Not: Yazımı, eklediğim müzik eşliğinde okumanızı tavsiye ederim (sayfanın sonuna bakınız). Dosyanın ilk yazısı “Fantastik/Psikolojik Gerilim”i linkten okuyabilirsiniz.
“Bazı insanlar para gibi mantıklı şeyler aramazlar. Onları satın almak, korkutmak, onlarla anlaşmak ya da pazarlık etmek mümkün değildir. Bazı insanlar dünyanın yanıp kül olduğunu görmek isterler sadece.”
-Alfred/ The Dark Knight (Kara Şövalye)
Bir sinema filminin seyircinin kalbine dokunmasını sağlayan en önemli unsurların belki de başı çekeni ana karakterdir. Tarih boyunca tüm filmlerde başrolün gücü, filmin kaderini belirlemekte önemli bir role sahip olmuştur. Eğer karakterler seyirciyle iletişim kurup, gerçekliklerini ispat etmeyi başarabilirlerse filmin başarısı şüphesiz şekilde artmış olur. Özellikle gerilim türünde hem karakter hem de karakteri canlandıran oyuncunun performansı ayrılmaz bir bütünlük içinde olduğu takdirde film zenginleşmektedir. “Gerilim Filmleri Dosyası: Fantastik/Psikolojik Gerilim” yazımda bahsettiğim lezzetli kurguların ardından bu yazımda; gerilim türünün en kült unsurları olan psikopat-sosyopat başrollere değineceğim. Kronolojik olarak inceleyeceğim beş karakter arasından eleme yapamadığım için hepsi hakkında spesifik bilgiler vermekle birlikte; ikonik hale gelmiş bu beş ismin bazı ortak noktalarının da altını çizeceğim. Aslında yer verebileceğim daha fazla karakter olduğunu düşünmeme rağmen; en kültleşmiş olanları seçmeyi tercih ettim. İnceleyeceğim karakterleri Norman Bates, Alex DeLarge, Jack Torrance, Hannibal Lecter ve Joker olarak sıralayabilirim. Birbirinden bağımsız gözüken bu karakterlerin ortak noktaları olan temel ögenin, gerilim türü sinema tarihinde bıraktıkları izlerin derinliği olduğunu söyleyebilirim.
Öncelikle psikopat ve sosyopat karakterlerin özelliklerini özümsemek, film akışı sırasında aklımızda belirecek soru işaretlerinin hafifletilmesinde önemli rol oynayacaktır. Psikopatları normal insanlardan ayrılan temel özellik, kelimelere yükledikleri anlamların farklılığıdır. Örneğin “ölüm” kelimesinin normal bir insan için duygusal bir çağrışımı varken; bir psikopat için çok sıradan bir kelime olarak algılanacak ve kişiye hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Ayrıca bir psikopat cinayeti suç olgusu içinde değerlendirecek mekanizmadan yoksun olduğundan öldürmenin oldukça normal bir eylem olduğunu savunabilir. Sosyopatlık ise “Çocukluk veya ilk ergenlik çağında başlayıp yetişkinlik çağında da devam eden, diğer insanların hakları ile ilgili sürekli bir umursamazlık ve ihlal” şeklinde tanımlanabilir. Psikopati, sosyopatiye göre daha ağır bir bozukluk olup, sosyopatide görülen semptomlara ek olarak özellikle ahlaka aykırı davranışlar ortaya çıkmasına neden olabilir.
Norman Bates- Psycho (Sapık)/ 1960
Gerilim türünün en önemli kült filmleri arasında olmayı fazlasıyla hak eden, Alfred Hitchcock’un en önemli eserleri arasında yer alan “Psycho“nun kahramanı Norman Bates psikopatlık kavramına giriş niteliği taşıyor. Senaryo, gerçek bir katilden esinlenerek oluşturulduğu için dehşet seviyesi üst bir noktaya ulaşıyor. Norman’ın psikopat bir karakter olduğunu algılamamız için olay zinciri içinde kaybolmamamız gerekiyor. Farklı insanların müdahaleleri sonucu tetiklenen, Norman’ın bölünmüş kişiliğinin gizemleri, ancak akış içinde değerlendirildiğinde ve ipuçları dikkate alındığında açığa çıkıyor. Oldukça normal bir insan profili çizen karakter ilk olarak; insanlara karşı çekingenliği ve kapalı tutumu ile kendi halinde yaşayan genç bir adam izlenimini bırakıyor. Benim düşünceme göre psikopat karakterleri saptamada ve analiz etmede en önemli faktörlerin başında beden dilinin inceliklerini fark edebilmek geliyor. Keskin ve çoğu zaman sabitlenen bakışlar, endişeli tutum ya da aksi olan anormal derecedeki sakinlik ve suçluluk duygusu eksiklikliğinden kaynaklanan duygusal boşluk Norman’ın hareketlerinde de kendini ele veriyor. Özellikle yapım yılı göz önüne alındığında, Anthony Perkins‘in başarılı yorumuyla Norman Bates karakteri psikopat karakterler arasında önemli bir yer edinmeyi başarıyor.
