Ego tatmini hem sosyal medyada hem de gerçek hayatlarımızda arşa ulaşmış teşhircilikle sağlanıyor günümüzde. Teşhir ile kastettiğim elbette fiziki görünümü teşhir değil sadece. Yediğimiz yemekleri, içtiğimiz içecekleri, sahip olduğumuz eşyaları, yapıyor isek ibadetimizi dahi teşhir eden bir toplumun insanlarıyız. Hem de bu furya sadece gençleri savurmuyor kendisiyle birlikte. Annelerimiz babalarımız da artık bu teşhirciliğin sanal dünyasında boğulmakta. Akşam ailecek gittikleri piknikte yakılan mangalın sosyal medyadaki yankıları, o anki neşenin ve huzurun ruhlarındaki yankılarından daha değerli durumda. Bayramlarda yapılan mezarlık ziyaretlerinin dahi fotoğraflanıp teşhir edildiği bu mecrada, insanlar hüzünlerini bile yapay bir teşhircilikle kaplayarak diğerleriyle paylaşıyor. ‘’Bakın, ben beş yıl önce vefat eden babamı mezarı başında ziyaret ediyorum.’’ diyebilmek uğruna o anın duygusallığından mahrum kalmayı yeğleyen insanlar dolaşıyor sosyal medya sayfalarımızda. Yakını hastanede yatanlar, belki de psikolojisi tahmin edilemeyecek kadar bozuk o yakınlarını zorla gülerek poz vermeye ikna ederek ‘’Yarın ameliyata girecek, dualarınızı bekleriz’’ yazıyor fotoğrafın altına, ve yaptığını marifet sanıp yorumları bekliyor heyecanla.
‘’Geçmiş olsun’’ yapmacık. ‘’Dualarımız sizinle’’ yapmacık. Sırf bu yüzden hiçbir sosyal medya platformunda hesabımın olmamasını istiyorum çoğu zaman. Fakat tüm dünyayla aramızda yarattığımız bu müthiş haberleşme ağı ve bilgiye ulaşmadaki devasa hız, her seferinde cezbediyor insanları.
Ama neden bu kadar gösteriş?
Öğlen yemeğimi şehre yeni açılan et lokantasında yediysem önce fotoğrafını çekip sosyal medyada paylaşmadan asla başlamam yemeğime. Kahve dükkânları asla kurtulamaz elimden, kesinlikle orada olduğumu bildiririm cümle âleme. Bu sene de yılın ilk kestanesini yiyip fotoğrafını paylaşabildik çok şükür, aferin bize. Tıpkı George Orwell’in 1984 isimli distopyasında olduğu gibi birer ‘’Big Brother’’ yaratıyoruz aslında hepimiz kendimize. O Big Brother bizim attığımız her adımı izliyor ve –burası işin acı kısmı- bizler buna bütün kalbimizle izin veriyoruz. Çünkü biz büyük egolarımıza öyle bir kaptırdık ki hayatımızın kumandasını, yaptığımız herhangi bir şeyden haberdar etmeden duramıyoruz cümle âlemi.
Bir insana sırf değer verdiğimiz için iyilik yapmamız gerektiğini unutuyoruz ve elimize akıllı telefonlarımızı alıp paylaşımımızı yapıyoruz: ‘’Ben bugün bir yardım kurumuna maddi yardımda bulundum.’’ Kurban bayramında dini yükümlülüğümüzü yerine getirmek ve inandığımız yaratıcının rızasını kazanmak için aldığımız kurbanlığımızı da unutmuyor ve ekliyoruz paylaşılan fotoğraflarımızın arasına: ‘’Bu kurbanda da hayvanımızı kestik çok şükür.’’
Şimdi hepimiz elimizdeki akıllı telefonları yavaşça yere bırakıp soluklanalım. Bu evren biz daha yokken de vardı, biz öldüğümüzde de olmaya devam edecek. Yolda gördüğümüz o insan seli biz doğmadan önce de akıyordu, biz toprağın altındayken de üzerimizden akmaya devam edecek. O yüzden diyorum ya, yaşamın her anının kıymetini bilerek yaşamak gerek. O anların eşsizliğini iyi idrak edip, göstermelik anılar yaşamanın kekremsi tadını alabilmek, ve bundan kaçabilmek gerek. Çünkü bu plastik hissi veren yaşam bizi gün be gün öldürecek. Tüm enerjimizi sömürüp bizi teşhirciliğin ve yeni ego tatmin etme yöntemlerinin esiri edecek.
Bunların benim yersiz korkularım olduklarını ümit ediyor, ve bir gün toplum olarak bu saçma furyadan kurtulacağımız günün hayaliyle, ânı yaşamamızı diliyorum.
Merve Özdemir
İçimdeki bi kaç sosyal medya ağını kapatmak için bi kıvılcım bekliyordum. An itibariyle bunu başardım, teşekkür ederim kalemine sağlık
Feyza Özel
O kadar doğru bir noktaya değinmişsinki gerçekten yürekten tebrik ederim !
Sare Polat
Ne mutlu. Ben teşekkür ederim güzel yorumun için.
Sare Polat
Aynı düşünceleri paylaşıyor olmak çok güzel, teşekkür ederim
Harun Kılıç
Esprisi kavranması gereken çok önemli bir konu. Aksi takdirde kendilerine karşı mahcup olacağımız bir nesil yetişecek. Ellerine sağlık