşektir. Ancak halk kitleleri de balçık yığını ya da kuru ot tınazları değildir. Onlar, şimşeği meydana getiren bulutlardır.” (Beyaz Zambaklar Ülkesinde, 54)
Petrov, bu saptamayı yaptıktan sonra Finlandiya’nın kalkınmadan önceki koşullarını ortaya koymuştur. Finlandiya’yı “Bataklıklar Ülkesi” olarak nitelendirmiş, İsveç ve Rusya arasında sürekli el değiştiren verimsiz bir toprak parçası olarak betimlemiştir. Petrov, Finlandiya’nın kalkınmasını, İsveç egemenliğinden kurtulup, iç işlerinde bağımsız Rusya’ya bağlı bir eyaleti haline gelmesiyle başlatır, bu dönemde olgunlaşan koşullara paralel olarak ülkenin kaderini değiştiren bir kahraman, Snelman, ortaya çıkar.
Snelman’a göre, Fin halkını ulus yapacak ortak kültürün yaratılması gerekmektedir. Finlandiya’nın, Rusya ve İsveç gibi güçlü komşularının egemenliği altına girmekten kurtulması, ancak onlardan daha üstün bir kültür ve uygarlığa sahip olmasıyla sağlanabilecektir. Snelman’a göre, her toplumun, dolayısıyla Finlandiya’nın, aydınlanmasında en önemli yeri aydınlar alacaktır. Snelman, bu noktada, toplumdaki aydınların yozlaşmış olduğunu, halkı hor görmeye başladıklarını dile getirmiş ve bu durumu eleştirmiştir.
Snelman’a göre, eğitim almış herkes belirli bir sorumluluk bilinciyle davranmalı, milli ruhu, milli iradeyi geliştirmeye çalışmalıdır. Snelman’ın düşünceleri aydınlar arasında yansıma bulmuş, aydınlar halkın bilgilendirilmesi için Snelman önderliğinde, her pazar halka yönelik sohbetler yaparak onları ekonomi, sağlık, tarım gibi alanlarda bilgilendirmeye çalışmışlardır.
“Aydın olmak, modaya uygun kıyafetler giymek ya da kolalı yakalık ve modern şapka takmak demek değildir. Halk size, iyi bir ücret almanız ve akşamları sözde okuma salonlarında kâğıt ve domino oynamanız için okutup terbiye vermedi. Siz halkın aklını, halkın iradesini ve enerjisini uyandırmak zorundasınız. Halkın fikrini uyandırmalısınız, köylüyü, işçiyi, toplumun alt tabakalarını nasıl iyi yaşanır, nasıl iyi yaşam koşulları yaratılır diye eğitmek zorundasınız.” (Beyaz Zambaklar Ülkesinde, 82)
İsveç’in, kendi ülkesindeki işe yaramayan, alkolik, tembel ve zararlı memurları Finlandiya’da görevlendirmiştir. Bu noktada Finlandiya’ya özerkliğinin sağladığı bir diğer fayda da, bu memurların yerlerini; vatansever, çalışkan ve dürüst memurlara bırakmasıdır. Petrov ülkelerin kalkınmasında hemen herkese düşen roller olduğunu vurgular. Snelman, devletin temsilcisi olarak görülen memurların Finlandiya’nın kalkınmasındaki önemini şöyle açıklamıştır:
“Memurlar! Kanunların temsilcileri! Halka, yasalara uymayı memurlar öğretiyor. Bu yüzden yeni Finlandiya’nın adına sizlerden, yasa koyucu insanlardan, halkımıza yasa duygularını aşılamaya yardımcı olmanızı istiyorum. Hatta daha fazlasını, adil olma duygusunu.” (Beyaz Zambaklar Ülkesinde, 96)
Bir devletin kalkınmasında ve bu kalkınma sonucu ulaştığı seviyeyi korumasında silahlı gücün yani ordunun niteliğinin önemi üzerinde durulur. Finlandiya İsveç egemenliği altındayken kışlalar oldukça pistir ve askeriye kurumu ahlak bozucu bir yer olarak değerlendirilmektedir. Özerklikten sonraki kalkınma sürecinde yeniden düzenlenen kışlalar temizlenir, bahçelerine çiçekler dikilir. Öyle ki, artık askerlik çağına gelmiş gençlere de ülkenin her tarafını güzelleştirecek çiçeklerin tohumları olarak bakılmaktadır. Askerler, danstan matematiğe kadar her konuda eğitilir. Sonunda, orduya güven sağlanır ve kışlalar bir eğitim ocağı olarak görülür.
