Baharın en güzel yaşandığı, ılık yağmurunun bile keyif verdiği, bizi hafiften üşüten, ara ara yüzümüze dokunup saçlarımızı okşayarak geçen rüzgarlarıyla kıpır kıpır, neşe dolu nisan ayını geride bırakmak üzereyiz. Soğuk havalardan pek haz etmeyen insanların umut kaynağıdır bu zamanlar. Ağaçlarını rengarenk çiçeklerle süsleten yaz meyvelerinin müjdecisidir. Yazlık ince kıyafetlerimizi ilk kez giymeye başladığımız taptaze zamanlardır. Dışarıda daha çok vakit geçirmek, yeni yeni etkinliklere katılmak daha çok gülmek daha çok eğlenmektir. Bir de kendine en yakışan bayramıyle taçlandırır güzelliğini nisan ayı; çocuk bayramıyla.
Çocuk gibidir nisan ayı, taptaze, masum, bazen yağmurlu, çoğunlukla güneşli, bol gülüşlü, rengarenk ve zevkli. Hızlıca bitip gitmesi de bundan belki de, çocukluk gibi bir de bakmışsın seneler olmuş. Yaşın bir elin parmaklarını çoktan geçmiş, oyuncak bebeğin artık seninle konuşmuyor, akşama kadar seninle oradan oraya koşturan topun hareketsiz kalmış. Günlük uğraşlar almış başını gitmiş artık öyle küçük şeylerle mutlu hissedemez olmuşsun.
Çevremizde artık içindeki çocuğun elinden tutup yoluna hayallerinden ve masallarından asla vazgeçmeden devam eden çok az insan kaldı. Bu insanlarla yolumuzun çakışması, tanışmamız da zorlaştı haliyle. Ama iyi ki sinema var dediğim diğer bir konu da budur işte. Dünyanın veya kurgusal mekanların bambaşka yerlerinde bambaşka insanlarını tanıma fırsatı verdiği için iyi ki de var. 23 Nisan’ı da geride bırakmışken, içime dolan çocuksu heyecanı yansıtması için bu yazımda sinemanın kendisi büyük ama içi hala çocuk olan karakterlerini hatırlamaya ve hatırlatmaya karar verdim.
Willy Wonka
Willy Wonka ile başlayarak iddialı bir giriş yapalım. Aslında ona sadece Willy Wonka demek yanlış olur çünkü o bir çikolata kralı! Rengarenk kıyafetleri, ısrarcı tavırları, sinsi bakışları size de afacan bir çocuğu andırmıyor mu? Üstelik bu afacan çocuk kendi dünyasının en ama en eğlenceli fabrikasının sahibi. Evet, bir fabrika eğlenceli olabilir tabi eğer içinde çikolatadan şelaleniz, şekerden çimenleriniz ve dans edip şarkı söyleyen Oompa Loompalarınız varsa.
Charlie and the Chocolate Factory
Ed Bloom
Sırada Ed var. İtiraf etmem gerekirse hayallerimin erkek kahramanı Ed, çocukluğundan yetişkinliğine kadar biriktirdiği masalların büyüsüyle kendi sıkıcı hayatına bin bir renkte heyecan katan bir adam. Misal, onun için uzun boylu adam, sadece uzun boylu bir adam değildir, o bir devdir ya da çift başlı bir kadın onun dünyasında hiç de garipsenecek bir durum olmaz. Onun yolu ayakkabısız bir kasabaya düşebilir, ya da aşık olduğunda bir anda zaman durabilir Çünkü onun bu yaşadıklarından daha büyük bir hayal gücü vardır, bir çocukta olduğu gibi. Ed hayata baktığı yönü bize şu cümleyle kusursuz şekilde tarif ediyor:
“Her şey hayata bakış açınıza bağlı, şu sıradan hayatlarımızı neden masallara benzetmeyelim?”
Rancho
Ve Rancho… “All izz well” yani “Her şey yolunda” diyerek elini kalbine koyan ve kalbini bir çocuğu kandırır gibi her şeyin iyi olacağına inandıran Rancho, aynı zamanda birazcık uçuk kaçık, deli dolu ve arkadaş canlısı. Öğrenmeye ve araştırmaya meraklı, soru sormaktan da asla çekinmez. Filmi izlerken hem kişiliğine hayran kalacağınız hem de şefkati kalbinizde hissedebileceğiniz bir karakter. Herkesin hayatında olmasını dileyeceği türden…
Amélie
Amélie’siz bu liste eksik bir liste olurdu. Mercimek dolu çuvala elini sokmaktan, taşları nehirde sektirmekten, tatlısının üzerindeki kabuğu kaşığının arka tarafıyla kırmaktan mutlu olmak kadar masumca zevkleri olan karakter için hayat başkalarına yardım ettiğimiz müddetçe güzel. Sevimli kıyafetlerinden ve kısa saç kesiminden tutun, yeni bir şeyi keşfettiğinde yüzünde oluşan o tepkiden, küçük muzipçe oyunlar tasarlarken dudağındaki küçük büzülmeye kadar ruhunda hala yaşamakta olan çocuğu bütün ayrıntılarıyla hissedebilirsiniz.
Kemal Sunal
Gelelim son maddeye. Başlığa bir karakter ismi yazmam gerektiğini biliyorum ama bu kısma başlarken kendimle küçük bir tartışmaya girdim: acaba saf, komik, sakar Salako’yu mu yazsam, yoksa “Sen de mi kaçtın Mahmut hoca?” diyen İnek Şaban’dan mı bahsetsem, yok yok Tosun Paşa’nın “Aşk bir volkan gibidir, en sevdiğim tatlı kazandibidir.” şiirini mi paylaşsam derken aklıma, Yedi Bela Hüsnü’nün Hüsnü’sü, Süt Kardeşler’in Şaban’ı, Kibar Feyzo’nun Feyzo’su geldi. Dayanamayıp Kemal Sunal’ı tek başına bir başlık olarak yazmaya karar verdim. Değişmeyen bir gerçek var ki, bütün bu tiplemeleriyle ölümünden sonra bile 7’den 70’e herkesi güldüren ve eğlendiren birisi olarak anıldı ve anılıyor. Hangi karakterin daha çocuk hissettirdiği kararı ise size kalmış.
Kemal Sunal
Keşke gerçek olsalar da tanışabilseydim dediğim bu karakterler aslında çocukluğun hayatımızın geçip giden bir dönemi olmadığının, çocukluğumuzun her zaman içimizde bizimle kaldığının en güzel kanıtı.
Makbule kiçki
Hayatıma yerleşen karakteri tekrar tekrar yaşatınız. Hiç bu kadar geniş düşünmemiştim. Tebrikler.
Tugba Ercan Güneykaya
“Sinemanin Koca Cocuklari” başlığı altında beni cocukluguma, yaşıma inat buyumeyen çocuk yanima, o eşsiz Nisan coskusuna ve hiç bitmesin dediğim baharlara götüren bu yazıdaki ustalık ve akicilik ile ileride geniş kitlelere ulaşan eserler vereceginizden hiç şüphem yok! Literature kazandirdiginiz bahara yakisan, bu ucurtmalar kadar renkli yazın için teşekkür ederim Melike Yüksel….