… 20 Eylül 2009

Sen sanıyor musun ki şimdi alıp ceketini çıkıp gittiğin bu dünya

Senin kadar kolay unutacak varlığını?

 

Unutuyorsun bak, kaç kere üzdün beni,

Önce dışarıya çıkarken kaşkolunu unutmuştun belki,

Ben, bambaşka bir şehirde bir rüzgârın türküsüyle ürperirken,

Gözlerime kaçmıştı özlemin,

Üşümüştüm…

Biliyordum, sen de üşürdün hep biz yokken.

Biz, tatilden tatile gelebilirdik senin yanına,

Sarı yapraklar karın altında kaybolduğunda on beş gün,

Ya da güneş onları yeşil bir taç gibi ağaçların başına yeniden taktığında iki aylığına,

Okşardın sen nazlı torunun gece siyahı saçlarını tel tel okşardın,

Sahi, böyle çekip gitmeden önce, incitmekten mi korkardın beni?

Simsiyah gözlerimin içindeki onca rengi, bir sen görürdün sanki…

Şimdi sen her gece onca rengin üzerine renksiz bir gözyaşı damlasıyla basa basa gidiyorsun rüyalarımdan…

Dönmüyorsun dede, dönmüyorsun…

Korkarım bu son gidişinde evin yolunu unuttun.

Ama anneannem sana çok kızıyor, haberin olsun.

 

Ne diyorduk… Hani birkaç kilometre kadar uzaktaydık ya hep biz,

Hani, mektup yazsak gidene kadar insan ölürdü ya o dünyanın diğer ucu şehrinde,

Bilmiyordun sen işte, kelimeler biriktiriyordum ben hep sana yokluğumuzdan,

Okuyup yazmayı o küçücük parmaklarıma niçin öğrettim sanıyorsun?

Sana sorsan özlenen, anneannemin sözlüğünde hayırsız,

Babamın sigarasında gurbetçi, annemin gözlerindeki o aziz çizgiyi görsen hasretti bizim bu dünyadaki aidiyetimiz.

Sen sabırlı adamdın, ben sana okuyamayacağın kim bilir kaç mektup yazdım,

Beni beklemeyi unuttun mu dede?

 

Dede…

Unuttuğun bir değil, beş değil,

Dünyanın o en uzağı, gurbetin en afilisi bizimkiydi ya hani,

Sen bir bayram sabahı, bizden de uzağa, öyle apar topar nereye gittin?

Gittin gitmesine de bak,

Belki özlersin diye söylüyorum,

Özler de dönersin diye belki bir sabah gün doğarken gittiğin yoldan,

Karşımdaki bu simsiyah çerçevede gençliğini,

İstanbul’da annene yazdığın mektubunu unutmuşsun.

Mustafa Bey’in bin bir zahmetle aldığın deniz gözlü küçük kızında yüreğini unutmuşsun,

Yedi kızının, yedisi birbirinden güzel, gül yüzlerindeki gülüşe kıyamazdın ya hani sevmeye,

Şimdi gözlerindeki o bitmek bilmeyen gurbet yağmurlarında adını unutmuşsun.

Hem sonra… Gülüşünü de unutmuşsun sabah çayının dudak payında.

Şarkılarını unutmuşsun bir öğle vakti usulca mırıldandığın o misafir odasında.

Şiirlerini unutmuşsun anneannemin saçlarında,

Şiirler mavi siyah, şiirler, anneannemin gözlerinin üzerinde şimdi toprak toprak,

Saçlarımı unutmuşsun dede, gözlerimi unutmuşsun, renklerim sende kalmış, yıllar var ki okumadın sen mektuplarımı,

Yazmaktan ağrıyan şu küçücük parmaklarımı unutmuşsun.

 

Dede…

Sen sanıyor musun ki şimdi alıp ceketini çıkıp gittiğin bu dünya

Senin kadar kolay unutacak varlığını?

Leave a Reply