Karşınızda Sanatçı Bir Cyborg: Neil Harbisson!

Temmuz ayında National Geographic’te bir yazı okumuştum, daha doğrusu bir mülakat. O gün bugündür yazısını yazmak geçiyordu içimden. Ben sizlere bu sefer bir insanı anlatacağım ama bu sıradan bir insan değil, hatta insandan öte bir “cyborg”, oldukça farklı biri: Neil Harbisson!

d06593f2820b67dbb5abfceaa20aa8240d779850_1600x1200

Açıkçası ben de Harbisson’ı derginin Temmuz ayı sayısı ile tanıdım. Kendisi akromatopsi diye adlandırılan nadir görülür bir hastalık ile dünyaya gelmiş bir sanatçı, hastalığı sebebiyle hiç renkleri görmemiş, yani tamamen renk körü. Kendi söylemiyle çiçekler, gökyüzü onun için gri ve televizyonlar hala siyah beyaz! Fakat kendisi birçoğumuzun sahip olmadığı bir yeteneğe sahip: Renkleri duymak! Elektronik bir göz ona bu konuda yardımcı oluyor, bununla renk frekansları toplanıyor ve bunu Harbisson’ın başının arkasındaki çipe gönderiyor. Böylece kırmızının, sarının, pembenin, morun kendisini göremese de frekansını duyarak bunları ayırt edebiliyor. Tıpkı bizim organlarımızda olduğu gibi Harbisson’ın da antenini açma-kapama tuşu yok. Neil bir süre sonra renklerin onun için hislere dönüştüğünü, favori renklerinin oluştuğunu ve hatta renkli rüyalar görmeye başladığını belirtiyor. 2003’ten bu yana böyle yaşayan ve 2004’te bundan sonra böyle yaşayacağı kesinleşen Harbisson bizim aygıt olarak gördüğümüz elektronik aleti vücudunun bir uzantısı olarak görüyor, öyle ki pasaport fotoğrafı yasak olmasına rağmen ısrarlarıyla bu “uzuv” ile çekilebilmiş. Nasıl ki bize fotoğraf için “kulaklarınızı çıkarmanız gerekiyor” denmiyorsa, bu durum onun için oldukça makul olsa gerek!

b10a36e3-eb19-49f8-8e7b-5b3e156d77d9-quality_lighter-resize_640x-inline_yes

Neil hayatının bu uzuv ile ne kadar değiştiğini anlatırken “I can listen Picasso” yani “Picasso dinleyebilirim” diyor. Bizler için oldukça garip bir durum, bizim müzik için kullandığımız “dinlemek” fiilini kendisi bir tablo için kullanıyor. Marketlere gitmek ise onun için adeta gece kulübüne gitmek gibi çünkü orada uzantısı sayesinde pek çok melodi duyabiliyor. Harbisson yine oldukça keyifli bir şekilde kıyafet tarzının da değiştiğini, eskiden güzel görünen şekilde giyindiğini fakat şimdilerde güzel duyulan şekilde giyindiğini söylüyor.

Kendisini “cyborg” olarak adlandıran Neil, insanların cyborg olmaları için onlara yardım eden ve teknolojiyi onların vücudunun bir parçası olarak görmeleri yönünde cesaretlendiren “Cyborg Foundation”ı kurdu. Cyborg ise beşeri ve yapay oluşumlardan meydana gelen varlıklara verilen isim. Yani biraz insan, biraz robot!

Neil geçmişte aslında bir piyanistti, eminim ki bu özelliği ona uzvuyla yaşamasında epey yardımcı oldu, sonrasında Neil duyduğu müziği ve insanların seslerini resimle ifade etmeye başladı. Çünkü onun için renkleri müzik olarak duymak aynı zamanda sesleri renk olarak da duymak demek. Harbisson’ın hedeflerinden birisini dergide siyah-beyazı temsil eden piyanodan hareketle şöyle ifade ediyor: “Amaçladığım şey siyah-beyazı ve renkleri bir araya getirerek şu an ayrık duran iki dünyamı birleştirmek”

Müziklerin renklere dönüşmesine örnek olarak:

Mozart- Queen of the Night:

eac6d2c3af405ea07f636344b1d2e78d

İnsan konuşmalarına örnek olarak:

Martin Luther King “Bir Hayalim Var” konuşması (sağda) ve Hitler’in konuşması (solda) :

neil-harbisson_04

İzlemenizi tavsiye ettiğim Neil Harbisson’ın TED konuşması için: https://www.ted.com/talks/neil_harbisson_i_listen_to_color

Kaynaklar:

National Geographic- Temmuz 2016 sayısı

https://www.ted.com/talks/neil_harbisson_i_listen_to_color

https://birdinflight.com/inspiration/experience/neil-harbisson-people-aren-t-black-and-white-we-re-all-different-shades-of-orange.html

http://aplus.com/a/neil-harbisson-hear-colors-cyborn?no_monetization=true

 

Leave a Reply