“Anne, neden sevmeyi bilemedik.”

Eternity and a Day filminden bir sahne.

“Sonsuzluk ve Bir Gün” filminden Alexandre ve köpeği

Alexandre, kıvırcık saçlı Anna’yı, hayat arkadaşını hatırladı.

“Yarın ne olacak Anna,

Bir gün, sana sormuştum

Yarın ne kadar sürecek?

Cevap verdin bana:

Sonsuzluk ve bir gün”

Alexandre, kuvvetle muhtemel kendini çok tanınmış bir şair olarak tanıtır. Anna ise kendini şöyle tanıtıyor:

“Ben âşık bir kadınım sadece”

Hikayenin sonuna gidelim. Alexandre yakında öleceğini öğreniyor.  Merak ediyor; kelimelerle ölçüp biçtiği hayatın anlamına kendisi ne kadar dokundu? Hayatın anlamına hayatın kendisinden daha mı fazla değer verdi?

Alexandre’nın ölümüne yakın zamanlarda, Anna’nın hayattayken yazdığı bir mektup bizi hikayenin ta kendisine götürüyor.

“Uyandığımda sen hala uyuyordun. Nefes alışını seyrettim. Rüya görüyordun. Alexandre…  Beni arıyormuş gibi elinle hafifçe yokladın. Göz kapakların kıpırdadı. Sonra yine uykuya daldın. Gözlerinin arasından bir damla ter yuvarlandı. Yuvarlandı, aktı. Yan tarafta bebekten ufak bir inilti yükseldi. Kapı gıcırdadı. Bahçeye çıktım… Ve ağladım”

Alexandre o geceyi hatırlıyor:

-Ağladın mı sen Anna?

-Bir şey yok.

-Neyin var… Ama ağlamışsın?

-Bir şey yok.

Başka bir anı canlanıyor Alexandre’nin gözünde:

– Nasıl buldun beni

– Bir yaz günü kadar güzel

– Yalancı… Ya bu hamilelik kiloları?

– Yeni mi bu elbise?

– Hatırlamıyor musun?

– Hayır.

– Seyahatlerinden birinden sen getirmiştin onu bana. Kitabından başka bir şey düşünmüyorsun.

Alexandre ve Anna

Anna ile Alexandre

Alexandre’nin Anna ile yaşadığı şehirde bir günü kalmıştı. Peki bir güne ne kadar anı sığar? Son bir gününe sığdıracağı sonsuz pişmanlıkları ve güzel anıları vardı. Anna, yoktu.

Minik çiçeğim derdi Anna’ya. Anna ondan ne istemişti? Mektuba döndü tekrar.

“Biliyorum, bir gün gideceksin. Gözlerinde uzak rüzgarlar esiyor. Ama bugün, bugünü bana ver, sanki son günmüş gibi. Bugünü bana ver!

Denize karşı yazıyorum sana, sessiz ve sakin, sana yazıyorum, seninle konuşuyorum. Bu mektup sana ulaştığında bugünü hep hatırlamak istersen, unutma, ona gözlerim değdi,  ellerim dokundu, burada seni bekliyorum, titreyerek. Bugünü bana ver!”

Anna’yı hatırladı. Belki de ona dair hatırlayabileceği son hatıraya geldi. Ne demeliydi ona.

 “Argadini”

“Çok geç” demekmiş Argadini. Yeni öğrenmişti bu kelimeyi. Hala güzel kelimeler buluyordu. Devam etti:

“Minik çiçeğim”

“Minik çiçeğim”

“Min…”

Daha fazla konuşamadı. Anna’nın sesini duydu. Tüm şiirselliği ve gerçekliğiyle seslendi Anna:

“Alexandre”

“Alexandre”

“Alexandre”

01

* * *

Angelopoulos’un “Sonsuzluk ve Bir Gün” (1998) filminden bir karakter Alexandre, tabii Anna da öyle. Alexandre ünlü bir şair, Anna aşık bir kadın… Film yanlış olanı söylüyordu da doğru olanı söylemiyordu. Var mıydı bir doğru?

Filmi izledikten dört-beş ay sonra Amasra’ya gittim. Bir adam tanıdım orada; adı Orhan. İhtiyardı, ama görseniz Orhan Abi dersiniz. Öyle bir adam… Bir kadın seslendi Orhan Abi’ye:

-Gündüz sıcağında gezmek yasak değil mi sana?

-Şapka taktım. Bir şeycik olmaz.

Orhan Abi herkesi selamlaya selamlaya yürüdü önümüzde. Sonra bizi gördü, durdu, güldü. Sohbet ettik biraz. Konu nasıl geldi hatırlamıyorum ama anlattı Orhan Abi:

-Tek yaşıyorum. Tek yaşamıyordum tabi hep. O vardı eskiden.

-Başın sağolsun Orhan Abi.

-Gençliğimde sinema sektöründeydik, İstanbul’da. Orada tanıştım. Amasra’ya geldik sonra. (Cebinden karısıyla gençlik fotoğraflarını çıkardı, gösterdi)

-Maşallah.

-Güzel ama değil mi?

-Güzel vallahi!

-Güzeldir… On sene önce öldü. Ölmeden on sene önce Alzheimer oldu. On sene baktım. Keşke oğlum, on sene daha yaşasaydı, on sene daha baksaydım.

Orhan Abi her gün kadınıyla yürüdüğü sokakları tek başına gezer, tanıdığı tanımadığı herkese merhaba der, aşkını, kadınını anlatır.

Hayatını paraya, başarıya, hırsa veya herhangi bir anlam arayışına satmamış Orhan Abi.

Alexandre “argadini” desin, Orhan Abi’nin ağzına öyle laflar zaten yakışmaz.

Dününü yaşaması gerektiği gibi yaşamış, yarını öyle yaşayacak, sonsuzu da öyle yaşarsın inşallah Orhan Abi…

Leave a Reply