Röportaja başlamadan önce Brenna Hanım’ı birkaç cümle ile tanıtmak istiyorum. Brenna MacCrimmon, Kanada’nın Toronto, Ontorio beldesinde doğdu. Gençliğinde kütüphanede dolaşırken Türkçe albümlere rastladı ve ilk duyuşta o aşk başladı. 80’lerin başında etnik müzikoloji dersleri alırken, Türk sanatçılarla tanıştı ve bağlama çalmayı öğrendi. 80’lerden sonra ise kendini Balkan Müziği’ne adadı. Türk müziği üzerine araştırmalar yaparken, Balkan ülkelerini köy köy gezmiş sadece müziği değil o yörenin kültürünü ve halkını da benimseyen MacCrimmon, tez hazırlarken İstanbul’a gelir ve 5 yıl İstanbul’da yaşar. Artık o, gerek duruşu ile gerek tavrı ile bizden daha biz olmayı başarmış ve gönüllerde taht kurmuştur.
Bu kısa bilgilendirmeden sonra kendisi ile yaptığımız bu röportaja geçebiliriz. Röportajımızı Türkçe gerçekleştirdik. Kendisi her ne kadar röportajın sonunda “Please forgive my Turkish! I am very out of practice with writing” (Türkçemi affedin, yazma konusunda pratiğim çok az) dese de çoğu insanımızdan daha düzgün bir dille röportajımızı gerçekleştirdi. Mümkün oldukça röportajın orijinalliğini bozmamaya çalıştık. Röportajın yapımında en az benim kadar emeği geçen Can Tüysüz’e teşekkürlerimi iletiyorum.
Daha fazla lafı uzatmadan sizi röportajla baş başa bırakalım.
GazeteBilkent: Çocukluk yıllarınızda hayran olduğunuz sanatçı veya sanatçılar kimlerdi?
Bunların sayı çok fazla. Tam liste halinde yazmak mümkün değil. Küçükken Beatles, Joni Mitchell, Bob Dylan vs. Lise yıllarında ise ELO, The Cure, Patti Smith, Kate Bush, Talking Heads, Kraftwerk ve eski kayıtlar.
GazeteBilkent: Müziğe olan tutkunuzu ne zaman fark ettiniz?
Ne zaman fark ettiğimi tam olarak söyleyemem ama küçüklükten beri müzik yaptığım zamanlarda mutlu olurdum, bunu anladım. Sanırım bu özel bir şey değil – müzik ruhun sesi zaten.
GazeteBilkent: Balkan müziğine olan bu tutkunuz ne zaman başladı ve nereden geliyor?
İlk önce uzun havaları dinledim, oradan sardım Balkan müziklerine. Sonra çalıp söylemeye karar verdim ve Toronto’da bir amatör kadın korosuna katıldım. O koroda Balkan vokal müziği öğrenmeye başladım. Aynı zaman Toronto’da bir Türk folklor ekibi vardı (hala devam etmekte), onlar ile türkü söyledim, biraz da saz çaldım.
GazeteBilkent: Balkan müziğinde beğendiğiniz, size göre umut vadeden genç sanatçılar var mı?
Birçok sanatçıyı takdir ederim. Amerikalı kardeşlerim Raya Brass Band mesela, hem geleneğin özünün peşindeler hem de yeni müzik yazıp geleneği tazeliyorlar. Bu önemli aslında, kulağımızı hem geçmişe hem geleceğe vermemiz lazım. Makedonya’dan Zoran Dzorlev, Baisa Arifovski aklıma gelen iki örnektir.
GazeteBilkent: Selim Sesler ile yaptığınız “Karşılama” albümü dinleyenler tarafından çok beğenildi. Selim Sesler ile nasıl tanıştığınızı birçok röportajınızda belirtmiştiniz. Kendisini geçtiğimiz yılın Mayıs ayında kaybettik. Ardından onu anlatan birkaç cümle söylemeniz mümkün mü?
Selim çok büyük ve derin bir geleneği miras edinmişti. Bugün bir sürü genç sanatçı var, Hüsnü, Serkan ve Selim’in oğlu Ramazan. Hepsi başarılı ve çok iyi sanatçılar, fakat Selim’in verdiği yöresel tat çok ayrı bir lezzetti. Sanırım Selim gibisini bir daha göremeyeceğiz.
GazeteBilkent: Yakında yeni bir albüm gelecek mi?
2 albümün üzerinde çalışıyoruz şu an.
Kanadalı vokal grubumuz Turkuaz; Türk, Yunan, Balkan ve Arap müziğinden aranjmanlar sunuyor. Sanırım o albüm 2016’da Kanada’da çıkacak. Aynı zamanda kendi bestelerim ağırlıkta olduğu bir ‘solo’ projem de var, tabii Türk müziğinden bir iki tane parça yer bulacak, İngiliz folklorundan da.
Nomadica’nın yeni albümünde de yer alıyorum, konuk sanatçı olarak. Bambaşka bir sanat dalında, bir müzikli gölge oyunu proje gerçekleştirmeyi çalışıyorum. Tam Karagöz değil… Projenin evrimi bittiğinde daha fazla bilgi veririm.
GazeteBilkent: Türkiye’de ne zaman yeni bir konser vereceksiniz?
Henüz bir program yok. Kayıtlar ile ilgileniyorum; ailemin tarihini ve kültürünü incelemeyi başladım. Soyumuz İskoçya’da tulum geleneğiyle başlamış.
GazeteBilkent: Babazula ve Erkan Oğur ile yapmış olduğunuz ortak çalışmalar var. Peki, şu sanatçıyla düet yapabilmeyi çok isterim dediğiniz bir sanatçı var mı?
Erkan Oğur ile aynı albümde yer aldık ama birlikte henüz çalışmadık. Belki olur! Birçok kıymetli müzisyen arkadaşım var, onlar ile tekrar çalmak isterim.
GazeteBilkent: Kanada’dan çıkıp Türk insanın gönlünde taht kurdunuz desek abartmış olmayız. Kanada’da insanların Türk Kültürüne ve Balkan müziklerine bakış açısı nasıl? Bu konularda herhangi bir dernek bir faaliyet gösteriyor mu?
Zaman geçtikçe Türk ve Balkan müzikleri daha da yaygınlaşıyor buralarda. Ama hala bir ‘tabu’, uzak bir köşe, farklı bir tarz. Bu yüzden hiç bir zaman ana akım olamaz. Kanada’nın büyük kentleri farklı kültürlere ev sahipliği yapıyor ve şehirde değişik müziklere merak var. Fakat bizim halk müziğimiz bile pop müziğinin yanında çok küçük kalıyor. Okullarda, üniversitelerde gruplar var, göçmenlerin de kültürel çalışmaları oluyor ama bu gruplar genelde kendi kültürel aktivitelerinde, düğünlerinde müzik yapıyorlar. Doğal bir durum tabii. Eğer şehirde iyi bir şef varsa da TKM koroları kuruluyor.
GazeteBilkent: Son olarak Brenna Hanım, sizi seven ve sesinize tabiri caizse aşık olan birçok genç dinleyiciniz var, onlara ne söylemek istersiniz?
Aman – bazen sanatla devam etmek zor bir şey – bizi dinleyen varsa bize ümit ve enerji verir. Ben teşekkür ederim diyorum. Yaşayın. Ve siz de türkü söyleyin.
GazeteBilkent: Bu samimi röportaj için çok ama çok teşekkür ederiz.
Brenna Maccrimmon’ın seslendirdiği Şemsiyemin Ucu Kare türküsü ile bu güzel röportajı sonlandıralım.