Okumak istediğim kitapları not alırım ufak ufak. Okudukça listeme adlarını ekler, bitirip de kütüphaneme koyunca rahat ederim. Bazı kitapları okuması zordur, gerek dil bakımından gerekse işledikleri ağır meseleler sebebiyle. Derslerle birlikte kitap okumak da emek ister. Hele ağır konulu kitaplar okumak, siyasi içerikli romanlara gömülmek beyni yorar, zorlar. Bu yüzden de bu ağır dönemler bitince farklı kitaplar ararım. Daha naif, daha içli, akıcı ve değişik kurguları olan kitaplar okumak isterim ki aklım dağılsın. Kafka’nın “Davası’nı” bitirdikten sonra bu düşüncelerle raflara bakarken çok satanlar listesinde gözüme Zülfü Livaneli’nin son romanı “Kardeşimin Hikayesi” çarptı. Nisan sonlarında raflarda yerini almış ve çok satanlar listesinden inmemişti. “Mutluluk” ve “Leyla’nın Evi” romanlarını daha önceden okuduğumdan ve Zülfü Livaneli’nin okuyucuyu içine rahatlıkla alan dilini bildiğimden başka bir rafa bakmadan “Kardeşimin Hikayesi” romanına uzandım. Aldıktan birkaç gün sonra okumaya başladım. Ertesi gün bitirmiştim.
Çok sürükleyici, merak uyandırıcı bir hikaye sunuyor Livaneli. Öyle çabuk bitiyor diye havada kalan kitaplardan sanmayın tam tersi okudukça bilinçaltınızı etkiliyor, düşünmenizi sağlıyor ve şaşkınlıklar içinde bırakıyor. Karakterler canlı, varlıklarını hissedebiliyorsunuz. Sizi içine alan, karmaşık ruh halleri sunuyor, çözümlemenizi istiyor. Kitabın konusunu arkasındaki tanıtım yazısı şöyle açıklıyor. “Sakin bir balıkçı köyünde genç bir kadının cinayete kurban gitmesiyle başlar her şey. Dünyadan elini eteğini çekmiş emekli inşaat mühendisiyle genç, güzel ve meraklı gazeteci kızın tanışmasına da bu cinayet vesile olur. Kurguyla gerçeğin karıştığı, duyguların en karanlık, en kuytu bölgelerine girildiği hikâye, daha doğrusu hikâye içinde hikâye de böylece başlar. Modern bir Binbir Gece Masalı’nın kapıları aralanır.”
Ana teması aşk ve cinayet üzerine kurulmuş gibi görünen “Kardeşimin Hikayesi” aslında bundan çok ötesi. Başkahramanın ruhsal durumu, gazeteci kızla olan ilişkisinin gösterdiği aşamalarla değişik boyutlar alıyor. Yaşamak arzusuyla dolu genç bir kadının ölümünün, bir adamın hayatının perdesini açıyor olması romanın tezat gözüken tek noktası değil. Okudukça derinleşen ve okuyucuya cinayeti çözdüğünü düşündüren fakat farklı sonuyla alışılmış algıları kıran bir hikaye var ortada.
Acının merhametle, aklın duyguyla, aşkın yalnızlıkla sınandığı bu romanı okurken Karadeniz’in hırçın dalgalarını hissedecek, köşeye sıkışmış insanların kaderlerine ortak olacaksınız. Okumanın daha bir keyifli olduğu yaz mevsiminde eminim zevkle okuyacaksınız “Kardeşimin Hikayesi”’ni.
Beğenmeniz dileğiyle…