Kimine göre kapitalizmin bir oyunu, kimine göreyse kutlanması gereken bir günü ardımızda bıraktık: Sevgililer Günü. Belki çok az kişi kutlanması gerektiğini düşünüyor ama ona rağmen karşılıklı hediyeleşmelerse az sayıda değil. Belki insanlarda ufak bir beklenti oluşuyor, belki de karşıdaki alıyorsa ben de almalıyım psikolojisi beliriyor zihinlerde. Fakat yıllar öncesinde çekilmiş olsalar da, tek bir günde unutulmamış aksine bu güne kadar yaşamış filmler de var. Kimisinin karşısında hüngür hüngür ağladığı, kimisininse sıkıcı bulduğu ama bir şekilde kalbimize dokunduğu, kendi hayatımızla da kesişen filmlerdir aşk filmleri. Ben de sahneleriyle sarsan, karakterlerini kimi zaman kendimiz zannettiğimiz birkaç filmden bahsedeceğim bu yazıda.

 1- When Harry Met Sally (96 dk)

 when-harry-met-sally-poster-artwork-billy-crystal-meg-ryan-carrie-fisher

Beni en çok etkileyen aşk filmlerinden biri bu. Çok alışık olduğumuz bir hikaye değil belki de, en azından her şey mükemmel giderken birden ilişkilerin bozulduğu ya da ikiliden birinin hasta olmasıyla sekteye uğrayan bir hikaye değil. Başrollerinde Billy Crystal ve Meg Ryan’ın oynadığı film öyle güzel kız ve yakışıklı erkeğin bitmek bilmeyen aşkını da konu almıyor. İsmi gibi eğlenceli bir film aslında, When Harry Met Sally. 1989 yapımı olmasına karşın sizi sıkmayacak bir film olmadığından emin olabilirsiniz. Ayrıca iki karşı cinsin arkadaş olup olamayacakları konusu da ikili arasında tartışmalara sebep olmakta, bu sizi de seyirci olarak düşünmeye yöneltecektir. Filmin sonlarına doğru Harry’nin en çok sevilen repliklerden biri karşımıza çıkıyor: “Hayatının geri kalanını birisiyle geçirmek istediğini anladığın zaman, hayatının geri kalanının mümkün olduğunca çabuk başlamasını istersin.”

2- 10 Things I Hate About You (97 dk)

10_Things_I_Hate_About_You_film

1999 yapımı bu film aslına bakarsanız romantik bir şekilde başlamıyor, aksine para için bir kızla aşk yaşamaya görevlendirilmiş Patrick karşımızda. Fakat pek çok aşk filminde olduğu gibi sonra bu güzel bir aşka dönüşüyor. Bu filmi klasikliğinden sıyıransa belki de oyuncuları ve eğlenceli anları. Başrollerde Heath Ledger ve Julia Stiles’ı görüyoruz. Burada Heath Ledger’a değinmeden geçmek olmaz, ne yazık ki kendisi 28 yaşındayken hayatını kaybetti ve bize bu güzel oyunculuğunu bıraktı. Hatta Joker rolüyle dahil olduğu Kara Şövalye’nin çekimleri de 2007’de bitmişti, fakat bundan çok değil 1 yıl sonra hayata veda etti. Kendi öyküsünün bu kadar üzücü olmasına karşın film mutlu son severler için ideal, sıradan bir konusu olsa da bu filmden ayrı bir lezzet alacağınıza ben eminim.

3- Pride & Prejudice (127 dk)

image

Diğer iki filme göre daha yeni olmakla birlikte yine de üzerinden 11 yıl geçmiş bir film bu, fakat eminim ki birçok kişinin hala aklındadır filmin sahneleri. Jane Austen’ın 1813’te yayımlanan bu kitabı Türkçe’de “Aşk ve Gurur” olarak kendini tanıtmış. Ama öyle bir kitap ki, yayımlanmasından yıllar sonra hala büyük bir zevkle izlemiş bir filme konu olabiliyor ve başarısını devam ettirebiliyor. Filmde Elizabeth Bennet rolünde Keira Knightley ve Mr. Darcy rolünde ise Matthew Macfadyen var. Macfadyen benim için Mr. Darcy dendiğinde kafamda canlanan ilk isimdi belki de, Keira Knightley ise masum güzelliğiyle tam bir Elizabeth Bennet. Filmde eğlence, heyecan ve aşk tam kıvamında. Sanırım tüm izlemiş olanlar da düşünmüştür, filmdeki yağmur altı sahnesinin ayrı bir tadı her zaman vardır.

Bu bahsettiğim üç film beni en çok etkileyenlerden. Aşkı anlatmak zor, hem de çok zor. Nitekim Eugene Delacroix “Aşkı anlatabilmek için yeryüzünde var olan dillerden başka bir dil gerekir.” demiş. Ben kendimce aşkı değil, aşkı anlatan filmleri anlatmak istedim. İyi seyirler.

Leave a Reply