Neden hep kararlı olacakmışız ki? Yok öyle kararlı şeyler kardeşim!
Kışın soğuğu, metrobüsün kalabalığı, yakışmayan t-shirt, evde olmayan ekmek derken; bizi bize anlatan, hamurunda mizah, kafasında güzel fikirler olan, düşünen, sorgulayan neticesinde de üreten, on parmağında parmak hesabını ağlatacak marifetlere sahip, şarkı çizip resim söyleyen bir grupla tanıştırmak istiyorum sizi: ‘Yok Öyle Kararlı Şeyler’.
Daha öncesinde de müzikle iç içe olan bu insanlar, 2011’den beri yollarına ‘YÖKŞ’ (‘Yok Öyle Kararlı Şeyler’) olarak devam ediyorlar. ‘YÖKŞ belediyesi’ olarak da arattığınızda görüceksiniz ki, onlar sadece sahne adamı değiller. Hayatlarını hayatlarımızın içine katıyorlar şarkılarıyla. Yaş sınırı olan konserlerde görüşemedikleri sevenleri oluyor diye; konser öncesinde buluşup hasbihal ediyorlar, halı saha maçı yapıyorlar gerekirse.
Onları anlatmaya çok da lüzum yok aslında. Siz, Erdem Topsakal (YÖKŞ vokali) ile gerçekleştirdiğimiz bu hoşsohbet röportajı okuduktan sonra ne demek istediğimi anlayacaksınız. Buyrun, röportaja geçelim.
GazeteBilkent: Merhaba sevgili YÖKŞ belediyesinin sayın yönetim kurulu üyeleri, nasılsınız şu günlerde? Havalar soğuk, bir tur atıp geldiniz, İstanbul’da konserlere devam; falan feşmekan derken?
Kararsız adamlardan size selam olsun, bizim keyfimiz pek yerinde. İstediğimiz sorudan başlıyorum o halde röportaja.
GazeteBilkent: Son dönemlerde o kadar çok programa katılmış, röportaj vermişsiniz ki, maşallah tabii ama bir yandan da şeyi düşündüm; ‘Ben ne soracağım ki? Ne kaldı sorulmayan?’. Sonra dedim ki; ‘Yahu adamlar konser öncesi dinleyenlerini çağırıyor, halı saha maçı yapıyorlar. Sen de daha virüslü bilgisayar gibi kasıyorsun.’ Mütevazılığınıza ve muhabbetinize güvenerek, röportajı akışına bırakıyorum. Öncelikle; sizi ilk defa tanıyacaklar veya ikinci bakışmayı yaşayacak olanlar için, kendinizden bahsedebilir misiniz biraz? Kimlerdensiniz, meşrebiniz nedir? Yolculuk nereye?
Baştan anlatmakta bir sıkıntı yok bizim adımıza. Ortasından başlayan bir hikaye, pek ilgi çekici olmaz zaten. Bizim hikayemiz de tanıdık bir şekilde başladı; sorgulamakla. Çocukluktan adamlığa geçiş evresinde ne istediğini sorgulamak, kendine güvenip bir şeyler söylemek ve bunları ev ortamında kaydedip mp3’lere sıkıştırmaktı mevzu. Birey olarak bakınca, bu inanılmaz bir huzurdu benim adıma. Bir derdi, bir fikri, bir tecrübeyi kafadan atmak için onu bir mp3’e hapsetmek ve artık onun herkese ait olması… Bu bir oldu, iki oldu derken bu sıkışmış fikirlerle dolu şarkılar sevilir oldu. ‘Yökş.rar’ olarak insanların evine, telefonuna girmek; en önemlisi anlaşılmak, inanın çok iyi geldi.
GazeteBilkent: Yok Öyle Kararlı Şeyler, son dönem genç kuşağın sözlükteki açıklaması gibi geliyor bana. Sonuçta; ÖSYM optiklerinde beş şık arasında kaldığımız kararsızlıkta hayallerimize ulaşmaya çalıştık biz. Kararlı olmanın dayatılan iyiliğine rağmen üstelik. Bu, bize ‘saybörg’ olmadığımızı hissettiren kararsız olma felsefeniz nedir tam olarak?
Özünde genel algıya bir başkaldırı aslında. Ömrümüz şıklar arasında kalarak geçiyor. Hep doğru bir karar vermemiz isteniyor. Kimse diğer şıkların da doğru olabileceği veya tercih yapmama özgürlüğünden bahsetmiyor. Evrende kendi haline bırakılan tüm sistemler, zamanla düzensizliğe ve kararsızlığa doğru gider. Entropiye güvenerek, biz de kendimizi kendi halimize bıraktık aslında. Bir odada soğumakta olan bir bardak çay gibiyiz. Bu bilinçli kararsızlık bizi rahatlatıyor.
