Malum Bilkent zor, e bir de midterm haftası oldu muydu tadından yenmiyor. Bu yoğunlukta bir kaçamak yapıp sinemaya gidelim dedik ve “Karışık Kaset” filmine gittik. İyi ki de gitmişiz. Şimdiye kadar sadece “Hababam Sınıfı” müziğinin bestecisi olarak tanıdığım Melih Kibar‘ın Çiğdem Talu ile olan müthiş ilişkisini öğrenmiş oldum. Biraz uzun bir yazı olacak, çayınız/kahveniz hazırsa başlıyoruz.
Çiğdem Talu, soyu Araba Sevdası romanının yazarı Recaizade Mahmut Ekrem‘e dayanan bir ailenin kızı. İsviçre’de filoloji eğitimi görmüş ve İstanbul’da Işık Lisesi’nde İngilizce öğretmeni olarak çalışmaya başlamıştır. Bir arkadaşının teşvikiyle girdiği müzik piyasasında, kısa sürede aranan söz yazarlarından olur. Önce, Nilüfer‘e “Ağlıyorum Yine” şarkısının sözlerini yazar. Bu şarkı aynı zamanda Nilüfer’in ilk 45’liği olur. O dönem aklınıza gelen hemen herkesle çalışır. 1975 yılında Erol Evgin‘e “Şoför Mehmet” şarkısını yazar, Orhan Gencebay ve Ferdi Tarfur’un revaçta olduğu yıllarda yazdığı ve bir şoförün hikayesini anlattığı bu şarkıyla arabesk müzik severleri de Erol Evgin‘le tanıştırır.
Aynı yıllarda, kendisini bekleyen kaderden habersiz bir üniversite öğrencisi bir yandan Boğaziçi‘nde Kimya Mühendisliği okumakta, diğer yandan besteler yapmaktadır. 1975 yılında Türkiye ilk kez Eurovision‘a katılacaktır ve TRT bir yarışma düzenler. Bu yarışmaya bir sinyal şarkısı lazımdır ve genç bestekârımız hünerini konuşturur.
25 Mayıs 1975, saat gece yarısına gelirken Melih Kibar’ın yakın arkadaşı Mustafa Oğuz onu ziyarete gelir ve Marmaris’te düzenlenecek bir festival için açılış şarkısı yazmaları gerektiğini, bunun için onu Çiğdem Talu ile tanıştıracağını söyler. Kibar’ın Kadıköy’deki evinden kalkıp Talu’nun Bebek’teki evine giderler. Saat gece 3’e gelmektedir. Çiğdem Talu’nun esas merak ettiği Melih Kibar’ın besteleridir ve onları çalmasını ister. Bestelerden birini çok beğenir ve hemen kaydeder. Aradan sadece bir gün geçmiştir ve bestenin sözleri hazırdır.
Erol Evgin’in sesiyle hayat bulan şarkı, listeleri kasıp kavurur, ne kadar ödül varsa toplar. 45’liğin arka yüzünde de yine bir Talu-Kibar yapımı olan Sevdan Olmasa vardır ve o da büyük bir çıkış yakalamıştır. Bu büyük başarının ardından Polonya’ya müzik festivaline giderler ve aralarındaki yakınlaşma orada olur. Artık sadece uyumlu bir ikili değil, aynı zamanda sevgilidirler. Ancak aralarındaki 12 yaş farkı bir yandan kafalarını kemirmektedir. Bu sırada Melih üniversiteden mezun olmuştur ve yüksek lisans eğitimi için İngiltere’ye gider. İşte İçimdeki Fırtına’nın müthiş hikayesi de böyle başlar.
Gözden ırak olan gönülden de ırak olmamıştır. Çiğdem Talu, İngiletere’ye Melih Kibarı ziyarete gider. Birlikte gezerler, müzikaller seyrederler ve ziyaret dönüşü bir televizyon programında Talu şunları söyler: “Hayatımı milattan önce, milattan sonra gibi; Melih’ten önce, Melih’ten sonra diye ikiye ayırıyorum.” Melih Kibar’ın da dediği gibi “Artık aşk aşktır, ve aşk yaşanmaya başlamıştır.” Herşey çok güzel giderken, 31 Ekim 1977’de doğum gününün şerefine şu sözleri yazar Çiğdem Talu, sanki olacaklar içine doğmuş gibi…
1978’de aralarındaki yaş farkından dolayı ayrılık kararı alırlar ama beraber çalışmaya devam ederler. “Çiğdem’le konuştuk ve artık dost olduk, aşk denilen şeyi bir yere koyduk, güzel kılıflara sardık, yüklüğün en üstünde güzel bir yere kaldırmayı becerdik, ondan sonra birbirinden hiç ayrılmaz dost olarak sürdürdük hayatımızı” diyor Melih Kibar ayrılığı anlatırken.
Çiğdem Talu’nun kızı Zeynep Talu ise şöyle anlatıyor aralarındaki ilişkiyi: “Onların yaşadığı aşk değildi. Onlar birbirlerinin ruh eşiydi. Annem Melih’in nikâh şahitliğini bile yaptı. Melih’in mutluluğu onu da mutlu etti.”
Bu sırada Haldun Dormen‘in teşvikiyle “Hisseli Harikalar Kumpanyası” müzikalinin müziklerini yaparlar. Çiğdem Talu yine içine doğmuş gibi şu sözleri yazar o müzikal için bestelenmiş bir şarkıya:
Sen başkalarına benzeme sakın
Hep böyle kal, hep cana yakın
Hep böyle kal, hep böyle kal
Hep bana yakın…
80’lerin başında geç kalınmış bir teşhis koyulur: Çiğdem Talu göğüs kanseridir. Bu kez Londra’ya gitme sırası ona gelmiştir. Melih’in yurtdışındayken ona attığı gibi, bu kez Londra’dan neşeli, hayat dolu kartlar atar Melih’e. Halbuki hissettiği derin hüzün o dönem yazdığı şu sözlerde gizlidir:
Serde delikanlılık, gençlik var koca çınar
sevda var, sen sevdanı çiğneyip geçer misin
öte yanda gurur var ölesiye gurur var
seni unutanları
sen olsan sever misin
28 Mart 1983 günü Şan Tiyatrosu’nda “Çiğdem Talu’ya Selam” konseri düzenlenir. Melih Kibar dönemin bütün starlarına piyanosuyla eşlik eder. Çiğdem Talu da, bu konsere, hasta yatağından canlı telefon bağlantısıyla katılır. Ne yazık ki konserden iki ay sonra, Melih Kibar’la tanışmalarından tam 8 yıl 3 gün sonra 28 Mayıs 1983‘de vefat eder. Talu’dan sonra uzun süre sessizliğe gömülen Melih Kibar, 2000 yılında içinde biriktirdiklerini Sessiz Veda bestesiyle dışa vurur ve o da 7 Nisan 2005’de vefat eder.
http://www.youtube.com/watch?v=5eHiW5avURc
KAYNAKÇA
http://arsiv.sabah.com.tr/2005/04/12/gun101.html
Söz ve Müzik Belgeseli, 2.Bölüm, Erol Evgin – Çiğdem Talu – Melih Kibar
Yüzyılın Aşkları Belgeseli, Çiğdem Talu – Melih Kibar
* Videolar Youtube’dan alınmıştır.