Kanye West, onu hiç dinlememiş kişilerin bile az çok fikir sahibi olduğu bir isim. Son albümü “The Life of Pablo” geçen haftalarda çıktı. Gerek medyadaki konumuyla gerek yaptığı evlilik ile gerekse son dönemde sosyal medyadaki aktifliğiyle onu tanıyanların sayısı azımsanmayacak kadar çok. Özellikle albümün çıkmasına yakın Şubat ayı boyunca Twitter’ı yaktı geçti diyebiliriz. Ancak onu şarkılarıyla ve kaliteli albümleriyle tanıyan benim gibiler için onun bu tuhaf hareketlerini açıklaması gerçekten çok zor. Bu nedenle medyatik kişiliğini şimdilik bir kenara bırakıp müzikal kimliğini ele almak gerekiyor. Albümün adı bir Pablo’ya atıfta bulunuyor. İyi de hangisi? Picasso mu Escobar mı?
Albümün genel olarak Kanye’nin bütün eski albümlerinden bir parça taşıdığı kolaylıkla söylenebilir. İlk akla gelense bir önceki albümü “Yeezus” tabi ki, kişisel olarak çok beğendiğim “Yeezus”la benzer taraflar taşıyor taşımasına ancak albüm onun kadar “farklı” değil. Bu sıkı “Eski Kanyeciler” için olumlu gibi gözükse de benim gibi Kanye’den yenilik bekleyenler için pek de öyle değil. Daha önceden dinlediğimiz harika albümü “My Beautiful Dark Twisted Fantasy”den ve “808’s & Heartbreak”’ten önceki albümlerinden senfonik ögeler barındırırken, Yeezus’un endüstriyel ve minimalist havasını da taşıyor.
Daha önceki albümlerinin bir karışımı, Kanye’nin daha önce çok daha iyi yaptığı şeylerin biraz daha vasat, biraz daha kaotik ön gösterimi gibi bu albüm. Öte yandan, ortaya çıkan bu ürünün standartların yine de üstünde olduğunu belirtmem gerekir. Dahası, prodüksiyon açısından zirveyi zorlayan bir albüm. Gerek sample kullanımıyla gerekse albümdeki konuklarla “The Life of Pablo”nun yapımında bir “bilinçli özensizlik” açıkça fark ediliyor. Bu, yapıtı tam olarak keskin hatlarla mükemmelleştirmeden, belli başlı özensizlikleri son üründe sunmak anlamına geliyor. Bu maksatlı özensizlik albümün genel havası haline gelmiş adeta. Albümün ne genel bir konsepti var ne de bir çizgisi. Kanye West’in şimdiye kadarki albümlerinde belli başlı bir tema; şarkılarda hem sample kullanımı hem de sözel anlamda bir geçişlilik olurdu. Söz konusu albüm “The Life of Pablo” ise şarkıların herhangi bir temada birleşmediği, kavramların şarkıdan şarkıya atlamadığı, “amaçsız” bir kolaj halinde sunulmuş.
Şarkılara gelecek olursak;
Açılış parçası “Ultraligth Beam” gerçekten çok başarılı bir parça. Hristiyan “gospel”lerinden ilham alınarak yapıldığı çok belli. Neredeyse dini bir şarkı denebilir. Kiliselerde çalınmaya uygun. Şaka bir yana, şarkı gerçekten bir geniş görüşlülük sunuyor dinleyiciye, bu da yaylıların, kilise korosu vokallerinin kullanımıyla sağlanmış. Chance The Rapper’ın katkısı şarkıya çok büyük olmuş. Sözleriyle de dolu dolu bir şarkı.
“Father Stretch My Hands Part 1” ve “Pt.2” yapım olarak oldukça akılda kalıcı şarkılar. Özellikle “Pt.2“daki yakalayıcılık albümde tek. Ancak insan keşke biraz daha uzun olsalarmış diyor. “30 hours” “No More Parties in LA” ile birlikte biraz demo-vari parçalar olarak kalıyor.
“Wolves” ve “FML” sırasıyla annesine ve eşine yazılmış şarkılar. Prodüksiyon açısından çok kaliteli ve Kanye’den beklediğim ölçüde yenilikçiler. “Real Friends”de aynı şekilde etrafındakiler hakkında daha genelden bahseden bir parça, benzer sesler ve vurmalılar kullanılmış. Hayatından kesitleri Kanye West, bazen oldukça dürüst, bazense abartıya kaçarak anlatmış. Young Thug’ın konuk olduğu “Highlights”ta buna bir örnek; güzel, nakaratıyla ağza takılan bir parça.
Parçalardan en farklısı diyebileceğim “Fade” güzel bir house sample’ı üzerine kurulu konuk vokallerin ön plana çıktığı eğlenceli bir şarkı. Deneysel tadıyla “Yeezus”takileri andırıyor. Fakat onlar kadar karanlık değil.
Geri kalan şarkılar ise akıllarda pek de yer edinmeyecek boş sözlerle dolu şarkılar. Tekrar etmek gerekirse kesinlikle kötü değiller, ama derinlik olarak eski albümleri mumla aratacak kadar boşlar. Şarkı listesinden sizin seçmeyeceğiniz, ama “karıştır” diyince karşınıza gelirse de değiştirmeyeceğiniz parçalar.
Albümün sadece müzik dinleme uygulaması “Tidal” üzerinden abone olunarak dinlenebilecek ve başka hiçbir platformda yok. Bunu “Tidal”a abone olmayan ve hâlihazırda olmayı da düşünmeyen bir dinleyici olarak yadırgadığımı, hatta bu durumun dinleyicilere karşı bir saygısızlık olarak değerlendirdiğimi belirtmeliyim. Öte yandan, Kanye’nin yeni bir pazarlama yöntemi uygulamasını da anlayışla karşılıyorum. Ayrıca albüme ulaşmanın pek çok “farklı” yolu olduğunu da biliyorum. Lakin, sanatçıların müzik dinleme/indirme uygulamalarını takım tutar gibi tutmaları veya sadece birine sadık kalarak dinleyicileri zor duruma sokmalarının pek de başarılı olduğunu düşünmüyorum. Umarım Kanye bu anlamda başka sanatçılar için yol gösterici olmaz.
Son olarak açılışta sorduğum sorunun cevabı benim için çok basit. Onu müzik dışındaki kişiliğiyle ve medyadaki haliyle itici, egosu kabarık bir kötü adam, uyuşturucu kralı Pablo Escobar olarak görenler olabilir. Fakat Kanye, yeni yollar, yeni biçimler yaratarak oyunun kurallarını kökten değiştiren, çığır açan ve peşinden bir akım bırakarak sanata dair yeni bir bakış açısı kazandıran bir Pablo Picasso hala. Albümü, Kanye severler her halükarda dinleyecektir. Normalde dinleyemeyenlere de başka bir albümden başlamalarını bu işin açıkça onu en iyi albümü olmadığını söylemem gerekir. Sonuçta, piyasaya göre hala başarılı ama Kanye standartlarına göre biraz kopuk ve karmaşık bir albüm var karşımızda.