GazeteBilkent: Defaatle sorulduğunu bilsem de; her seferinde güzel güzel cevapladığınız bir soruyu sormak istiyorum. Çünkü çizmeyi seven bir insan olarak en sevdiğim yanlarınızdan biri bu ve herkesin de bu özelliğinizi bilmesi gerektiğini düşünüyorum. Resim çalıp, şarkı çizdiğinizi söylüyorsunuz. Peki nedir bu meselenin arka planı?
Kavram karmaşaları hep ilgimizi çeker. Bir sesi koklamak, bir görüntüyü duymak, bir fikre dokunmak gibi çapraz duyu eylemlerinden hayata geçen bir örnek ‘Şarkı Sergisi’. Ben endüstriyel tasarım eğitimi aldığım sıralarda, derste şarkı yazıp teneffüslerde resim çiziyordum. Bir gün o şarkının geçtiği dünyayı hayal edip karalarken, ‘Armut’ isimli şarkımızın dünyası çıktı ortaya. Görebiliyordum. Şarkıdaki binalar, insanlar, objeler gözümün önünde; şarkı ise kulağımdaydı. Bu duygu durumunu herkesle paylaşıp, profesyonel bir şekilde hayata geçirmek ise albüm lansmanımıza denk geldi.
GazeteBilkent: Lansman konseriniz, benim hayallerimden biriydi desem… Sizin şarkılarınıza illüstrasyonlar yapıldı. Ben de hep resim sergisi açsam da her resmime şarkı yazılsa; insanlar hem resmi incelese, hem de takıp kulaklığı o şarkıyı dinlese diye düşünürdüm. Tabii zilyon yıldır burada yaşadığımızı düşünürsek; bu ilk benim aklıma falan gelmemiş, dünyada örnekleri olduğunu görünce yıkılmıştım. Ta ki sizin lansman serginizi duyuncaya dek. YÖKŞ yapıyorsa ne güzel diye düşündüm, gitmek nasip olmadı ama, nasıl bir projeydi anlatsanız biraz? Süreç nasıldı sizin için? Kimlerle çalıştınız? Ne umuyordunuz, neyle karşılaştınız? Devamı olacak mı? ‘’Çizer-söyler’ bir gruba kavuştuğumuzu söyleyebilir miyiz?
İlk şarkı çizimimizi yapınca heyecanla sorduk, soruşturduk ve şarkı çizen başka insanların da olduğunu gördük. Bu bizi heyecanlandırdı ve kendi şarkılarımızdan oluşan bir resim sergisi, özetle bir Şarkı Sergisi’ni hayata geçirmeyi çok istedik. Yeterli şarkı sayısına ulaşınca ve profesyonel bir albüm çıkartınca da albüm lansmanını böyle yapmak farz oldu. Geçtiğimiz Eylül ayında, Karaköy Külah’ta üç gün süreli bir sergi kurduk. Toplamda 17 şarkımız için, 17 illüstrasyon yer aldı. Her birini farklı tarzdaki farklı sanatçılar dinledi ve çizdi. Biz de tablolatıp kulaklıklar takarak hem izlettik hem dinlettik. İlgi, alaka inanılmazdı. Herkes için büyüleyici bir terübeydi. Görsel tüm işlerimizi kendi içimizde yapan bir grubuz. Afişlerden, grafik tasarıma, video ve fotoğraflara kadar; hem çalan, hem üreten bir grubuz. Bu iyi bir şans.
GazeteBilkent: İlk albümünüze grubun isminin yeterince uzun olmasından dolayı bir isim koymadığınızı söylemişsiniz bir programda. Hatta bunda tuhaf bir şey olmadığını Red Hot Chili Peppers,Bolulu Hasan Usta (Kazandibisi güzel hakikaten.) ve HIMYM gibi örneklerin olduğu dünyadan cesaret aldığınızı söylemişsiniz. Bu böyle gider mi gelecek projelerde de? İsimsizlikten muzdarip bir şarkınız da var konserlerde çaldığınız, nedir bu durum? Ne olacak ahvalleri?
Uzun isimli müzik grupları 2010’ların modası gibi oldu. Şaka maka bir akım doğdu ve onun bir parçası olduk. Aradan belirli zaman geçince, isimlerdense olaylar hafızada kalır ya. İsim konusunda bu yüzden ciddi bakmıyoruz. Bu sebeple YÖKŞ, Yökş belediyesi, Kararlı şeyler gibi farklı tiplerde ismimizi kurguluyoruz. İleriye dönük şarkılarımız mırıldanılırsa ne mutlu bize.
