11 Aralık 2014 günü Akbank Sanat’ın binasında düzenlenen edebiyat buluşması etkinliği, Kaos Çocuk Parkı adında bir oluşum tarafından protesto edildi. Kendilerine Anarşist-Sosyalist diyen edebiyatçıların orada işinin olamayacağını; eğer orada bulunuyorlarsa, halkın platformlarında yer alamayacaklarını ve halkın değerlerini kullanamayacaklarını söyleyerek, etkinliği terk ettiler. Boykot eyleminde bulunan Kaos Çocuk Parkı üyeleri, salon çıkışında Akbank Sanat binası önünde Kaos Çocuk Parkı adına bir basın açıklamasında bulundular.
Basın açıklamasının linkini Facebook sayfalarından kaldırdıkları için burada paylaşamıyorum. Maalesef, internet üzerindeki her platformdan da kaldırılmış. Zaten basın açıklaması bu yazıda değinmek istediğim şey değil, benim yazıda değineceğim şey; edebiyat dünyasında yazarlarımızın, şairlerimizin, oluşumlarımızın edebiyat dışında bir alanda kendilerini göstermeye çalıştıklarında nedense bazen absürdlükten öteye gidememeleri.
Şunu kabul edelim; Türkiye’de sanat para kazandırmaz, çoğunluk para kazandırır. Uzun yıllardır önde gelen şairlerimiz, yazarlarımız “Satışlar azalıyor, bir şey lazım.” deyip Türkiye’de fırsat kovalıyorlar. Bu hareketlerin ideoloji kökenli mi, yoksa kar amaçlı mı olduğunu, sanatçının hareketlerinin tutarsızlığından veya tabiri caizse zamanlamasının manidar oluşundan tahmin yürütmek mümkün. Belki ben paranoyaklık yapıyorum ama, bu işlerin biraz içine girildiğinde paranoyaklaşmanın gayet akla uygun olduğunu söyleyebilirim.
Türkiye’de edebiyatı öldüren etkenlerden birisi de bu aslında: Sömür-bırak taktiği. Sömür-bırak taktiği basittir ve uygulamaya geçmesi kolaydır. Örnek üzerinden anlatayım. Bir yerde ‘direniş’ adı altında insanlar mı toplanıyor? Bütün Türkiye buna mı odaklanmış? Giy Beşiktaş formanı,tak ‘çArşı’ atkını, yürü önde. Sözcülük yap, gaz ye, su sıksınlar! Bizde kimse sormaz nasıl olsa, ‘Kardeşim sen polisiye roman yazıyorsun. Roman bile denmez bazı kitaplarına! Sen politikayla ne zaman ilgilendin? Neden bizim sözcülüğümüzü yapıyorsun?’ diye. Olayda boy gösterdikten sonra, yeni kitabını bastırıp içinde biraz ‘olay’a göndermeler yap, oldu işte; kitapların gene satıyor. Hatta daha güzeli direkt olarak ‘olay’ın kitabını çıkar; boy boy, cilt cilt. Sömürülen şey iyice sömürüldükten sonra, tabii toplanan kitleyi kaybetmemek de var. Türkiye’deki direnişi desteklekleyen sanatçılarımızdan, oluşumlarımızdan bazıları, Kobani gibi ince ipte duran olayları desteklemediler, ağızlarını açmadılar, önceki direnişçilerini kaybetmemek için. Kar düşüyor usta.
Başka örnekler de verebiliriz. Kitap kazandırmıyor mu, senaryo yaz. Film ya da dizi; iyi mi olmuş, kötü mü olmuş pek umurlarında olmuyor, zaten tepki önemli.
Şiir kitapların satmıyor mu eskisi gibi? Çık ulusal kanallara; bağıra bağıra, sinirlerin bozula bozula sanki bir realite televizyon programındaymışçasına “Türkçe yoktur.” de, ya da seçimlerden seçimlere siyaset programlarına katıl. Baktın, sanat oluşumları azınlıkların tekeline geçmeye başlıyor, hemen partilerine gir. Dergi mi çıkarıyorsun, derginin çıkışına kadar bekle; sonra gidip Türkiye’nin en önemli sanat adamlarını, düşünce yoğunluğundan uzak temellere dayandırarak protesto et. Haklı mısın? Haklısın, yanlış olsan da. Olay haklı olup olmamak değil zaten; ‘sömür-bırak’ta, olay ne kadar ses getirebildiğin ve bu seslerin sana ekstra bir şeyler sunması. Verdiğim örnekler benim uydurmam olan değil, günlük hayatta baktığımız şeyler ama işte sorun şu, ne kadarını görüyoruz? Bu işler eskiden daha düzgün bir biçimde, el altından yapılırdı. Şimdi bazı sanatçılar bunları da kaybetti.
İleride, ‘Başbakanım kitaplarıma yardım edin!’ diyen şairler ya da Türkiye Ilımlı İslamcı Demokratik Kemalist Komünist Eşcinsel Yazarlar Partisi (TIİDKKEP) gibi kucaklayıcı oluşumlar görürseniz şaşırmayın, ben şaşırmam.