İnsanlar şu garip dünyadan sadece gelip geçmemeli, zaten her şey öyle ya da böyle gelip geçiyor; o zaman bırakalım da içimizde başlasın değişim. İşte bu değişimde bir şekilde payı olduğunu düşündüğüm şahane bir kadın geliyor karşınıza; fotoğraf sanatçısı Dilan Bozyel. Fotoğrafçılığa ilgili olsanız da olmasanız da bu röportajı keyifle okuyacağınızı ve kendinizden bir şeyler bulacağınızı düşünüyorum. O zaman buyrun, söyleşimize geçelim. (Sanatçının çalışmalarının bir kısmına ulaşabileceğiniz linkler röportajın en altında mevcuttur, afiyet olsun.)
GazeteBilkent: Merhabalar, nasılsınız görüşmeyeli?
Merhaba! Uzun bir yolculuk döneminden henüz döndüm, hafif tatlı bir yorgunluğum var ve her sabah ‘acaba bugün neredeyim’ sorusuyla uyanıyorum.
GazeteBilkent: Aslında GazeteBilkent’te daha önce Aygen Ecevit sizinle bir röportaj yapmıştı ki internette biraz gezindiğimiz zaman daha birçok röportajınızın olduğunu da gördüm. O yüzden bizim yapacağımızın biraz daha farklı bir konsepti olsun istedim. Tekrara düşmemek lazım malumunuz, ki yenilikleri sinemize alabilelim. Bir zaman makinesi farz edin bu söyleşimizi, geçmişten şimdiki Dilan’a uzanan bir yolculuk yapalım; hatta yetmezse Back to the Future bile yapabiliriz :) Öyleyse sene 1985 desem ne dersiniz?
Anlaştık :)
GazeteBilkent: Bizim jenerasyonun dahi dilinden düşüremediği bir 90’lar furyası vardır. Dilan Bozyel doksanlarda ne yer ne içer ne yapardı?
1985 doğumluyum. Susam Sokağı, Barış Manço ile Adam Olacak Çocuk, Parliement Sinema Geceleri, TRT, şifreli Cine5 kanalı, Televole, TuttiFrutti, VHS kasetler, içinde Tarkan’dan Michael Jackson ve Düş Sokağı Sakinleri’ne kadar uzanan karışık kasetler, Tipitip ve Sulugöz sakızlar, Jetgiller, apartman zillerine basıp kaçmalar ve buna benzer onlarca eğlenceli anılar dışında haylaz bir kız çocuğuydum. Yılbaşı gecelerinde ailecek oynadığımız tombalalarda bile üçkağıtçılık yapardım.
GazeteBilkent: “Küçük kızım büyüdü” der bir şarkıda, küçük kız büyüdü, gurbete gitti ve sene 2004. Neler değişmeye başladı?
Yalnız başıma yaşamayı öğrenmeye başlamıştım. Sabah ezanlarında korkmamayı öğrenmeye başlamıştım. Üniversite hayatımın lise kadar eğlenceli olmayacağını öğrenmeye başlamıştım. Bir yandan da dünyanın o kadar da büyük olmadığını ama tahmin ettiğimden daha zor olduğunu öğrendiğim yaşlarım başlamıştı.
GazeteBilkent: İşletme okurken işler tam da istediğiniz gibi gitmedi sanırım. Ne eksikti o zamanlar? Akabinde aldığınız kararlarla beraber 2009 yılı ve civarı hayatınızı nasıl etkiledi, neler hissediyordunuz, neler olup bitti o sıralar?
İşletme eğitimimde çok başarısızdım, çok isteksizdim. Geleceğimde kendimi göremiyordum. Tünelin ortasındaki karanlıktaydım sanırım. Okuduğum okul hayal ettiğim gibi bir üniversite hayatına sahip olamayacağımı öğretmişti bana. Önce kendime, sonra aileme ve ardından gezegene yararlı biri olamayacağımı düşünüp; bir karar verdim. Mutlu olmayı seçtim. Mutlu olduğum sürece zorluklara kafa tutabileceğimi, zorluklarla anlaşıp, barışıp; üstesinden rahatlıkla kalkabileceğime inandım. Bunları bir cümle haline getirdiğimde çok kolay fakat bu kararı vermek için kendimi çok zorlamıştım. Sağlığımı etkileyecek şekilde. Derken bir ay içerisinde 12 kilo verip, 39 kilo ile yatağa düştüm. Verem olmuştum. Ve tedavi sürecim hep anlattığım gibi devam etti. Şükürler olsun fotoğraf sanatı ile tanıştım ve hayatım evrilerek bugüne dek devam etti ve ediyor.
