Beyin, insanoğlunun bildiği kadarıyla, bir dizi kimyasal ve fiziksel olayla insanın tüm düşünsel ve davranışsal mekanizmasını sağlayan bir organ. Beyinin farklı kısımlarında tutulduğu tahmin edilen hafıza, kas ve sinir sistemi mekanizmaları tıp bilimi tarafından belirlenmiş olsa bile hâlâ beyin dediğimiz organla ilgili bilmediğimiz tonlarca şey var. Söz konusu organ, insan organizmasını bir hayvandan ayırıp, kişi dediğimiz varoluşun ortaya çıkmasını sağlayan şey. Aynı zamanda beyne, vücudumuza, dünyaya ve evrene karşı tüm duyarlılıkları, merakları ve araştırmaları bu organ sayesinde geliştirdik. Kendi kendimize sistemler ürettik ve mesafeleri yok ettik. Peki, bu sınırlı alanda sınırsız kapasiteleri sağlayan beynin, kişiliği geliştirdiği yaşam düzeni içinde, aynı kişiliğin içine yığılamayacak kadar farklı kişilik özellikleri yeşerseydi? O zaman beyin ne yapardı?
Tek yumurta ikizlerinin oluşumunun normal bir bebek oluşumundan yalnızca ve tek bir farkı vardır. Henüz kök hücre halinde olan embriyonun, yaşadığı ilk bölünmenin ardından oluşan iki hücrenin tek bir organizmaya ait kalması yerine, ayrışmasıyla oluşur ikizler. Ya beyin de oluşturduğu yeni kişilik özelliğini eski kişiliğin içine katmak yerine, yeni bir kişilik oluşturmaya başlasaydı?
Çoklu kişilik bozukluğu adı verilen hastalık, tam olarak da bunun mümkün olduğunu ortaya koyuyor. Dünya üzerinde ünlüsünden ünsüzüne, içinde yalnızca iki kişi bulunduran hastalardan, içinde yirmi dört farklı kişiyi birden bulunduranlara kadar geniş bir hasta zincirine sahip bu hastalığın araştırılması devam ediliyor. Ancak bilinmeyen her şey insanoğlu için korkutucu ve inkâra açıktır. Dissociative Identity, yani çoklu kişilik bozukluğu, sebebi tam olarak saptanamamış ve henüz bilimsel olarak açıklanamamış bir hastalık olduğu için bilinmez ve korkutucu olarak görülmekte ve bu durum insanların büyük bir bölümü tarafından inkâr edilmekte. Bir grup insan, bunun psikolojik bir hastalık olduğunu öne sürüyor ve bir beyni kullanan, bir bedene sıkışıp kalmış farklı kişilerin varlığını kabul etmektense, psikolojik olarak hastalık yaşayan kişinin sorunlardan kaçmak için farklı insanlar gibi davrandığını iddia ederek çoklu kişilik bozukluğunu kabul etmiyor.
“Split” ile ilgili daha önce yayınladığımız “Parçalanmış: Yirmi Dört Kişi, Bir Adam” yazısını okumak için tıklayınız.
Split, yani Türkçe adıyla Parçalanmış, başrolünü James McAvoy’un üstlendiği ve beyaz perde üzerinde aynı beden içinde yedi farklı kişiye hayat vermesiyle seyirciyle buluşmuş bir başyapıt. McAvoy’un hayat verdiği karakter, Kevin, bedenini hayatı boyunca yaşadığı travmalar yüzünden ortaya çıkmış, beyin bölünmesiyle ürettiği ve birlikte aynı bedenin içinde yaşamak zorunda kaldığı yirmi üç farklı kişiliğe, kişiye daha sahip olan bir karakter. Kevin her birinin birbirinden farklı bakışı, duruşu, fikri, yaşı, fiziksel gücü ve hatta hastalığı olan birbirinden farklı yirmi üç karakterle aynı bedeni paylaşırken, biz bu karakterlerin yalnızca yedi tanesini görebilme imkanı bulabilsek de, her birinin fikri ve arzusunu duyumsayabiliyoruz. Bir bedenin içinde yirmi dört kişisiniz ve insanlar sizin varlığınızı inkâr ediyorlar. Çünkü açıklayamıyorlar, çünkü açıklayamadıkları ve anlayamadıkları şeylerden korkuyorlar. Çünkü bunu açıklamanın bir yolunu bulana kadar bunu kabul etmek demek, onlar için kontrol edemedikleri bir şeyi kabul etmek demek. Ancak onların, bir odanın içinde, bir masanın etrafında ışığı elden ele dolaştıran yirmi üç kişinin, bunu kabullenmeye niyeti yok.
Film, hem az bilinen bir hastalığa derinliklerine kadar değiniyor, hem de tüm psikolojik problemlerin derinliklerinde yatan “birey olarak kabul edilememe” durumunun insana yaptırabileceklerini görselleştiriyor. Film, Kevin’ın bedeninde ve travmalarından biriyle ortaya çıkmış karakterlerden biri olan Denise’in bu amaçla iki kızı kaçırmak isterken, üç kızı kaçırış öyküsüyle başlıyor. Ve izleyiciyi karanlık, kirli ve bakımsız odalarda bir bedenin içinde farklı bakışlarıyla, duruşlarıyla, kelimeleriyle 7 farklı karakteri tanıma imkanı veriyor.
Bazı filmler vardır, bir kez izlemek yetmez bilirsiniz. Bu film, o filmlerdendi. Tekrar izlemeye gittim ve çıktıktan sonra da DVD’sini alıp arşivlemeyi düşünüyorum diyebileceğim bir filmdi, öyle dedirtecek bir filmdi. İlk izleyişinizde tüm karakterleri ve huylarını yavaş yavaş öğrenirken, ikinci ve üçüncü defa izlediğinizde kaçırdığınız, karıştırdığınız ve hatta doğruluğundan emin olduğunuz şeyler konusunda nasıl da yanıltıldığınızı fark edeceksiniz. İlk izlediğinizde anlayamadığınız o karakteri en ufacık mimiğinden tanıyacaksınız. Tekrar tekrar izledikçe kaçırdığınız her küçük ayrıntıyı yakalayacağınız, efsane olmuş filmler listesine girebilecek bir film Split. Bu seneki Oscar törenini yakalayamasa da, seyirlik keyfiyle öne çıkarak, bir sonraki sene için en iyi erkek oyuncu ödülüne oynuyor.
“Kevin çok zayıf. Onu korumalıyız.”
Not: Filmin sonunda sizi tanıdık bir yüz, esrarengiz bir notla bekliyor. Keyifli seyirler…
Görsel Kaynakları: