31 Ekim’de Türkiye’de vizyona giren Amerikan yapımı film “Pompeii” tam anlamıyla bir hayal kırıklığı! Mitolojik öykülere olan ilgiden ve görsel efektlere ayrılan büyük bütçeden yola çıkarak beklentileri yükselten film, senaryo ve oyunculuk anlamında çok başarısız. Aslında seçilen konu çok ilgi çekici ve popüler ama; bir senaryo, içeriği ancak bu kadar öldürebilirdi sanırım.
Önce, Pompeii’nin enteresan hikayesinden biraz bahsetmek istiyorum. Pompeii, İtalya’da Napoli yakınlarındaki bir antik şehir. 8. yüzyılda şehrin yanındaki Vesuvius Yanardağı faaliyete geçerek tüm şehri bir anda lavlar altında bırakmış. Şehir, insanlarıyla birlikte kül ve cürufun altında kalmış ve 1700 yıl sonra tesadüfen keşfedilmiş. Araştırmalar sonucunda volkanik patlama ile 25 metre derinliğinde 12 katmandan oluşan küllerin içinde boğularak ölen insanlar olduğu ortaya çıkmış. 1700 yıl gömülü kalan bu şehir neredeyse hiç bozulmadan, küllerin altında gömülü bir şekilde varlığını sürdürmüş. Antik şehrin en bilinen özelliği ise kazı çalışmalarında çıkartılmış ürkütücü insan bedenleri. 1863 yılında Giuseppe Fiorelli kazı yaparken plastik alçı kullanarak bulduğu kalıntıları koruyabileceğini fark etmiş. İçlerine plastik alçı sıkılan insan bedenleri, öldüklerinde hangi haldeyseler o şekilde donmuş heykeller olarak şehirde varlıklarını sürdürmeye devam ediyorlar. Anlatılan hikayelere göre Pompeii, zenginliği ve günahkarlığıyla ünlenmiş bir şehirmiş ve en sonunda tanrılar bu günahkar şehri yanardağ patlamasıyla cezalandırarak Pompeii’yi içindekilerle birlikte tarihe gömmüşler. Bu hikayelerden dolayı olsa gerek, şehirdeki insan kalıntılarının da tanrıların cezası nedeniyle taşlaşmış bedenler olduğu düşünülüyor. Pompeii, İtalya’nın en turistik şehirlerinden biri olmasının yanında UNESCO tarafından da koruma altına alınmış bir dünya mirası.
Filmin yönetmen koltuğunda “Resident Evil” ve “Death Race” gibi popüler yapımların da yönetmeni olan Paul W.S. Anderson oturuyor. Başrolleri ise “Game Of Thrones”dan tanıdığımız Kit Harrington ile Emily Browning ve Kiefer Shutherland paylaşıyor. Filmin içinde neredeyse tüm klişelere yer verilmiş; zengin kız-fakir oğlan, aşkı engelleyen kötü adam, intikam, kahramanlık… Özellikle ön plandaki romantizm çok basit ve sıkıcıydı ki… Zaten neredeyse tüm olaylar böyleydi. Hem iyi işlenememiş hem de oynanamamış bir film olarak “Pompeii”, çok güzel mitolojik konulardan birini boşa harcamış. Avrupa sineması kendi mitolojik öykülerine film çekmeye çalışmazken, Amerika’nın bunları kendi klişe tarzıyla bozma çalışmaları bitmek bilmiyor. Gitmek isteyenler için çok bilgi vermemek adına kısaca diyebilirim ki, boş zamanınız ya da özel bir ilginiz varsa gidilebilecek bir film ama büyük beklentilerle gitmemekte fayda var. Amerika’da geçtiğimiz Şubat ayında vizyona girmiş olan film 100 milyon dolarlık bütçesine rağmen 25 milyon dolar hasılat bile toplayamamış. Filmin başarılı olduğu bir konu varsa, o da görsel efektler ve teknik ki zaten büyük bütçeli bir ABD filminden beklenen de en azından budur. Merak edenler ve gitmek isteyenler için film daha bu hafta vizyona girdi ve hemen hemen tüm salonlarda gösterimde.