Üçüncü anons duyulur.
Oyunumuz başlamak üzeredir.
Lütfen cep telefonlarınızı oyun çıkışında açmayı unutmayın.
Geriye dönüp baktığında… Meraklı gözlem.
Ne yüksekte ne ileride her şey ortada. Çepeçevre sar etrafını, bir çember oluştur. Havada kahkahalar uçuşsun, tipler yansıtsın rolleri ancak o zaman bir daire. Metne ne hacet… Ezber bozan bir oyunun seyri doğacından kaynaklıysa başımızın üstünde yeri vardır pamuktan yapılmış başlığın. Diğer türlü örümcek kafalıysa eğer kafasındaki zehri sarmaya gerek yoktur pamukla.
Baston üç kez yere vurulur.
Sahneye bir teneke fırlatılır. Gürültü.
Elinde süpürgesi, yüzünde beberuhi ifadesi, kaşlarında siyah, yanaklarında ve burnunda kırmızı boya, üzerinde İstanbullu terzilerin diktiği bir tür erkek ceketi olan istanbulin (bir giysi ancak bu kadar güzel adlandırılabilirdi herhâlde) ve başında yırtık fesiyle karşınızda Komik-i Şehir Abdürrezzak Efendi’nin meşhur tiplemesi İbiş. Karaktere can katan ve karakterle nam salan tuluat oyuncusu, geleneksel Türk tiyatrosunun ve orta oyununun sembolü haline gelen “kavuğun” yaratıcısı Kel Hasan Efendi’den başkası değildir.
Rivayet odur ki Darülbedayi yani İstanbul Şehir tiyatrolarının ilk hâli kurulacağı zaman Kel Hasan Efendi’ye, oyuncuların mektepten yetişeceğini ve bu durumda ne yapacağını sormuşlar. Hiç fütur etmeyeceğini söylemiştir. Ne de olsa alaylıdır o, kendini yetiştirmiştir. Sözlerine devam eder, ‘seyirciler mektepten yetişirse halimiz asıl o zaman dumandır.’
Bir bahis oynanır. Günümüzdekine benzer bir şekilde çizgiyi geçen kazanacaktır. Ama bu sefer çizgi oval bir şekil almalıdır. Ramazan aylarında Komikler Müsabakası düzenlenince, tiyatronun önünde toplananlar Kel Hasan Efendi’nin gelmesini beklermiş. Bahislerini kime yatıracaklarını iyi biliyorlarmış. Ne de olsa o, yine her zamanki muzipliğini yaparak seyirciyi tesir altına alacaktır. Hatta Kel Hasan Efendi’nin vefatını bile ‘son şakasını yaptı’ şeklinde düşünenler bile olmuş. Bu sefer güldürmedi.
Kavuk kime geçti?
Kel Hasan Efendi, Kavuk’u İsmail Hakkı Dümbüllü’ye devretti. Kavuk artık aşina olduğumuz adıyla Dümbüllü’nün Kavuğudur.
Oyun başlamadan önce çoğunlukla kadınların şarkı söyleyip dans ettiği gösteriye kanto denmektedir. Kanto tarihi, döneme damga vuran kantocuların adlarıyla anılırmış. Peruz Hanım kendi döneminde Dümbüllü diye bir kanto söyleyip İsmail Hakkı da “Dümbüllü, Dümbüllü, gabarala, mabarala, Dümbüllü” diye bir kısım ekleyince artık Dümbüllü İsmail olarak tanınmaya başlamış, en çok da Nasreddin Hoca karakteri ile gönüllere taht kurmuştur.
İlerleyen yaşlarında bile sahneye çıkmaya devam eden Dümbüllü, her çıktığında oyununa şu sözlerle başlayacaktır:
Yaşımı mezara koymuşlar, kimi der seksen, kimi der doksan. Bunu söyleyenin aklı noksan. Ah ne yapsam, yeniden doğsam, sizler gibi kültürlü, sizler gibi hamiyetli, sizler gibi cana yakın, sizler gibi sanatsever seyirciler huzurunda her vakit bulunsam.
İsmail Dümbüllü, Münir Özkul’un oynadığı Kanlı Nigâr oyununu izledikten sonra kavuğu devretmeye karar vermiştir. Ferhan Şensoy’dan önceki sahibi Münir Özkul olacaktır. Ferhan Şensoy da kavuğu Rasim Öztekin’e devredecektir.
Kavuk bazen tac oldu bazen baret… Asil bir duyguydu oyuncu olmak, geleneği sürdürmek; usta çırak ilişkisi de vardı saygıda kusur edilmeye, sürerliği sağlayan.
Kavuklu espriyi patlattı, Pişekâr ona çanağı tuttu. (Sahne kararır)
dıt dıt
Dünyada mekân ahirette iman ya da tam tersi. Kavuk sallamaya devam mı edeceğiz?
Not: Zihnimde canlanan;
Kaynaklar:
http://sanatlayasam.com/haber_detay.asp?haberID=1332
https://karnaval.com/yasam/ferhan-sensoy-dumbullunun-kavugunu-devrediyor-19-466419-haber
https://ekmekvegul.net/guncel-dosya/sesleri-hala-yankilanan-kadinlar-2-peruz-terzakyan
http://www.posta.com.tr/yasam/yazarhaberdetay/ramazani-guldurenler.htm?articleid=39647