Alex DeLarge- Clockwork Orange (Otomatik Portakal)/ 1971
Sanayileşmenin ardından Britanya’da meydana gelen ahlaki yozlaşmanın toplum üzerindeki etkilerini en çarpıcı şekilde yansıtan distopya çalışması “Clockwork Orange“ın kahramanı Alex, saf kötülükten beslenen psikopat bir genç adam profili çiziyor. Genel olarak Alex’in çatışması insan doğasının özü ve toplumsal değerlerin çarpışması sonucu meydana geliyor. Değişen dünya düzenine ayak uydurmak temel alınmak istense de gerçek kötülükten güç alan Alex, iç mücadelesi sonucu düzenin başına gelebilecek en korkunç felaketleri yaşatmakta mihenk taşı konumunda yer alıyor. Film boyunca hem anlatıcı hem de anti-kahraman rollerini üstlenen DeLarge, genç çetesinin ilahı olarak seyirciye yansıtılıyor. Stanley Kubrick yapımı Clockwork Orange, Alex’in içsel dünyasından yola çıkarak insanın kötülüğü seçme hakkından yoksun kalması sonucu iyi olmak zorunda kalıp kalmayacağını sorguluyor. Sosyopat özellikler taşıyan Alex’in klasik müziğe, özellikle de Ludwig van Beethoven’a olan sevgisi dikkat çekiyor. Sonraki karakterlerimiz de de değineceğim üzere, psikopat ya da sosyopat özelliklere sahip karakterlerin klasik müziğe düşkünlükleri birkaç filmde dikkatimi oldukça çekti.
Jack Torrance- The Shining (Cinnet)/ 1980
Stanley Kubrick‘in diğer bir psikopat karakteri olan Jack, psikopat karakterler arasında alkole bağımlılığına karşı mücadele ederken yeni bir hayata başlamak isteyen fakat; karanlığa daha da saplanmak zorunda kalan ılımlı bir karakter aslında. Psikolojik problemlerinin filmde seyirci tarafından yer yer fark edilmesi dışında Jack, kendi gerçekliği içinde yaşadığının farkında olmayan bir başrol. Film boyunca karakterin ruh halinin nasıl evrildiğine şahit olurken psikopatlık derecesinin artması gerilim seviyesini de üst basamaklara taşıyor. Stephen King‘in kitabından uyarlanan karakter, filmin başında oldukça masum bir adam sınırları içindeyken bile büyük ihtimalle Jack Nicholson‘ın ürpertici hali ve oyunculuğu ile hafif dehşet pırıltıları saçmaya başlıyor. Şizofrenik diyaloglar yaşanan sahnelerde Jack’in tutarsız ruh halleri psikopatlığın insan üzerindeki güçlü izlerini izleyenlere oldukça başarılı şekilde aktarıyor. Masumiyet ve suçu ayırt etme yeteneğini kaybeden Jack, Nicholson’ın mükemmel yorumuyla psikopat katiller listesinde derin bir iz bırakıyor.
Hannibal Lecter- The Silence of the Lambs (Kuzuların Sessizliği)/ 1991
Hannibal karakteri yüzden fazla cinayet işlediği düşünülen ve döneminin en yaşlı seri katili unvanını almış Albert Fish‘ten esinlenerek oluşturulmuş. Hannibal’ı alanında oldukça başarılı zeki bir psikiyatrist olması, zekasını yüksek bir kültür seviyesiyle harmanlaması ve sofistike duruşunun yanında, onu diğer psikopatlardan ayıran en önemli özelliği yamyam oluşu diyebilirim. İşlediği cinayetlerin yanı sıra etik yoksunluğu açısından diğer psikopatlardan bir üst seviyeye geçen Hannibal karakterine saygım, Anthony Hopkins‘in mükemmel yorumuna ek olarak Mads Mikkelsen‘ın olağanüstü adaptasyonu ile daha da arttı. Hannibal karakterinin hiç değişmeyen yegane özelliği özel yaşamında olduğu gibi işlediği cinayetlerde de asla sofistike dokunuşunu bozmaması diyebilirim. Norman Bates’in kimi endişeli hallerinin aksine, Hannibal olağanüstü bir soğukkanlılığa sahip olmasının avantajlarını kullanıyor. Aynı zamanda gelişmiş tıp bilgisi ve zekası kimliğinin uzun süre gizli kalmasını sağlıyor. İşlediği kusursuza yakın cinayetler ve kaçış hikayesi karaktere gerçekten saygı duymanızı sağlıyor. Diğer karakterlerden farklı olarak Lecter, “katıksız psikopat” olarak adlandırılıyor. Alex DeLarge’ın Beethoven aşkının bir benzeri olan klasik müzik tutkusunu Hannibal’da da görüyoruz. Özellikle en dehşet dolu sahneler sonrasında sıradan bir olay olmuşçasına sakin bir ruh hali içinde akşam yemeğinde karşımıza çıkan Dr. Lecter, günün stresini klasik müzikle atarcasına huzur dolu şekilde göze çarpıyor.
