Çocukluğu 90’lı yıllara denk düşen birçok insanın hayatında çok farklı yeri olduğuna inandığım Ninja Kaplumbağalar (Teenage Mutant Ninja Turtles)  vizyona gireli uzun zaman olsa da ben yakın zamanda izleme fırsatı bulabildim. Hem fragmanı hem de duyduğum eleştirilerden dolayı beklentim bir hayli düşüktü izlemeden önce.

 

ninja-turtles

1984 yılında Kevin Eastman ve Peter Laird’in hayal gücüyle çizgi roman olarak ortaya çıkan Ninja Kaplumbağalar, sonrasında çizgi filme ve son olarak beyazperdeye taşındı. Aslında beyazperdeyle olan tanışıklığı 1990’lı yıllara dayanıyor.  Michael Bay’in yapımcısı olduğu 2014 yapımı bu film, Ninja Kaplumbağalar’ın ilk üç boyutlu sinema filmi… İsimlerini Rönesans sanatçılarından alan kaplumbağalarımızın hikayesi filmde orijinalinden farklı ele alınmış. Ancak kaplumbağaların karakterleri çizgi filmden aşina olduğumuz çizgide yansıtılmış yine. Bu yüzden beni en çok güldüren yine Michelangelo oluyor.

Çizgi film versiyonundan farklı olarak filmde mutant olduklarına vurgu yapılmış.

Çizgi film versiyonundan farklı olarak filmde mutant olduklarına vurgu yapılmış.

Film Megan Fox’un oynadığı gazeteci April O’Neil’in sahneleriyle başlıyor. Yaptığı köpük kıvamında haberlerden sıkılan April, gerçek bir gazeteci olmak için daha büyük hikayelerin, haberlerin peşine düşüyor. Ninja Kaplumbağalar’la da hayatı bu şekilde kesişiyor. Senaristler kaplumbağadan çok, mutant oldukları kısmına odaklanmış olmalılar ki, Ninja Kaplumbağalar devasa boyutlarıyla karşımıza çıkıyor. Kurşun geçirmiyor olmaları da yine bu düşünceyi destekleyen detaylardan. Filmin içerisindeki geri dönüşlerle kaplumbağaların nasıl mutasyona uğradıklarını ve nasıl birer ninjaya dönüştüklerini öğreniyoruz. Her ne kadar boyutları devasa birer mutant olsalar da, “ergen” oldukları vurgusu kaplumbağaların aralarındaki muhabbet ile fazlasıyla yapılıyor.

Dövüş sahneleri, üç boyutlu olmasının katkısıyla seyirciyi içerisine alıyor. Özellikle Usta Splinter’in kötü adamımız Shredder ile olan dövüş sahneleri bunlardan biri. Yine aynı sahnede, Splinter’in aslında kaplumbağaların ustası değil “baba”sı olduğuna ve aile temasına yer veriliyor. Filmde eleştirebileceğim sahneler genellikle Megan Fox’un oynadığı, günümüze uyarlayabilmek ve popülerliği artırabilmek amaçlı konulduğuna inandığım sahnelerdi. Açıkçası senaryonun bu kısmı biraz yüzeysel kalmış gibiydi. Filmde belki de en çok hoşuma giden şey ise başlangıçtaki jeneriğiydi. Adeta filmin asıl kaynağı olan çizgi romana olan bağlılığı bir parça da ortaya koyan ve o çizgi roman havasını hissettiren cinstendi.

İzlemeyenler için genel olarak tavsiye edebileceğim, mükemmel olmasa da güzel vakit geçirilebilecek bir film… Hala vizyondayken Ninja Kaplumbağalar ile hasret giderin derim.

Leave a Reply

2 comments

  1. ....

    Ne olursa olsun onlar Rönesans’ın ve 90 çocuklarının gizli kahramanları. Onların yediği pizzalar, kuşaklarının renkli, adları hep aklımızda büyüsek bile değişmeyecek. Bence bunun hatırına da olsa film izlenmeli. Yazı için ellerine sağlık.

  2. Betül Urgancı

    Beğenmenize sevindim, teşekkürler.