“Gönül kimi severse aşk onda güzeldir,” der Tebrizli Şems. Bugünün dillere pelesenk olmuş “aşk” ifadesinin ifade ettiklerinden ne kadar da uzak bir anlayış… Özellikle son yüzyılda aşk aleminin iç dünyası hiç boşaltılmadığı kadar boşaltıldı, atıl bırakıldı, deniz derya manalarından uzaklaştırıldı. Yine de insanlık devam ettikçe insanoğlu sevmeye devam edecek, yeri gelecek gösteriş içinde sevecek, yeri gelecek bağrı yana yana, içini kemiren bir ağaç misali sevecek. Şiirler yazacak, müzikler besteleyecek aşkından. Çünkü insanlığın kaderinde var aşk.
İyi ki de var. Aşk olmasa edebiyat olmazdı. Çünkü edebiyat demek duygu demek, coşkunluk demek, bazen kızgınlık, bazen kırgınlık demek. Kimi zaman heyecanların zuhur etmesi, kimi zaman da nefretlerin dökülmesi demek. Her durumda bir sevgiden, bir aşktan ya da sevginin ve aşkın yokluğundan tezahür eden bir sanat dalıdır edebiyat. Bu da insanoğlunun tarihteki en önemli kazanımlarından olsa gerek.
Bu kazanımlar insanoğlunun geleceğini belirlemede en etkili araçlardandır esasında. Çünkü bir şiir bir düşünceyi etkiler, bir düşünce bir insanın durduğu noktayı belirler, bir insanın durduğu nokta da yeri gelir insanlığın kaderini etkiler. Bu açıdan edebi kazanımlar ve zamana mal olmuş edebi eserler de insanlığın kaderini etkileyebilecek mahiyettedir. İnsanlığın kaderini etkilemesi ihtimali çok düşük olsa bile bir insanın kaderini etkileme noktasında çok daha tesirli olduğu söylenebilir.
Buradan hareketle, edebiyatta yazılan bir şiirin pek çok şeyi etkileme potansiyeline sahip olduğu ortadadır. Bugünkü konumuz özelinde konuşacak olursak, Sezai Karakoç’un “Mona Roza”sı, o gün Karakoç’un içinde bulunduğu durumu en güzel anlatan eserdir. İnsanlığın kaderini etkileyecek bir eser gözüyle bakılmasa dahi, o gün Karakoç’un hayatını değiştiren bir eser olduğu açıktır. Karakoç’un Mona Roza’sından karşılık alamaması, onu sevgi dünyasına küstürmüş olacak ki hiç evlenmemiştir. Belki de onun aşkı öyle büyüktür ki Mona Roza’sı dahil hiç kimse ondaki aşka yetişememiştir. Ondaki aşkın büyüklüğünü tahmin etmek güç, ancak pek çok edebiyat otoritesi tarafından da kabul edildiği gibi, modern edebiyatımızın en güzel ve en etkili aşk şiirlerinden birisidir Mona Roza. Bunda şiirin ifade ettiklerinin yanı sıra, on dört kıtalık şiirin baş harflerinin “MUAZZEZ AKKAYA’M” kelimelerini oluşturması ve bu akrostişin on yıllar boyunca gizemini koruması etkili olmuştur.
Açma pencereni perdeleri çek
Mona Roza seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla Mona Roza, ben bir deliyim
Açma pencereni perdeleri çek..
Peki kimdir bu Karakoç’un efsanevi Mona Roza’sı? Muazzez Akkaya, Sezai Karakoç ile aynı okulda okumuş ve kendisine karşı Cemal Süreya’nın da boş olmadığı bir isimdir. (Bir yerde aşk varsa Cemal Süreya ismi muhahhak oralarda bir yerlerdedir.) Ancak Karakoç okulda da suskundur, kendi halinde, içine kapanık denebilecek bir gençtir. En azından sevdiğini gidip açıkça söyleyemeyecek kadar içine kapanıktır. Yıllar sonra Muazzez Akkaya ile yapılan röportaj sonrası, o yıllarda Muazzez Akkaya’nın da bu aşktan haberi olduğu ortaya çıkmıştır. Ancak anlaşılan o ki Mona Roza’nın Sezai Karakoç’ta tezahür ettirdiği hisler ve bunun sonucunda ortaya çıkan ve edebiyat tarihimizin efsaneleri arasında yer alan bu şiir, Muazzez Akkaya’nın Sezai Karakoç’a ilgi göstermesi adına kâfi gelmemiştir. Muazzez Akkaya, Karakoç’un aşkını görmezden gelmiş, kendi hayatını yaşamış, mutlu bir evlilik yapmıştır. Bu arada aşkını kalbine gömen Karakoç, kimseyle evlenmemiştir.
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış
Bir gün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Şurası bir gerçek ki, her aşk mutlu sonla bitmiyor. Belki de sevenlerin çoğu sonunda üzülüyor. Hatta öyle sevenler oluyor ki sevdiklerinin kendilerinden haberleri dahi olmuyor. Bir açıdan üzücü olan bu durumlar, kişilerin kendi dünyalarına çekilmeleri ve eşi benzeri görülmeyen edebi eserlere imza atmaları için bir fırsat doğuruyor. Kişiler bu eserleri edebiyat dünyasına katkı yapmak adına meydana getirmese dahi, kazanan edebiyat dünyası ve edebiyat severler oluyor. Bir şiir yazılıyor, ardından bir başkası tarafından besteleniyor, hem edebiyat hem müzik dünyasında uzun yıllar dillerden düşmeyecek eserler meydana geliyor. Edebiyat severler olarak elbette her kişinin sevdiğine kavuşması en büyük arzularımızdandır, ancak dünyanın genel işleyişi açısından da bu maalesef mümkün değil. Bu sebeple üzülenin yanında olmakla birlikte kulaklarımızı ve gönlümüzü doyuran eserler için tüm sevenlere, sevip de yazıya, şiire, müziğe dökenlere teşekkürü bir borç biliyoruz.
Artık inan bana muhacir kızı
Dinle ve kabul et itirafımı
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
Alev alev sardı her tarafımı
Artık inan bana muhacir kızı
Kısacası, çok büyük sevmişsin usta..
Son olarak modern edebiyatımızın en güzel şiirlerinden “Mona Roza”yı buradan okuyabilirsiniz.