Soma; çaresizliğin, can kaybının, yetim kalanların diğer adı… Günlerdir içimizi yakan, her an aklımızda olan ve en acısı da babalarımızı, kardeşlerimizi, evlatlarımızı, canlarımızı kaybettiğimiz yer… Şimdi ne kelimeler anlatır halimizi ne de susuşlar. Ama belki oradaki insanlarımızın yanında olabilir, bir nebze de olsa kalbimizin ve imkanlarımızın onlarla olduğunu hissettirebiliriz. Ben de bu noktada hayatında Soma faciası dışında burayı daha önce hiç görmemiş, hiç duymamış olanlara Manisa’mızın bu güzel ilçesini tanıtmak isterim.
Soma, çok uzun geçmişe sahip olan bir ilçemizdir. Birçok beylik döneminde savaşlar görmüştür. En son Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Soma, diğer yurt köşeleri gibi yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir ilçesi olmuştur.
Savaştepe Fay Hattı da denilen ve Balıkesir’in Pamukçu beldesinden başlayıp Bergama’ya kadar uzanan Türkiye’nin en aktif fay hatlarından birinin üstündedir. Konum olarak ise; Manisa ilinin kuzeyinde bulunur, Balıkesir’ in Savaştepe ve İvrindi ilçelerine komşudur, batısında ise Kınık ve Bergama ilçeleri bulunur. Soma aynı zamanda İzmir’ e de 135 km uzaklıktadır.
Gelelim asıl konumuz olan enerji kaynaklarına. Bu konu üzerine birçok kaynakta şöyle yazmaktadır; “Soma, enerji üretiminde Türkiye için önemli bir yere sahip. Sahip olduğu linyit kömürüyle Türkiye’nin elektriğinin %10’unu karşılamaktadır.” Fakat bana göre bu konu için şunları söylemek daha uygundur: “Soma, yüzlerce insanın ekmek kapısı , enerji kaynaklarından biri olan kömürü emekçilerimizin yerin yüzlerce metre altında hayatlarını bir karanlığa sıkıştırmış ve her an ölüm korkusuyla yaşayan (ama kendileri için, ama sevdikleri için bilinmez) ve bu kadar zor olan bir iş için gerekli önlemlerin alınmadığı ve bunun sonucunda hala babasından haber alınamayan çocukların bulunduğu, eşleri yerin metrelerce altından günler sonra çıkacak diye umutla bekleyen kadınların olduğu en önemlisi de gencecik yaşında evlatlarını kaybedip ağıtlar yakan anaların olduğu yerdir. Orada enerji kaynağı üretilmesinden çok, insan hayatı kaybedilmiştir.”
Ve artık Soma, Manisa ilimizin bir ilçesinden çok, Türkiye’nin kanayan yaralarından birisi olmuştur.
İlla bardağın dolu tarafından bakmak isteyen okuyucularım için de belki şunları söyleyebilirim ki; bu sefer buraya Soma’nın güzelliklerini değil de, tanıdığımız güzel insanlarını yazdım diyebilirim, çünkü biliyorum ki sedye kirlenmesin diye o halde çizmesini çıkarmak isteyen işçimizi, kendisinden çok eşi hamile olan arkadaşını düşünen kardeşimizi unutmayacağız.
Son olarak, yazımın üst kısmında belirttiğim Soma’nın yerini, oraya acıları paylaşmaya giderken kullanacağınızı düşünüyorum.
Hepimizin başı sağolsun…
Recep Altin
Çok güzel bir yazı diyemiyorum bu sefer. Çünkü bu olay hakkında yazılmış bu kadar anlamlı bir yazı için bile ancak, çok acı ama gerçekleri anlatan hüzünlü bir yazı diyebilirim. Bir daha bu kadar gerçekçi ve hüzünlü yazılar yazmaman ya da yazmak zorunda kalmaman dileğiyle hepimizin başı sağolsun diyorum. Ama sadece sağ olması sağ kalacağı anlamına gelmez. Aynı zamanda sağ kalacağımız ortamların yaratılması için biraz çaba harcayalım. Geleceğimiz için. Çocuklarımızın ve torunlarımızın yüzüne yüzümüz kızarmadan bakabilmemiz için. Çağdaş dünyada insanca üretmek ve insanca paylaşmak için. Kısa bir şiir yazmaya çalıştım. İçimden geldi işte.
Yeşil yeşil milyon dolarlar beğenilmezken / Çıkarsın diye bin liraya bir avuç kara kömür / Sömür babam sömür / Yiten nasıl olsa garibandan bir ömür / Yeter ki sen hep semir / halkın bu tabakasını da / kemir babam kemir.
Yaşananlar kömür karası mıdır? Yürek yarası mıdır? Yoksa haksız kazancın parası mıdır?
Siz karar verin.
Kızım sana binlerce teşekkürler. Bu kadar yürekli olduğun için. Sadece gözünle değil yüreğinle de görebildiğin için. Ve gördüklerini yazabildiğin için, paylaşabildiğin için. Paylaşarak çoğalabildiğin için. İnsan olmanın farkı budur işte. Paylaşarak çoğalabilmek.