Eylem karakterdir. Sanırım bu hiçbir şey yapmazsak hiç kimse olamayacağımız anlamına gelir.

Türkçe’ye “Aşk Dersi” ismiyle çevrilen 2009 yapımlı “An Education” İngiliz gazeteci Lynn Barber’in anılarından uyarlanan bir dram. Başrollerini Carey Mulligan ve Peter Sarsgaard’ın paylaştığı bu film her ne kadar “Aşk Dersi” olarak anılsa da aşktan kendini sıyırmış mesajlar içerdiğini düşündüğüm bir hikâye. Filmin hikâyesinden bahsetmeden önce filmin 2009 En İyi Film Oscarı’na aday olduğunu belirtmek istiyorum. Ayrıca filmin müziklerinde inanılmaz bir iş çıkaran Beth Rowley’den de söz etmek gerekir. Özellikle ana karakterimizin büyülü bir dünyayla tanıştığı ilk sahnede karşılaşacağınız “You’ve Got Me Wrapped Around Your Little Finger” performansı ile  favorilerim arasına girdi.

“Okumak istediğimi okuyacak, dinlemek istediğimi dinleyeceğim. Sergilere gidecek, Fransız filmleri izleyecek ve her şey hakkında her şeyi bilen insanlarla konuşacağım.”

Carey Mulligan’ın canlandırdığı Jenny karakteri, hayallerine ulaşmak için hayatını ailesinin baskısıyla yaşamayı kabul etmiş bir lise öğrencisidir. Ailesinin baskısı Jenny’nin Fransızca dersleri alması, çello kursuna gitmesi, Oxford kazanmak için not ortalamasını yüksek tutması gibi konular üzerinedir. Ailesi Jenny’nin zarif ve donanımlı bir kadın olması için ona yol göstermek isterler. Aslında Jenny’nin hayalleri de bu doğrultudadır ve bu baskıdan şikâyetçi sayılmaz. Fakat bir gün bütün bu baskıları ve zorlukları çekmeden onu hayalleriyle buluşturabilecek bir adam tanır. Para ve çevrenin de onu klasik müzik konserleri, Paris ve Oxford gibi hayallere ulaştırabileceğini kanıtlar nitelikte bir adam…

Aşkın gelişi aklın gidişidir. Aşkın ilk soluğu, mantığın son soluğudur.

Aşk Dersi (An Education)

Uzun ve engebeli yollardan geçmeden hayallerine ulaşmayı kim istemez ki? Yanında bir de aşık olduğu kişi varsa gözleri kapalı, emeğini elinin tersiyle itebilir insan. Bu duruma ailesi de çok müdahale edemez çünkü kibar ve donanımlı bir erkeğin yanında olmak da onların kızları için isteyebileceği tatmin edici bir sondur. Jenny’nin önünde iki yol vardır: Çalışmaya devam etmek, sabretmek ve istediği konseri “kendisinin satın aldığı” en arka sıradaki koltuktan izlemek mi? Yoksa bir erkeğin elini tutarak bu basamakları koşarak çıkmak ve locada oturmak mı? Bu soruyu verdiğiniz hiçbir cevap için sizi yargılamaya kimsenin hakkı yok. Baktığınız açıya göre iki tercih de aptal görünebilir. Bu filmde ikinci tercihi denemiş fakat kendine olan saygısını kaybetmiş bir kız seyrettim ben. Her zaman hayatta çabalamak, kendi deneyimlerini biriktirmek ve tecrübe kazanmak daha değerlidir mesajı veriyor Jenny. Aşkın veya hislerin karşısında en akıllısı bile tecrübesizdir ama hayatla baş etmenin yolu da tecrübesizce attığın bu adımları biriktirmektir diyor bize.

Basamakları hiç kullanmadan hedeflerine ulaşan bir genç kızın hikayesini izledim. Sanki asansörle çıktı bütün katları. Hiç nefes nefese kalmadı hayatta. O yüzden hiç bilemedi yukarı bakmanın getirdiği umudu. Çıktığı basamaklara bakıp gurur duymanın verdiği huzurla tanışamadı. Basamaklardan çıkarken yeni arkadaşlar edinemedi. Çabalamanın, hayal kırıklığına uğramanın, yeri geldiğinde kazandığı ufacık bir başarı için bağırmanın değerini izledim böylece.

Üzerinden yıllar geçse de bahsetmekten hiç sıkılmayacağım bir film bu yüzden Aşk Dersi (An Education). Ufak da olsa izleyeni eğittiğini düşündüğüm bir hikaye… Kendi hatalarınızı izlemek her zaman en etkili öğrenme biçimidir ama bu film de bu konuda fena sayılmaz. Son zamanlarda önlerine çıkıveren kısa yollarla aklı karışmış insanlarla, kariyer ve aşk arasında kalmış fikirlerle çok karşılaşmış olmalıyım ki kendimi bu filmi düşünürken buldum ve sizinle paylaşmak istedim. Çünkü kendimize Jenny gibi hatırlatmamız gereken bir şey var: “İstediğim hayatın hiçbir kısa yolu yok.”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Leave a Reply