“Graffiti mabedine kentsel dönüşüm darbesi’’
Bir sitede gördüğüm bu haber, grafiti hakkında ayrıntılı olarak düşünmeme ve üzerinde araştırma yapmama olanak sağladı.
Haberin ayrıntılarına gelecek olursak; New York’taki modern sanat müzesi PS1 MoMA’nın karşısında bulunan, üzeri grafiti sanatından örneklerle dolu olan ‘5 Pointz’ binaları, kentsel dönüşüm projesi adı altında yıkıldı. Daha önce de beyaza boyanması, grafiti sanatına gönül verenlerin tepkisini toplamıştı.
Haberde şöyle bir cümle de mevcut: “Grafitinin kalbi olarak görülen 5 Pointz, ABD’de birçok kesim tarafından ‘’kentsel soylulaştırmanın grafitiye karşı zaferi’’ olarak değerlendirildi.”
Grafiti; şehir duvarlarından metro istasyonlarına uzanan bir sokak sanatıdır.
Peki, nedir insanların grafiti ile derdi?
Grafiti sanatının özellikle son yıllarda bir sosyal mesaj aracı olarak kullanılması, bu tepkilerin odak noktası diye düşünüyorum. Sokak ressamlarının özgür ruhlarının bir tezahürü olarak bu sanat; özellikle toplumun acılarını, düşüncelerini ve dile getirilmeyen –getirilemeyen- tepkilerini renkli bir bakış açısıyla yansıttığı için otoritelerin ve yüksek kesimin kaygılandığı, daha da ötesinde rahatsız olduğu bir konumda. Toplum veya hükümet baskısının günümüz gençlerinde yarattığı cevap niteliğinde olduğunu da söyleyebiliriz grafitinin. Tabii ki her grafiti örneği sosyal mesaj vermez ama; her sanat eseri sahibinin izlerini taşır, onun düşüncelerini yansıtır. İşte, grafitinin sanatsal yönü bu yüzden inkar edilemez.
Grafiti düşmanlığı, modern şehirlerdeki düzenli yapıyı bozduğu gerekçesiyle de artmış durumda. Günümüzde gökdelenler ve ihtişamlı yapılar arasında gizlenmiş bir duvara sprey boya ile resmedilmiş grafitinin elbette bütünselliği bozduğu düşünülebilir, hatta ağır bir tabirle ‘’vandalizm’’ olarak adlandırılabilir. Belki de sokak ressamlarının istediği budur, kim bilir!
Türkiye’de bu sokak sanatının ilk gerçek yansımaları; Almanya’daki Türklerin Türkiye’ye gelip giderken burada yerleştirdikleri hip-hop kültürüyle oluşmuş. Şimdi ise daha önce bahsettiğim gibi sosyal mesaja yönelmiş, hatta renklerden çok kelimelere ağırlık vermiş bir sokak sanatı görüyoruz. Çok değil, birkaç sene öncesine giderek Ankaralıların iyi tanıdığı Küf grubunu hatırlatmak istiyorum. Bir proje, bir sokak sanatı, bir direniş, bir sosyal şaka timi… Her ne olarak görürseniz görün; yaptıkları işler zeka ve mizah dolu işlerdi. Örnek vermek gerekirse;
İstanbul’daki bir projelerinde, Bizimkiler dizisinin Sarhoş Cemil karakterini kullandılar.
“Ben sosyal alkoliğim Sevim!”
Başka bir seferinde, Tunalı Hilmi Caddesi’ndeki “park yapılmaz” tabelalarını barış işaretine çevirdiler.
I Love Konya isimli projelerinde de, eski bir evin duvarına yaptıkları semazen figürü ve I Love Konya yazısı ile dikkatleri çekmişlerdir. İlk önce ‘I Love NY’ (New York) kalıbını kullanıp sonra bunu ‘KoNYa’ya çevirmeleri; ön yargılara, yabancı düşmanlığına ve Mevlana’nın ”Ne olursan ol yine gel.” felsefesine bir gönderme olarak yorumlanmıştır.
Son olarak, ben de grafitinin de tüm ön yargıları yıkarak sanatın bir dalı olarak görülmesi taraftarıyım. Özgür düşüncenin en güzel yansıması olan sokak sanatına ve duvarların aslında ne haykırdığına kulak vermek gerek.
[box_light]
Kaynakça:
http://www.trthaber.com/haber/dunya/grafiti-mabedine-kentsel-donusum-darbesi-161990.html
[/box_light]