Joker- The Dark Knight (Kara Şövalye)/ 2008
Ben kaosun elçisiyim. Kaos adildir.
Joker, ilk olarak çizgi roman karakteri olarak oluşturuluyor fakat sonrasında popülaritesi giderek artıyor. Joker, bahsettiğim karakterler arasında en spontane şekilde hareket eden ve toplum kuralları da dahil olmak üzere tüm kuralları tamamıyla reddeden psikopat olma özelliklerini taşıyor. Ayrıca diğer karakterlerden ayrılan bir diğer yönü ise olumlu özelliklere sahip spesifik bir düşmana sahip olması diyebilirim. Joker, kişisel intikamlar için topluma doğrudan zarar verme potansiyeline sahip ve hiçbir ahlaki değere sahip olmayan bir karakter. Animasyon film versiyonu olan “Batman: Killing Joke” (Batman: Öldüren Şaka) filmiyle birlikte Joker’in önceki hayatına ait birçok karanlık nokta aydınlatılıyor. Batman yüzünden hastalıklı ve histerik gülümsemesini suratından asla eksik etmeyecek karaktere dönüşen eski ve başarısız komedyen Joker, hayatını intikam ve eğlence üzerine kuran bir psikopat. Ayrıca Joker üstün manipülasyon yeteneği ile de saf iyiliği kötülüğe evrimleştirmeyi başarıyor. Joker’i yorumlayan isimler arasında Jack Nicholson‘a saygı duruşunda bulunmakla birlikte Heath Ledger‘ın efsanevi performansına değinmeden geçemeyeceğim. Joker karakteri için büyük bir özveride bulunup oldukça sıra dışı bir psikopat profili çizen Ledger’a yönetmen Christopher Nolan; Clockwork Orange filmini art arda izlemesini, Francis Bacon’un resimlerini incelemesini ve metal müzik dinlemesini tavsiye etmiş. Ekspresyonist akımın temsilcisi Bacon’ın eserlerinde doğa yerine iç dünyanın ve duyguların ön plana çıkarılması Joker karakterinin evrilmesinde önemli bir yere sahip olmalı. Araştırmalarım sırasında, karakterle bütünleştikten sonra oldukça sıkıntılı günler geçiren Ledger’ın, rolün çok ağır olması nedeniyle Joker olma teklifini reddetmesi yönünde Jack Nicholson’dan bir uyarı bile aldığına dair haberlere rastladım.
Özellikle son zamanlarda “Suicide Squad: Gerçek Kötüler” filminin vizyona girmesi ve Jared Leto‘nun yeni Joker yorumuna ek olarak Harley Quinn‘in de Joker’e eşlik etmesiyle birlikte psikopat karakterin popülaritesi yükselişe geçti. Joker’in diğer karakterlerden çok daha fazla benimsenmesi ve sempatik bulunmasının en önemli nedeninin kural tanımazlığı olduğunu düşünüyorum. Her insanın içinde az da olsa düzene karşı çıkmak, belki de bir kaos oluşturmak isteği vardır. Joker, plansız hareketleri, durdurulamaz enerjisi ve yaratıcılığını saf kötülük için kullanmasına rağmen belki de iyiliklerimiz içindeki kötülüğe dokunabildiği için farklı bir yere sahiptir.
Farklı oyuncular tarafından yorumlanmalarına rağmen klasikleşmiş özelliklere sahip, amaçları; mutlu olmak, kendilerince dünya düzenini iyileştirmeyi sağlamak ya da topluma tamamen meydan okumayı benimsemek olan farklı psikopat özelliklere sahip beş farklı karaktere değindim. Her biri kendilerine özgü özelliklere sahip olsalar da aslında ortak noktalarda buluşulan bazı noktalar tespit ettim. Sinema tarihinin gerilim türünde hemen hemen en çok tanınan psikopat ve sosyopat karakterlerine ve özellikle karakterlerle bütünleşerek farklı lezzetler ortaya çıkarmayı başarabilmiş usta oyunculara saygı duruşunda bulunuyorum. Sinema evreninin farklı boyutlarında görüşmek üzere…
KAYNAKÇA
FİLM- Başvuru Kitapları, NTV yayınları
https://tr.wikipedia.org/wiki/Antisosyal_ki%C5%9Filik_bozuklu%C4%9Fu
https://onedio.com/haber/hayat-verdigi-joker-karakteri-ile-hafizalara-kazinan-heath-ledger-ile-alakali-bilmediginiz-13-gercek-760761
Fotoğraflar
https://tr.pinterest.com/pin/174655291778897699/
https://www.filmmuseum.at/jart/prj3/filmmuseum/main.jart?j-j-url=/kinoprogramm/produktion&veranstaltungen_id=1478855313154&ss1=y
http://www.imdb.com/character/ch0003320/mediaviewer/rm3212515328
https://tr.pinterest.com/pin/260716265902271836/
https://howcreativeswork.com/2014/04/06/francis-bacon-the-man-behind-the-worlds-most-expensive-work-of-art/