GazeteBilkent: Yavaş yavaş olduğumuzu düşündüğümüz ana yaklaşırken bundan 3-4 yıl öncesini düşünürseniz pupa hangi evreye gelmişti tam olarak? Kozasından çıktığını düşünüyor muydu? Yoksa bir yandan da çıkılacak bir dünya olup olmadığını mı sorguluyordu hâlâ?
Bu sanrı hiç bitmeyecek ki. Kanatlarım en yukarı çıkabilecek kadar güçlüyken bile yüzde yüz emin olmayacağım hiçbir şeyden. Bu hayat, şu yaşadığımız her ne ise işte, tek kozalık bir dönem ile geçmiyor; sürekli kabuk değiştirmek, üstteki kabuğu atarak yeni bir kabukla yaşamak gerekli. Dünya ise; ya inanırsın ya vazgeçersin. İlk başta güzelliklere büyülenirsin ardından güzellikler dışında tokat gibi gerçekler çıkar karşına. Sonra kabullenme aşaması var; mağdur olmadan kabullenirsen; bir dengeye ulaşırsın. Karanlık-aydınlık/gece-gündüz, güzellikler ve çirkinlikler; hepsi birlikte dengede olunca anlamlı oluyor. Ütopya veya cennet veya nasıl adlandırmak isterseniz fark etmez; o hayat bizim bu geçiş hayatımızda yaşadıklarımızdan sonra başlayabilir belki de.
GazeteBilkent: Ve 2015… Benim sadece dört rakamdan ibaret göremediğim, türlü, yoğun, ağır duyguların dünyaya sindiğini düşündüğüm bir sene… Dilan Bozyel ne düşündü, ne yazdı 2015’te? Kendi iç dünyasına ve kamerasına nasıl yansıttı 2015’i?
Yine kendi mutluluğum için mühim kararlar verdiğim bir yıldı. Saçımdaki siyah boyadan vazgeçtiğim, daha kendim olmak istediğim bir yıldı. Aşk duygusunun anlamını kendi içimde anladığım bir yıldı 2015. Bana iyi gelmeyen her kimse, her ne ise; deli gibi seviyor olsam bile uzaklaşmam gerektiğini öğrendim. Ya da zaten iyi gelmediğini hissettiğim şeyi deli gibi sevmenin bir enerji kaybı olduğunu anladığım yıldı. Böyle sıralayınca bir sürü flashback yaşadım; zor bir yılmış ve bir o kadar da harika bir yılmış. Tıpkı diğer her yıllar gibi.
Ah dur kameramı da sormuşsun, ben sadece içsel hallerimi anlatmaya başlamışım meğer, pardon :) Çok güzel işlere imza attım, çok keyifli ekiplerle çalıştım. Arkasında durabileceğim onlarca iş yaptım şükürler olsun. Daha çok ve daha düzenli yazı yazmaya başladım. Uzun zamandır okumak istediğim birçok doğru zamanı bekleyen kitabı okudum. Fotoğraflarımda deneyselden daha klasiğe dönmeye başladım mesela. Daha kalıcı, daha gerçek görmeye başladım dünyayı kameramdan.
GazeteBilkent: Bildiğiniz gibi sizinle yüzyüze tanışma fırsatına Medya Zirvesi sayesinde ulaştık ki siz de bizi kırmayıp iyi ki geldiniz. Tarih 13 Mart 2016… Bir gün öncesindeki söyleşiniz sırasında sizinle sanata, özellikle fotoğrafçılığa, hayata, depresyona ve bu uzun devinimler içeren yolda ilerlemeye dair konuştuktan sonra o pazar akşamı bir kez daha sokakta apansız yakalandık acıya. Bunun bir sorusu olur mu bilmiyorum. Varsa da benim kurabileceğim bir cümle değil; ama o pazar akşamı fotoğrafçı Dilan Bozyel ve sade Dilan Bozyel arasında bir fark var mıydı? Dediğiniz gibi sanat, acının da elinden tutabilme kudretine sahip mi?