Snelman da, bizim ulusal kahramanımız Atatürk gibi, kendi ulusunun geleceğini gençlikte görmektedir. Ne var ki; gençliğin karşı karşıya olduğu tehlikelerin de farkındadır. Avrupa’da; Napolyon’un başlattığı büyük savaşlara son veren İngilizler kültürel bir emperyalizm başlatmıştır. Bu kültürün gençlik için yol açtığı en büyük tehlikelerden biri de futboldur. Snelman’ı mutsuz eden gençlerin spor yapmaları değil, vücutlarını güçlendirirken akıllarını güçsüz bırakmalarıdır. Snelman, Fin ulusunun diğer ulusları sadece futbolda değil, bilim ve teknoloji alanında da yenmeleri gerektiğini öne sürmektedir.“Ey Fin Gençliği! Sizin vazifeniz şutla topu yükseklere fırlatmak değil, Fin milletinin haysiyetini yükseltmektir.” (Beyaz Zambaklar Ülkesinde, 108)
Petrov’un aydın kimliği altında değerlendirdiği din adamları ise, kalkınmaya çok daha farklı bir şekilde katkıda bulunmaktadır. Din adamları, suç işlemiş insanları dahi aydınlanmaya katkıda bulunacak neferler haline getirecek şekilde donatılmalıdır. Onlar sadece dini ayinler yapmakla görevli değildir. Halklarının vicdanını geliştirmek gibi temel bir görevleri de vardır. Petrov bu gerçeği Karokep figüründen hareketle somutlar. Karokep, efendisinin dolandırıcılığına tanık olup, onun mallarını halka dağıtmış ancak bu dolandırıcılıktan zarar gören halk Karokep’in efendisinden şikâyetçi olmamıştır ve bunun üzerine Karokep tutuklanmıştır. Cezaevinden çıkınca, toplumu cezalandırmaya karar vermiş, pek çok cinayet işlemiştir. Bir gün, öldürmeye niyetlendiği bir papaz Karokep’in yüreğindeki sevgiyi bulup çıkarır. Yaşamını yurtdışında kendi kendini eğiterek sürdüren Karokep hem kendine hem topluma faydalı bir birey haline gelir.
Yapıtta örneklenen bir diğer kahraman ise “Doktor”dur. Bu doktor, önceden penceresiz, dar evlerde, nadiren banyo yaparak yaşayan halkı kötü yaşam koşullarından kurtarmak için halkı sağlık taramasından geçirmiş, dahası barınma sorununa da çözüm bularak köylerin çehresini değiştirmiştir. Ülkede, olumsuzlukların çoğu, yine böyle, üst sınıfların desteği ile ortadan kalkmış, üretime katılan eller çoğalmıştır.
Görüldüğü gibi, Snelman bütün köylülerin, işçilerin, imalatçıların ve diğer bütün halk kesimlerinin her yönden aydınlanmasını, halkın öğrenim ve öğretimini yaşamının en önemli görevi saymakta, toplumun kalkınmasını ve daha iyi yaşam koşulları sağlanmasını hep eğitimle bağdaştırmaktadır.
Bunların hepsi; Snelman’ın eğitim seferberliğine destek olan Fin halkının katkısıyla yapılmıştır. Snelman’a ölümünden sonra milletinin “en büyük bahçıvanı” diye hitap edilmesi de, işte halk ormanını, bir bataklığa dönüşmekten kurtarıp yükseltmesindendir.
“Beyaz Zambaklar Ülkesinde” romanı; Fin halkının tüm imkânsızlıklara rağmen bir avuç aydının önderliğinde, askerinden din adamına, öğretmeninden doktoruna, iş adamından memuruna kadar her meslekten insanın halkla omuz omuza bir dayanışma göstererek çabalamasını gözler önüne seren bir yapıttır. Bu yapıtta ortaya konan detayların hem Türkiye hem de Finlandiya için önemi de Olli Rehn tarafından şöyle özetlenmiştir:
“Türkiye ve Finlandiya’nın siyasi mitolojisindeki önemli benzerlikler de dâhil iki ülke arasındaki önemli bir tarihi bağlantıyı hatırlatmak istiyorum. Bu bağlantı, modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Kemal Atatürk’e kadar geri gider. O, Gregory Petrov’un ünlü “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” kitabını Türk eğitim kurumlarında zorunlu bir kitap olmasını istedi. Kitap, Fin ulusal kalkınmasını ve milli düşünür J.V. Snelman aracılığıyla eğitim ve sivil toplumun önemini açıklar. Atatürk’ün aynı zamanda, daha sonra Kış Savaşı’nda Fin bağımsızlığının lideri ve Batı Demokrasisi savunucusu General Mannerheim’in bir hayranı olduğu da bilinmektedir. Dahası, 1956’dan 1981’ kadar çok uzun süre Finlandiya başkanlığını yürüten Urho Kekkhonen gençliğinde Atatürk devrimlerini okumuştur. Finlandiya bağımsızlık ve kalkınmasında Snelman ulusal bir düşünür; Mannerheim bir asker ve stratejik lider; Kekkhonen ise bir devlet adamıdır. Türkiye’de ise tüm bu üç karakter Kemal Atatürk’te birleşir.” (Olli Rehn “Türkiye’nin AB’ye Girmesinde Finlandiya’nın Önemi” konuşması, İstanbul, 5 Temmuz 2007.)