Bir adaya düşseniz yanınıza alacağınız üç şeyi merak etmiyorum; çünkü bir adaya düşmedik. Global ve minimal dilemma çağının eşiğinde, belki bir adım ilerisinde bir dünyaya düştük yalnızca. Burada size seçenek sunmadan müziğin en temel üç yol arkadaşınızdan biri olduğunu söyleyebilirim. Hoş, diğer ikisi gönlünüze kalmış olsa da, müzik için nasıl böyle üç atıp beş tutabiliyorum? Mevzu fazla aşina gelebilir kulağınıza ama durum şu ki; müzik her yerde. Latife olsun diye de değil, gerçekten her yerde. Hiç müzik dinlemeyen, hiç konsere gitmemiş, eli enstrüman eline değmemiş, ilkokulda sevmediği tek ders müzik olan bir evlat dahi olsanız; girdiğiniz bir dükkanda, otobüste çalan radyoda, dolmuşta yanınıza oturan muhterem şahsın kulaklığından taşan şarkıda, serinlemelik bir çay bahçesinde, gittiğiniz herhangi bir önemli etkinlikte, sokakta, üst komşunuzun açık penceresinde… Kulağınızı ses yalıtım malzemeleri ile kaplatmadığınız sürece müzik her yerde tüm engelleri aşıp bir şekilde kulağınıza ulaşacak ve sizi etkisine maruz bırakacaktır. Aman, bu gerçeği gözünüzün önüne bir yere koymayı ihmal etmeyin, insanız unutuyoruz yoksa hemencecik.
Müziğin hepimizin hayatını kolaçan ettiğini fark ettikten sonra, dört yolda çapraz geçer gibi müziğin önemli bir alt başlığı olan konserlere değinmek istiyorum; çünkü birazdan bahsedeceğim konu tam da bu başlığın bağlamında incelenmeli. Konserler, müziğin cansuyudur bir nevi. Olayın bilmem kaç megabaytlık dosyalardan çıkıp kaynağından doğduğu gibi size ulaşmasıdır. Müziğin beden bulmasıdır bi yerde. Sanatçı ve dinleyen arasındaki birkaç saatlik biattır. O süreçte kaç kez başka başka dünyalar kurup yıkarsınız, yıkıp kurarsınız… Evrende turlayıp getirtir kimileri, kimileri keyifli bir detoks etkisi yapar bünyenizde. Envai türde konser tarzı vardır aslında; ama çoğunun, küresel sermaye(!) kaynaklı maddi tabanlı uygulama sıkıntıları yaşadığı da herkesçe bilinen bir durumdur.
İşte bu noktada, düşünmeye devam eden insanoğlunun bulduğu alternatiflerden birini paylaşmak istiyorum sizinle; ‘Sofar’ adlı dünya çapındaki müzik hareketi. Açılımı ‘Songs from a room’ olan bu hareket isminden de cismi hakkında ipucu veriyor. Bu hareket kapsamında düzenlenen konserler, her seferinde başka bir gönüllü müzikseverin oturma odasında gerçekleşiyor. Dünya çapında 150’den fazla şehirde ‘sofarsounds’ oluşumu mevcut. Eda Demir ve Gözde Tekay’ın öncülüğü sayesinde Ocak 2014’ten bu yana İstanbul da bu güzel etkinlikten nasibini alıyor.