Sahip. O gece sersem gibiydim. Üzgündüm. Her şeyi kontrol etme gücüne sahip değiliz.
Bu arada fotoğrafçı Dilan ve sade Dilan diye ayırmasak olur mu, ben kameramla neysem kameram olmadan da aynıyım. Belki biraz daha ciddi olabilirim çalışırken, o da konsantrasyon oranıyla ilgili bir şey.
Eğer sanatın gücünü hissetmeseydin, bana soru sormak istemezdin bence. Sanata inan, güven. Sanata, sanatın var olmasını sağlayan güce.
GazeteBilkent: Ve sızlayan derin yaraların varlığını reddetmeden Back to the Future yaparsak önündeki güne, yıla, milenyuma bakan Dilan Bozyel ne düşünüyor, ne hissediyor? Hayat, insanlar ve pek tabii hayatın saklambaç oynarken yakalanan oyuncusu fotoğraflar hakkında neler olacağını sezinliyor?
İyiliğe, güzelliğe inanıyorum. İnanmak istiyorum. Şu an sorularını cevaplarken saat sabah 3:54, birazdan ezan okunacak, gün aydınlanmaya başlayacak. Güneş doğacak. Odamdaki çiçeklerimle birlikte bunu bekliyoruz şu an. Dinlediğim müzik daha ritmik, daha eğlenceli şarkılara dönecek. Sence bunu bilmek ve buna kalpten inanmak mı yoksa pencereden baktığımda karanlık olduğu için göremediğim sokağın sonundan korkmak mı daha iyi gelir bana?
GazeteBilkent: Bu zaman makinesini kapatıp bir kenara koyduktan sonra hayattaki en büyük aptallığınızı sorsam, bizimle paylaşabilir misiniz acaba? İnanıyorum ki her şeye rağmen önemini yitirmemiş birkaç şeyden biri saklı anlatacağınız hikayenizde…
Peee! Onlarca aptallık, onlarca saflık, onlarca salaklık, bir o kadar da hata. Hangi birini anlatayım şimdi. Düşündüğümde hiçbiri benim başımı öne eğmiyor şükürler olsun, hepsinden bir şey öğrendim. Bazen kendime kızarak, bazen ağlayarak, bazen histerik gülerek. Hayat bu, iyi kötü her duygu hayatta olduğumu anlatıyor bana. Kökümün hala toprağa bağlı olduğunu ve canlı olduğumu hissediyorum. Aptallıklar güzeldir en az ütopyalar kadar güzeldir ve onlardan daha gerçektir. İki günlük dünyada her şeyi hissedin, yaşayın ve korkmayın hiçbir şeyden :)
GazeteBilkent: Fotoğrafla, işin mutfağıyla ya da dış cephesiyle ilgilenenler için yakınlarda ne gibi çalışmalarınız olacağını soralım ki gücenmece olmasın okuyucularımızda.
Haziran boyunca İzmir’de bir karma sergide bir çalışmam var, Fırat Arapoğlu’nun küratörlüğünü yaptığı bir sergi. Bir iki hafta içinde Sevgili Ayşe Arman ile birlikte çıktığımız Umre yolcuğumuzun fotoğraflı hikayesi yayınlanacak. Bunun heyecanı var içimde, çünkü her yolculuğumdan daha başkaydı Umre yolculuğumuz. Bir de artık sadece fotoğraf içermeyen, enstalasyonların da olduğu; kendimi rahatlıkla anlatabileceğim bir sergi istiyorum. Bu yaz ona hazırlanırım inşallah ve 30 yaşımı tamamlayıp; ceplerimde daha büyük ve güzel tecrübelerimle tekrar sizlerle karşılaşmak istiyorum :)
Son olarak “yüreğinizin en karanlık odasından bile dünyaya sevgi dileyebilen bir insan” olarak sorularımızı yanıtladığınız için çok teşekkür ederiz. Güzelliklerle kalın.
Sevgiyle sarılıyorum. Hep böyle güzelliklerle sarılı bir şekilde yan yana olalım.
https://twitter.com/dilanbozyel
https://www.facebook.com/dilanbozyel
https://www.instagram.com/dilanbozyel/
Pingback: RÖPORTAJ: ‘DİLAN BOZYEL’ – Postorıon