GazeteBilkent: Yola çıktığınız ilk andan beri sürekli üretiyorsunuz, olduğunuz gibi ortadasınız ve her şey el emeğiniz. Mesela şarkıların çizimleri, videoları, albüm tasarımı derken bir bakıyorum her şey tamamen sizin ürününüz. Bu durumdan memnun musunuz yoksa daha profesyonel destek almayı düşünüyor musunuz ilerde?
Bir önceki hayatımda, ‘kendin pişir kendin ye’ restoranı işletmiş olabilirim. Her şeyden biraz yapmak, güzel şey vesselam. Bu işin geleceği ‘do it yourself’ dönemidir arkadaş. İnternet ve teknoloji sağolsun, her gün yeni yeni birey fabrikaları doğuruyor. İnanılmaz yetenekler duvarları aşıp bir video ile odamıza girebiliyor. Bu sektör açısından lanet, insanlık açısından hür bir durum. Soruya gelirsek; bu tabii ki profesyonel bir yardım almayacağız demek olmuyor. Yetemediğimiz yerde, o işi layıkıyla yapacak adamlara kapımız hep açık.
GazeteBilkent: Oturup, yıllarca fikrin gelmesini bekleyen adamlar değilsiniz. Mesela ‘’Geçen yine oturuyoruz’’, sonra pat bi şarkı geliyor. “Ve hala” o şarkıyı dinlerken insan düşünmeden edemiyor; akşam oturmasına mı geldik farkında olmadan yahu?! Boğaç’ın telefon konuşması olsun, şarkının sözleri olsun; her an bizdesiniz gibi bir his oluşturuyor. Bu tavrınızın aslı astarı nedir? ‘’Dürüst olmak farzdır bizde.’’ demişti bir defasında Erdem, belki de bu mu enerjinizin kaynağı?
O lafı, “Saydam olmak farzdır.” diye bu röportajda kullanmak istiyorum. Artistliği sahneye saklamak aslında bizimkisi. ‘Rock star’ egosuyla Türkiye’de yaşayamazsınız. Bunun dolmuşu var, bakkalı var, tarhana çorbası var. Adam sahnede brutal vokal yapıp, eve giderken yoğurt alıyor burada. Sen sahneden aldığın gazla hayatını sürdürürsen gülünç hale düşersin. Çoğu grubun kapıldığı trip bu oluyor genelde. Bunu öteleyip dürüst ve içten davranmak daha güzel. Sahnede ne istiyorsan yap.
GazeteBilkent: Şarkınızda, havanızda, suyunuzda bangır bangır bağıran bir unsur var; mizah. Mizah sizin bu müzik yolculuğunuzda ne ifade ediyor? Mizah gibi, tutunulacak tek dalın dahi kırılmaya çalışıldığı günler geçirdik yakın zamanda ve mizahın da gözü yaşlı maalesef… İnsan susamıyor öyle ölüler gibi, siz de yaptığınız şarkılarla bazen Kökler’e uzanıyor bazen de bir Ayaz bebeğe sesleniyorsunuz. Bu olaylar için de var mı söyleyecekleriniz?
Lise döneminden beri, mizah dergilerinin sıkı takipçisi olduk. Sözlük jargonu da hayatımızın bir parçası haline geldi. Hal böyleyken, bu ürettiğin şarkılara yansıyor. İlk grubumuz Gelişigüzel ile bir gün sahnede şahane performans sergiliyoruz. Eğleniyoruz, gülüyoruz, çalıyoruz. Derken “Evet şimdi, kendi şarkımız.” dedik ve kendi duygusal şarkımızı çaldık. Hem biz üzüldük, hem eğlenenler hüzünle oturdu yerlerine. O gün “Ulan biz neşeli insanlarız, bu ne biçim şarkı.” diyerek kendi şarkımızdan soğumuştuk.
Mizah tespitleriyle dolu şarkılarımız var. Biz de gülen, güldüren insanlarız; fakat bu ciddiyetsizlik ile karıştırılmamalı. Bu toplumda kara mizah var, ağlanacak halimize güle güle mizahı öğrendik biz. Kökünü unutmak, topluma duyarsız kalmak bize yakışmaz. Bu sebeple pek tabii muhalif şarkı da yazarız, isyan marşı da besteleriz. Sadece “Eğleniyor çocuklar.” diye görünmek istemiyoruz.