Oluşum hakkında daha detaylı bir açıklama yapmak gerekirse, siz isteğinize bağlı olarak ev sahibi de dinleyici de olabilirsiniz. Sofar da aranızdaki köprü olacak ve organizyonu sağlayacak. Diyelim ki siz diyorsunuz, ‘Benim geniş bir oturma odam var 50-60 kişi alır, komşularım da sevimli anlayışlı insanlardır müzikten şikayet etmezler, evim de merkezi bir yerde.’ O zaman Sofar, gelecek konseri sizin evinizde yapmaya karar veriyor. Peki gelecek kişiler nasıl belirleniyor? Öyle yok vip, yok diamond gibi çeşit çeşit bilet olayı yok. Siz bilet almıyorsunuz; çünkü bu cebe değil ruha hitap eden tamamen bağımsız bir konser türü. Katılmak isteyenler önce aylık bülten için www.sofarsounds.com ‘a kayıt oluyorlar. Her ay başında gerçekleşecek olan konser tarihleri kayıt olmuş kişilere gönderiliyor. Eğer o tarihlerdeki konserlere katılmak istiyorsanız sofaristanbul@gmail.com adresine mail atıyorsunuz. Onlar da konserin yapılacağı evin durumuna göre, kapasite kaç kişi olarak belirleniyorsa, mail atan ilk o kadar kişiye katılmaları için davetiye yolluyorlar. Eğer şanslıysanız onlardan biri oluyorsunuz. Bu sefer olmamışsa diğerinde olur. Çünkü Sofar güzelliği parayla elde edilmiyor. Müzikseven güzel insanlar, başka müziksever insanları (birbirini tanımayan yaklaşık 50 kişiyi) müzik dinlemeye davet ediyorlar. Üstelik işin heyecanlı kısmı yalnızca o ayki konsere davetli olup olmadığınızı öğrenmek de değil. Eğer davet edilmişseniz konser öncesine kadar konseri kimin vereceğini bilmiyorsunuz. ‘Sofarsounds’ konsepti gereği genellikle lokal grupları tercih ediyorlar. Hatta yeni şeyler deneyen birçok bağımsız müzik grubu ilk konserlerini Sofarİstanbul’da vermişler. Konser veren solo ve gruplardan birkaçını sayacak olursak; Adamlar, Biz, Neyse, Son Feci Bisiklet, Yökş, Selin Sümbültepe, Kalben, Yüzyüzeyken Konuşuruz, Cihan Mürtezaoğlu, Can Kazaz, No Land, Nilipek. (İsimler daha gider, en iyisi siz kendi sayfalarını ziyaret edin derim http://sofaristanbul.tumblr.com/ )
Evinizi hiç tanımadığız onlarca insana birkaç saatliğine dahi olsa açmak, günümüzdeki toplumun korkulu rüyası olan kötü çevre düşünüldüğünde deliliğin sınırlarını zorlayan bir şey gibi durabilir. Halbuki kendimizi asıl bu korkulara inandığımızda kandırıyoruz. Bıraksak her şey olup gidecek, su güzel güzel akacak yolunda, müzik her zihni yoklayacak usulca.
Başladığı günden beri dünyadaki birçok Sofar şehrini (New York, Londra vb.) geçen Sofarİstanbul bir buçuk senede en hızlı büyüyen 1. Sofar olmuş. Türkiye’de sanıyorum bir de SofarAnkara var ancak aktifliğinden emin olduğum tek Sofar, İstanbul. Eğer gitme şansınız varsa, bu, herkesin sakin sakin oturduğu, sadece müzik için orada olduğu, huzurlu, sade, başka bir evrenin habercisi konser deneyimini yaşamanızı tavsiye ederim. (Gidenlerin hepsi memnun kalmışsa bir güzellik vardır değil mi?) Hatta evinize ayakkabı ile girilmesi sizin için sorun teşkil etmiyorsa bir konsere ev sahipliği bile yapabilirsiniz.
Aşağıdaki, geçtiğimiz Ocak ayında ilk senesini kutlayan Sofarİstanbul videosu daha iyi bir fikir edinmenize yardımcı olabilir.
Ayrıca şöyle bir röportajları da mevcut.
Türkiyede’ki sponsorluğunu Mavi’nin yaptığı Sofar evlerinin daha çok şehre taşınmasını diliyor ve nerede olursanız olun müziğiniz hiç susmasın diyorum, yoksa, zor.
Bir de numunelik performans bırakalım.