“Bir ülkenin edebiyatını yazılı ürünler ortaya koyar. Bunlardan başlıcaları şiirler, öyküler, romanlar ve denemelerdir. Özellikle şiir, edebiyatın en mahrem, en değerli ürünüdür. Çünkü yazılan her şiirde, kelimeler özenle seçilir, manalar ona uygun şekilde yedirilir ve musiki, ahenk ne varsa hepsi kılı kırk yararcasına hazırlanır. Şiiri açıkladıktan sonra, aslında ciltlerce bir araştırma – incelemesi olacak (olan da) bir konuyu ele alıyorum. Şiirde “aşk”ın yeri.” –
http://gazetebilkent.com/2013/04/30/siir-tarihinde-ask-uzerine-incelemeler-1/
Bu yazı dizisinin ilk yazısına yukarıdaki linkten ulaşabilirsiniz. Bu yazımızda da Halk Edebiyatı’na bir göz atacağız. Kâh o dönemin şiirlerine bakacağız, kâh onları yorumlayıp onların “aşk” anlayışını anlamaya çalışacağız.
Öncelikle Divan Edebiyatı ile Halk Edebiyatı’nı karşılaştıracak olursak; Divan Edebiyatı’nda karşımıza çıkan “sevgili”, gerçekte somut bir karşılığı olmayan, zihinlerde kurgulanan bir sevgilidir. Âşık, zihninde oluşturduğu bu sevgiliye âşık olur. Halk edebiyatında sevgiliye dair benzer tasvirler olsa da ortak bir sevgili tiplemesi yoktur; herkesin “güzel”i kendine göredir ve ona özeldir.
Halk edebiyatında aşkta aktif olma isteği hakimdir. O yüzdendir ki aşıklar diyar gezer ve aradığını bulur:
“Ardına düşmeyle güzel sevilmez
Güzelleri koşup koşup bulmalı” (Karacaoğlan)
Halk şiirinde sevgili her yönü ile tarif edilir. Boy, yüz, eller, diş, gözler ve hatta giyiniş ile ilgili ayrıntıların da belirtildiği olur.
“Elvan çiçekleri takma başına
Kudret kalemini çekme kaşına
Beni unutursan doyma yaşına
Gez benim aşkımla yol melül melül” (Karacaoğlan)
Anadolu’da sevgi özeldir, sevgili güzel… Onun yeri âşığın gönül tahtıdır . Bir başkasının ona bakması bile âşığı yaralar
Bu kıskanma o kadar uç noktaya varır ki bazen sevgili, doğan güneşten, yüzüne değen yelden, kendisinden, hatta mâşuktan bile kıskanılır.
“Lele dilber kaçma elden
Seni senden kıskanırım
Doğan aydan esen yelden
Seni günden kıskanırım” (Aşık Ömer)
Ne olursa olsun aşık servi boylu, ay yüzlü sevgiliden vazgeçmek istemez. Aşktan vazgeçmek olur mu? Bunu sevgili de bilmelidir.
Halk şiirinde aşık, mütevaziliğin doruğundadır. Sevgiliden, kendisini üzmemesini , sevgisine karşılık vermesini ister ve bekler.
Bunun için dil döker:
“Ne kaçarsın benden ey yüzü mâhım
Seni seven var mı benden ziyade
Rûz u şeb durmayıp alırsın âhım
Âşıkım ağlatma bundan ziyade” (Gevherî)
Ve bu kadar yalvarmaya rağmen âşık, sevgilinin başkalarına gittiğine öğrenince hayatı yerle bir olur ve artık ölümü ister.
“Dediler yârini yâd eller almış
Kadir Mevlâm ihsan eyle ölümü” (Karacaoğlan)
Halk Edebiyatı’nın özellikleri daha uzar gider, bu kadarı yeterli olacaktır kabaca bir fikir elde etmek için. Eğer daha da derine inmek isterseniz bir kaç türkü dinleyebilirsiniz, çünkü türkülerde yine Anadolu insanının o saf, temiz aşkını, aşk acısını bulur ve ruhunuzun derinliklerinde hissedersiniz.
İki yazıda da şiirlerdeki aşkı bir nebze kaleme dökmeye çalışmıştım. Sözlerimi merhum Abdurrahim Karakoç’un “Mihriban” adlı şiirinden bir dörtlükle bitirmek istiyorum.
“‘Yâr’ deyince, kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor
Lâmbada titreyen alev üşüyor
Aşk kâğıda yazılmıyor Mihriban“
http://www.youtube.com/watch?v=j5aM1Wj3g4s