GazeteBilkent: Mizah demişken şarkılarınızda Umut Sarıkaya etkisini görüyoruz hatta Nefret Söylemi’nin albümdeki açıklamasında ‘’Bu şarkı ekşi sözlük, Turgut Uyar ve Umut Sarıkaya okurken ortaya çıktı.’’ yazıyor. Peki nedir sizi bu kadar etkileyen? Başka kimler var ? Facebook hesabınızın etkilendikleri kısmında yazan Hamburger dışında tabii?
Lisede Leman, Kemik, Lombak, üniversitede Penguen, Uykusuz, OT dergilerini her hafta aralıksız okurdum. Ekşi Sözlük’te de yıllardır yazmaktayım. Kişiliğime etkileri yadsınamaz. Artık sosyal medya sayesinde neden besleneceğini şaşırıyorsun. Saçma sapan bir caps’e çok gülüp, sokak röportajı izleyip sosyolog kesilebiliyorsun. Tabii ki, sadece etki alanımız mizah ve internet mecrası değil. Dünya klasiklerini ve ‘Imdb top 250’yi adım adım sindiriyorum. Hedefim hepsini tamamlamak. Şarkı yazmadan evvel atasözleri, deyimler sözlüğü okuyorum ve mümkünse sokakta müzik dinlememeye çalışıyorum. Zira, birçok şarkı sözünü sokaktan duydum.
GazeteBilkent: Periyodik tablonun sağında, alternatif müziğin popüler olmayan kısmındasınız. Albümleriniz de ‘’tüm internetlerde’’. Müziğin piyasası hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ana akım piyasa bizi popüler bulmuyor. Alternatif akım ise, bizi yeterince popüler görüyor. Kararsızlık ekseninin arafında sıkıştık, kaldık. Sanırım ait olduğumuz yerdeyiz şu an. Kuralları olmayan, bir tercih yapmamız gereken bir yer. Konforlu diye biz de keyfimize bakıyoruz. Piyasanın hali bizden daha kararsız.
GazeteBilkent: Harun Tekin’le çok güzel bir düet yaptınız, belki biraz beklenmedik bir fırsattı ama ufukta var mı bu tarz ortak çalışmalar; bu sefer beklenen, düşlenen, planlanan?
Planlı bir birliktelik görünmüyor henüz. Harun Tekin’deki gibi, ansızın gelişirse neden olmasın. Biraz şarkılar karar veriyor.
GazeteBilkent: Merak ediyorum, şu Ağustos Gökleri’nde de gördüğümüz; kendi tasarımınız olan atkıydı, bereydi, penaydı gibi şeyleri bizim satın alabileceğimiz bir yer var mı acaba?
Bu konuda üretimimiz bol evet; ama satış konusunda sağlıklı bir altyapı hazırlamaya çalışıyoruz. Daha önceden “beni kafana takma” şapkalarımızı 300 kişiye ulaştırdık. Bizzat kargoyu ben yaptım hatta. Ama şu an buna ayıracak zamanı bulamıyorum. Satışı da, yakın zamanda kendi sitemizden yapma projesi var. Dinleyenler biraz daha sabırlı olurlarsa, en kısa zamanda çeşitli ‘YÖKŞ’ ürünlerine kavuşabilecekler.
GazeteBilkent: İstanbul’da bu ay içinde bol bol konseriniz var ama, biz sizi bir daha ne zaman Ankara’da görebiliriz? Bu kadar muhabbetin ardından, çoğu kişinin YÖKŞ damarının kabaracağını ve dört gözle sizi bekleyeceğini düşünüyorum, ben dahil.
Ankara’ya 4. gelişimiz olacak, biz de heyecanla bekliyoruz. Şubat sonu, Mart başı için görüşüyoruz.
Bize vaktini ayırıp verdiği güzel cevaplar için YÖKŞ Belediyesi’nden Sayın Erdem Topsakal’a ve diğer üyeler Ayhan Akbaş, Ramazan Kırdım, Boğaç Soydemir, Çağrı Özer’e; ayrıca bu röportaj için destek veren Can Şener’e çok teşekkür ederiz. Önümüzdeki seçimlerde yolunuz açık olsun, müziğiniz hiç susmasın.
Not: Yok Öyle Kararlı Şeyler‘in yakın tarihlerdeki konserleri şu şekilde:
16 Ocak- Mask Live
23 Ocak- Mojo
24 Ocak- Sömestr Fest
30 Ocak- Bronx Pi
Pingback: RÖPORTAJ: ‘YOK ÖYLE KARARLI ŞEYLER’! – Postorıon