Beyaz Melek, Güneşi Gördüm ve New York’ta Beş Minare filmleriyle, isminden film sektöründe fazlasıyla söz ettiren Mahsun Kırmızıgül’ün son filmi Mucize, 2015 yılının ilk gününde vizyona girdi.
Mahsun Kırmızıgül’ün hem yönetmenliğini hem de senaristliğini üstlendiği film, konusunu gerçek bir hikayeden alıyor. Hem afişte, hem fragmanda “Yaşanmış Gerçek Bir Hikâye” yazsa da, nasıl olduysa benim gözümden kaçmış. Bu yüzden, filmin sonunda hikâyenin gerçek kahramanının fotoğrafını görünce benim için biraz şaşırtıcı oldu.
Aslında, diğer Mahsun Kırmızıgül filmlerinde görebildiğimiz ‘doğu-batı’ temasını yine bu filmde de hissediyoruz; ama tabii asıl mesele bu değil. Egeli bir muallimin, doğu görevine gitmesi gerekiyor. Eşini ve çocuklarını bırakıp, tutuyor köyün yollarını. Ama bir noktaya geliyor ki, artık yol bitiyor ve dağları aşıp köye yürümesi gerekiyor. Dönem filmi olduğu ilk sahnesinden belli olsa da, 1960’lı yıllara dair bir hikayeye tanık olduğumuzu daha sonra öğreniyoruz. Adnan Menderes’in idamı ve askeri darbenin olduğu 1960’lı yıllarda, ülkenin zorlu koşullarını yansıtıyor film. Yolun, elektriğin, suyun olmadığı bir köy. Ama daha da ilginci; okulu olmayan bir köye öğretmen gönderilmesi. Talat Bulut’un oynadığı idealist öğretmen, tüm zorluklara rağmen köyde kalmaya karar veriyor. Film, öğretmenin köydeki engelli Aziz üzerindeki etkisi ve onun herkese şaşırtan mucizevi değişimini anlatıyor izleyenlere.
Filmin başlangıç sahnesi, belki de en beğendiğim sahnelerden biriydi. Ege’de, öğretmenin iki kızının ekmek almaya gitmesiyle başlayan sahne, hem filmin anlatıldığı dönemdeki Batı’yı yansıtması, hem renkleriyle fazlasıyla hoşuma gitti. Hemen ardından, öğretmenin eşiyle olan tartışma sahnesi de belki de filmdeki en kötü sahnelerden biriydi. Öğretmenin eşi rolünü oynayan Şenay Gürler’in o sahnedeki oyunculuğu, özellikle tartışırkenki el hareketleri; fazla yapmacık ve kötüydü bana göre. Ayrıca öğretmenin köye gitmesiyle, eşi ve çocuklarıyla olan bağlantı filmin sonundaki küçük bir sahneye kadar tamamen kopuyor. Yani; filmin en başında öğretmenin gözünden izlerken hikayeyi, bir anda tamamen Aziz’in hikayesine bürünüyor film. Bu da biraz kopukluk yaratıyor.
Film sadece batı-doğu temasını işlemiyor demiştim ya, tam bu noktada Kırmızıgül Doğu’daki evlilikleri, annelerin oğulları için kız beğenmeye gitmelerini; aslında biraz da komik bir dille sunuyor izleyenlere. Annesinden güzel dişleri olan bir gelin bulmasını isteyen damada dişleri kurtlanmış bir gelin, Büşra Pekin, güzel gözlü bir kız isteyene de şaşı bir kız bulunması işin biraz komik tarafı olmuş. Bu yönüyle, aslında zaman zaman film dramdan komediye kayıyor. Ama evlilikle ilgili gösterilen geleneklerden biri var ki, beni fazlasıyla rahatsız etti. Düğün sonrası gelinin yanına giden damat, önce odada bulunan kuşun kafasını koparıp camdan atıyor. Daha sonraki sahnelerde öğreniyoruz ki, kuşun kafasını öyle bir koparmalı ki, karısı ondan ömür boyu korksun. Filmde engelli birini oynayan Aziz evlendiğinde ise, diğerlerinin aksine kuşu öpüp odada serbest bırakması; içime bir nebze de olsa su serpiyor.
Genel olarak değerlendirecek olursam, bence ortalama bir filmdi. Mahsun Kırmızıgül diğer filmlerinde olduğu gibi, yine üstüne çok konuşmadığımız ama derin konulara değiniyor. Engelli bir bireyin, Aziz’in, nasıl kendi ailesi tarafından bile anlaşılmadığı ve eşine edilen laflara dayanamayıp gitmek zorunda kaldığı, aslında hüzünlü bir hikaye izliyoruz. Çekimleri İzmir Foça, Uşak, Kars ve Kağızman’a bağlı bir köyde yapılan film, izleyenlere görsel bir şölen sunuyor. Aziz rolünü canlandıran Mert Turak’ın oyunculuğunu gerçekten çok başarılı buldum. Öte yandan, senaryoda doldurulmasını beklediğim bazı boşluklar vardı; yüzeysel olarak geçilen, öğretmenin ailesiyle olan iletişimi gibi. Ayrıca bir sahnede, muhtar öğretmene “Kar geldiğinde bir mahpusluk çöker köyün üstüne, herkes Allah’a emanet olur.” diyor ve ekliyor, “Burada biz 4 ay devlete, 8 ay Allah’a emanetiz.” Bu, aslında 1960’lı yılların Türkiye’sinin acı bir gerçekliğini sunuyor. Filmde beni en etkileyen iki replikten biri buyken, bahsedilen bu kış sürecine ve o koşullarda yaşanan zorluklara da bir parça değinmeyip, hemen bahar ayına dönülmesi beni hayal kırıklığına uğrattı. Filmin başında Şenay Gürler’in tartışma sahnesi ve öğretmenin köye ilk vardığında, bütün köylünün silahlarını ona doğrulttuğu kısım gibi bazı sahneler bence hiç gerçekçi değildi. Bu yüzden benim için ‘daha iyi olabilirdi’ dediğim bir film oldu. Yine de bir sonraki Mahsun Kırmızıgül filmini, özellikle filmin konusunu şimdiden merakla bekliyorum.
İyi seyirler!
[box_light]
Kaynakça:
[/box_light]
furkan
10 subatta vizyondamı hala