Yıldızların üstünde yürümek, aya şarkı söylemek, yalnızlığın en derin halini en dip denizlerde bulmak gibiydi Nick Drake dinlemek. Melankoliye övgüydü onun varoluşu ve bir insana ancak bu kadar yakışırdı bir yok oluş. Utangaçlığından duvarlara söylerdi şarkılarını ve parmaklarını perdeden her kaldırışında gezegenler yüzlerini ona dönerdi. O kadar içten söylerdi. Farklı bir gitar çalma tekniğiyle çalardı ve böylece tek bir gitarla çalınan şarkı sanki birden çok gitarla çalınmış gibi duyulurdu.
Yalnızlığını belki de gitarının çoklu sesiyle doldururdu. Majör depresyon tanılıydı ve kendini tedavi etmek için doktorların verdiği anti-depresanlar dışında marijuanna da kullanırdı son kez anti-depresanlarını aldığında kesin bir çözüm bulmak istemişti sanırım. Huzuru bulması için verilen ilaçlarla kendi sonsuz huzura gitmek istedi ve 41 yıl önce bugün henüz 26 yaşındayken bu dünyayı kendi isteğiyle terk etti.
Nick Drake’i ne zaman dinlesem içimi hüzünlü bir mutluluk kaplar. Mutsuzken de dinlerim mutluyken de… Melankolik bir gülümseme gibi gelir şarkıları. Güneşi görmeden önce Nick Drake’in sesini duyarım her sabah. Hafif bir umursamazlıkla güne başlar, kabuslarımdan kurtulmak için de geceyi onunla bitiririm. Gökyüzü kısacık şarkıların içinden bana uzanır. Başucundan ayırmadığı Camus’nün Sisifos Söyleni’sinde, Sisifos’un intiharı haksız çıkarması Nick’i durdurmaya yetmemişti anlaşılan. Hayatın ‘saçmalığını’ sorgulayan zihinlerin ortak çıkışıdır genelde intihar.
Taşın düşeceğini bile bile dağın en tepesine çıkarmak kadar anlamsız gelmişti belki de yaşamak ya da Tanrıya olan gücenikliği dayanma sınırlarını aşmıştı. Geçirdiği son bunalım sırasında son albümü ‘Pink Moon’u gece yarısı iki saatte kaydetmişti. Albümdeki şarkılar o kadar kısadır ki yarım saatten az bir sürede tüm albümü dinlemiş olursunuz. Pink Moon’un Drake’in en iyi albümü olduğu düşünülür fakat o da Nick Drake gibi fark edilmeden 2 hafta yapımcıların masasında bekler. Folk müziğe olan bağlılığın ve yeteneğin ortaya çıkardığı eşsiz bir müzik adamıdır Nick Drake. Pink Moon’u sadece bir ses teknisyeniyle beraber kaydetmiştir. Piyano, gitar ve vokal sadece Nick Drake’tir. Bu tek başınalık ve yabancılık Drake’ten çok şey götürmüş olsa da müzik dünyasına inanılmaz şarkılar kazandırmıştır.