Bu yazı, Türk Edebiyatı’nın nadide sanatçılarından olan Peyami Safa’nın sanata genel bakışını yansıtmakla birlikte kendisinin, ilk basımı 1971’de yapılan ve adından da içeriği pekâlâ belli olan “Sanat-Edebiyat-Tenkit” adlı kitabı temel alınarak yazılmıştır.
***
“Kelimelerle düşündüğümüze göre bir mütefekkir o kelimelere sihrini veren edebiyatla devamlı temas halinde bulunmalıdır ki fikirlerini ölü mefhum cesetler halinden kurtarsın ve ihtirasla doldurarak ayaklandırsın.” – Peyami Safa
Bu kitapta mütefekkir kendisine sorulan her soruya keskin zekâsıyla kesin cevaplar verir. Işık saçan fikir nüveleri karanlıkta nokta bırakmaz, her yeri aydınlatır. Cevaplar mantıklı ve tutarlıdır. Sanat ve edebiyata dair ortaya koyduğu fikirler gayet sade ve anlaşılabilir niteliktedir. Dil ve zekânın muhteşemlikle birleştiği dimağ Peyami Safa, her satırda önünüze yeni bir fikir çıkaracak ve sizi şaşırtmayı başaracaktır. Bize ise kısmen unutulmakta olan zatlarının geride bıraktıklarına göz atmak düşmekte.
***
Sanatta Tarihîlik ve Ebedîlik (2 Ekim 1958/Milliyet)
“Bir sanat eseri, yaratıldığı devre göre ve o devrin hassasiyetini, zevkini ve anlayışını en iyi ifade ettiği için mi değer kazanır? Yoksa o devri aşan, her zaman için taze, hatta her zaman yeni güzellikleri keşfedilen ebedi değerlere mi sahiptir? Başka ve daha kestirme bir deyimle, bir eserin, bilhassa bir şaheserin değeri “tarihî” midir, “ebedî” mi?”
Sanat değerlerinin iki açıdan incelenmeye alındığı bu makalede yazarın sorusu şudur: Sanat eseri değerini geçmişten ve köklerinden mi alır yoksa eser, geleceğe uzandığı, sesini uzak nesillere duyurduğu ölçüde mi güçlüdür?
Renan bir eserinde şunları söyler,
“Mutlak bir hayranlık daima sathîdir. Hiç kimse benim kadar Pascal’ın Düşünceler’i ve Roussuet’nin Hitabeler’ine hayran değildir; fakat ben bunlara XVII. asrın eserleri olarak hayranım. Bunlar zamanımızda çıksaydı pek az dikkate değerdi. Hakiki hayranlık tarihîdir.”
Fakat katılmayacağı görüşü önceden veren Peyami Safa’ya göre eser değerini kendi zamanından almayacak, kaç asır yaşarsa o kadar güçlü kalacaktı.
“Bugün hayatta olanlar ve divan şiirinin dilini ve mazmunlarını anlayanlar arasında onun hayranları pek çoktur. Biri de benim. Fuzuli’yi, Baki’yi, Galib’i, hatta Saadabad şairi Nedim’i yalnız devirlerinin en güzel ifadeleri oldukları için değil, hiçbir asırda tükenmesine imkân olmayan ve tazeliklerini her zaman koruyan güzellikleri için severim.(…)
Eski eserlerin, devirlerini ifade etmek bakımından tarihî bir değerleri olduğuna şüphe yoktur. Fakat onlar sadece kültür tarihinin bir vesikasından ibaret değildir.”
Son iki paragraftan da anlaşıldığı üzere, Peyami Safa edebiyat eserlerine tarihe ait bir nesne gözüyle bakmaz. Eser yaşayan, soluk alan, zihinden zihine akan canlı ve ebedî bir olgudur.
Safa yazısını şöyle bitirir,
“Bir Fransız romancısının hatrımdan çıkmayan bir sözü vardır. “Yirmi bin sene sonra okunmayacağımı bilseydim kalemi elime almazdım.”
Gerçek sanatçı “ebedî”nin sözcüsüdür.
Serpil Şimşek
Peyami Safa’nın sanata genel bakışı çok başarılı bir şekilde yorumlanmış. Büyük bir keyifle okuduğumu belirtmek isterim. Yüreğinize, kaleminize sağlık. Bundan sonraki zaman zarfında Kültür-Sanat’ın farklı dallarına (Edebiyat dışında) da eğilmenizi ve yeni yazılar kaleme almanızı sabırsızlıkla bekleyeceğim. Sanatla, sevgiyle kalın…