Her pazar sabahı sabırla babasını beklerdi yetimhanenin kapısında, gelmeyecek bir adamı. Yıllar sonra bir genç kız olduğunda geçinmek için dikiş dikti, geceleri kabarede şarkılar söyledi: “Qui qu’a vu Coco?” Tanınmak istedi hep, ablasını asla geride bırakmayı düşünmedi. Şarkılarını Paris’e beraber duyurmak istedi. Ablasının aşka olan saf inancı ile yolun yarısında yalnız kaldı. Daha fazla kalmadı o küçük kasabada, Paris’e yakın olması gerekiyordu. Başkasının evinde, aşağılanarak, başkalarından saklanarak yaşadı. Kendini ezdirmedi, insanlara kim olduğunu gösterdi. Tarzı farklıydı, şapkalarında tüy yoktu. Korse giyerek kendini sıkmıyor, pantolon ile özgürce geziniyordu. Kimdi bu kız? Şapkaları beğenilmeye başlandı, kendinden konuşturmaya. Yeniden yollara düşmeyi koydu aklına. Gidemedi, döndü hep. Aşık oldu delilerce, sevildi de bir o kadar. Ama asla evlenmedi. Artık içindeki özgür kadını daha fazla durduramadı, şapkaları ile kendinden konuşturmaya başladı. Paris’in tanınır tasarımcısı oldu, o artık bir ünlüydü. O artık Gabrielle Coco Chanel’di.
“Coco avant Chanel” yani “Chanel’den önce Coco“, 2009 yapımı bir film. Filmin IMDB puanı 6,7. Bazı olay geçişleri o kadar belirsiz ki, filmin takibini zorlaştırıyor. Coco Chanel’e hayat veren oyuncu, çoğunluğumuzun “Amélie” ile tanıdığı Audrey Tautou. Oyunculuğu için yapabileceğim tek yorum, mükemmel olduğu. Saçlarının uzunluğu ve bakımsızlığı, makyajı hatta kaşları ile tam bir Coco var karşımızda. Chanel’in koyu renkler, maskülenlik ve keskin çizgiler içeren kıyafetleri içinde Chanel’e dönüşümünü izliyorsunuz. Daha bakımlı, daha güzel ama hep farklı.
“Bonne Channe Coco”
Filmin başlarında hiç sevilmese de, Coco’nun en yakını haline dönüşecek Étienne Balsan kurmuştu bu cümleyi. “Bol şans Coco”, bir daha görmeyeceğini düşündüğü bir kadına vedaydı. Coco kendi şansını kendi yarattı.
Hayat istediğimiz şeyleri bize gümüş tepside sunmaz, eğer sınırlarımızın dışını arzuluyorsak o sınırları yıkmalıyız. Coco genç bir kadından bir dünya markasına dönüşürken, bunu kendine olan güveni ve hayallerine duyduğu arzu ile başardı. Son sahnesine kadar izlemeye değer bir filmdi.